YILLARDAN SONRA LARNAKA :
1974 den sonra bir defa gittim, ama yılını hatırlamam.
Beyarmudu (Pergama üzerinden gittik.
Pile ye kadar yol tek şerit , yeni asfalt.
Pile den sonra oto bana girdik. AB standardlarında. Amerikan asfaltı, bariyerler kazasız , bariyerler arkasında hayvanlar yola girmesin diye yol boyu tel örgü var.
Çok temiz, izmarit resmi gezi boyunca görmedim, resmini çekemedim. Utandım.
Pilenin tepesinde Bizim asker. Altta karma köy. Hangi tarafın kontrolünde pek belli değil. Cami ,kilise karşı karşıya. Resimler.
Rum lokantada " Lahmajun " yazar, Türk lokantada " Lahmacun ".
Kavga,, yok. Politik sloganlar duvarlarda yok.
Evler tek katlı, bahçe içinde.
Larnaka ya girdik.
İlk göze çarpan, binalar, 5-7 kat. İki inşaat var, 10 kat. Şehrin havasını koruyorlar. İnşaat furyası yok. Hiç araba galerisi de görmedim.
Tepeler, bakir, ve ağaç çok az.
Bir AVM’ye görmek için girdik. Yoğun insan kalabalığı ve gürültü. Sessiz konuşmazlar.
Park yerinde, dört tur attık, çıkacak, bir bayan bize yerini vedi.
Mağazalar hep MARKA. Beş kişiden biri alış veriş yapar. O da bir marka çanta taşır. Kâr marjı yüksek olmalı.
Yemek bölümü fast food, hınca hınç dolu.
Yemek için deniz kenarına indik. Park yeri yok.
Kaldırımlara park etmişler. Resim.
Bir 15 dakika yürüdük. Lokanta da yer yok.
Bir 10 dakika daha yürüdük. Bir masa zor bulduk.
Çalışanlar hep, Bangaldeşli. Kız size 3 kişilik full vereyim. Zaten çok gelecek dedi. Biz,5 kişiyik.
- Tamam dedik.
Denizde ne yaşarsa getirdi. Ayrıca lokal mezeler. Meşrubat içtik. Doyduk, Kalanı kedilere getirdik. Fiyat : 600 TL/ kişi. UCUZ. Ancak Lokantada ses kirliliği had safhada. Yavaş konuşulmaz.
(Yücel Dolmacı)
Sürecin tek kaybedeni Zorlu Töre değil...
En az Zorlu bey kadar "kazandık" havasındaki Erhan Arıklı...
"Tüzük öyle" deyip durdu... "1 49'u yener" bile dedi... Vallahi...
Aynı yerden okuyan herkes "kazanamaz" derken üstelik...
En kötüsü de, başsavcılık makamının "mahalle baskısına yenilerek" bu kararı verdiğini "ima" etti.
Yani, halen "okuduğunu anlamakla alakalı" bir özeleştiri yok... Tüzük net olarak "salt çoğunluğa" atıfta bulunuyor zaten...
Siyaset hukuk sistemimizi bu kadar zorlamamalı, yordunuz gerçekten...
(Hüseyin Ekmekçi)
Bugün 1974’ten sonra elde ettikleri HAKLAR için yürüyen ve Simon Aykut başta olmak üzere Güney’de tutuklanan işinsanlarına destek olanların,
bizatihi bu kişilerin mağdur ettiği binlerce kişi için de destek yürüyüşü düzenlemesini bekliyoruz. Başta kendi meslektaşlarımdan bekliyorum bunu. Çünkü HAKlar herkes içindir.
15 yıldır koçan veremeyen, türlü alavere dalavereler ile insanları mağdur/huzursuz edenler ve onların destekçileri sözüm sizedir.
Rum tutuklamasın, sorunu diplomatik yollarla çözelim ama siz de bu arada, açgözlülüğünüzden ve bu yağma düzenini savunmaktan vazgeçin.
Belki o zaman ADALET nedir oturur konuşuruz ve umarım anlaşırız.
(Tacan Reynar)
Ülkemizde - özellikle kamuda - hastalık izinlerinin nasıl alındığı ortak sırrımızdır.
Biliyoruz, hepimiz…
Birbirimize anlatıyor, yol gösteriyor, mış gibi yapıyor, ortak bir yalanı birlikte söylüyor, hep birlikte inanıyoruz.
“Hasta Raporu” bazen gerçekten bir hastalığı anlatıyor.
Bazen de “izin belgesi” oluyor sadece…
Meclis’te yaşanan utanç seçiminde, iki milletvekilinin önce “hastanelik” olması, rapor alan vekillerin, 24 saat geçmeden oylamaya katılması toplum çoğunluğu tarafından “inandırıcılıktan uzak” görülmüştür.
Kıbrıs Türk Tabipler Birliği bu sürecin araştırılması için sorumluluk üstlenmelidir.
Bu kokuşmuşluğa tıp biliminin ortak olmasına izin verilmemelidir en azından…
(Cenk Mutluyakalı)