Kırkbir yıl önce, bugün, yıllık seferi eğitime çağrılmıştık.
Celpnameye göre, 15 Temmuz 1974 sabahı, saat 07.00 de birliğimize teslim olduk.
Tabur komutanı Mustafa Cahit (kapalı ismi), çok yakından tanıdığım, birlikte Hüseyin Mullahasanın lokalinde sık sık buluşup sohbet ettiğim, billardo oynadığım, çok yakışıklı bir subay,
Bölük Komutanı , Lıricinalı Burhan Yiğit, askeri kıyafetlerimizi giydikten sonra, bizleri :
Ahmet Savalaş, Burhan Tuna, Şener Enver (ilk şehidimiz) ve beni (Özcanhanı) yanına alıp, Veli Hakkı Taşcının , Muharrem Apartmanındaki mevzisine götürdü.
Tam Ledra Palas otelinin karşısında, brifing verirken, saat 07.40 civarında , Lefkoşanın Rum kesiminden silah ve patlama sesleri gelmeye başladı.
- Komutanım, Rum tarafında çarpışmalar oluyor deyip konuşmasını kesince..
- - tatbikat yapıyorlar dedi ve devam etti konuşmasına.
Fakat, olduğumuz yüksek yerden iyice takip edebildiğim için,
- Bu sesler Strovolos- Cumhurbaşkanının Sarayı, benim yıllarca gittiğim İngiliz Okulu tarafrındandır derken, Archbishopric (Başpiskoposluk) yönünden gelince ve şiddetlenince tekrar ettim.
- -Komutanım çarpışma sesidir bunlar, lütfen bir radyocuk bulunsun dedim. Emretti, bir küçük transistor getirdiler. Hemen açtım...
Kıbrıs Radyo yayın Korporasyonunu buldum...
Heyhat !!
Marşlar çalıyor ve bir tok ses, “O Makarios ine negros, o Makarios ine negros..” Makarios öldü, hain cezasını çekti, diyor, tekrarlıyor veee, “Edo İ Elliniki Kipriyaki Demokratia” diyerek, “ Burası Elen Kıbrıs Cumhuriyeti” ilan ediyordu..
- Komutanım, darbe oldu, kanlı savaş var, Makariosu öldürdüler dedim.
Komutan, derhal alarm emri verdi ve durumu merkeze aktarmak için karargahına koştu.
Çarpışma ve darbe olduğunu nereden tahmin etmiş ve emin olarak konuşmuştum, herhalde merak ediyorsunuz.
Açıklayım.
Bir gazeteci ve istihbaratcı olarak Rum tarafındaki gelişmeleri sürekli olarak takip edenlerdendim.
Makariosun, Atinadaki Juntacı Yunan albayları ile arasının açıldığını ve Sarayındaki muhafız alayının çekilmesini istediğini, büyük gerginlik yaşandığını ve her an Yunanistanın Makariosa karşı harekete geçmesini bekliyorduk..
Daha önce Junta, Makariosu katletmek için helikopterini düşürmüştü. Makarios kurtuldu.. Bu kez, sarayına tanklarla, toplarla saldırıldı..Kesinlikle onu öldürmek ve ENOSİSi ilan etmek hedefleniyordu.
Fakat, Papaz, sarayın arka bahçesinden kaçıp, birinin arabasına atlayarak Bafa, kendi taraftarları arasına sığınmayı başarmıştı.
Bunu bilmeyen darbeciler, radyodan devamlı olarak Makariosun öldürüldüğünü tekrarlıyordu.
Rumlar arasındaki bu olayları büyük bir endişe ile izlerken bizim askeri güçler kırmızı alarma girdi. Ama, Denktaş, “kendi aralarında olaydır, karışmayınız, endişe etmeyiniz, olduğunuz yerde, sabırla bekleyiniz” çağrısı yapıyordu.
Elimden hiç radyoyu düşürmeden, karıştırmaya devam ettim. BBC den de teyit edildi. Rum tarafında darbe oldu. Ama, kimse Makariosun hayatta olduğunu bilmezken, onlar kaçtığını duyurdu. Nitekim, öğle civarında Baftan bir radyodan Makariosun sesi gürledi.
“Then ime negros, then ime negros, ime zondanos, Eğo İme O proedros, Arhipiskopos, Makarios”
“Ölmedim, hayattayım, ben Cumhurbaşkanı, Başpiskopos Makarios” diyor ve halkı, taraftarlarını direnişe davet ediyordu....
Juntacılar boş durmadı. Makariosun yerine Kleridese Cumhurbaşkanlığı teklifi yaptı. Klerides reddedince, EOKA nın baş tetikcisi Nikos Samsonu Cumhurbaşkanı ilan ettiler...
Kıbrısta yaşananlar anında Ankaraya aktarılıyordu.
Kıbrıs Türk halkı, Türk ulusunun ve Türk silahlı kuvvetlerinin , garantör olarak, müdahale etmesini heyecanla bekliyorduk..
Çok gitmedi. İngilizker Makariosu Londraya kaçırdılar. Makarios oradan New Yorka vardı ve Birleşmiş Milletlere hitap etti, hem de ağlayarak.
“Ülkemi istila ettiler, Cuntacılar kan döküyor, nerede garantörler...” diyerek Türkiyeden müdahale etmesine yalvarıyordu..
Biz mevzilerimizde alarımda bekliyorduk. Kesinlikle emir vardı. “Karşıdan, düşmandan ateş gelmeden, komutanlarımızdan, ‘karşılık veriniz , emri gelmeden ateş açmayınız”
Bulunduğumuz yere arada bir mermiler düşüyordu. Çünkü, Lefkoşadaki merkezi ceza evi de çarpışma sonucu ele geçirilmiş ve tutuklular serbest bırakılmıştı.
Kutlama sesleri, bağrışmalar arasında, bizim tarafa da “sıra size de gelecek” tehditleri yağıyordu. Soğuk kanlılıkla bekledik.. bekledik ve nihayet 20 Temmuz sabahını yaşadık.
Müdahaleyi ve yaşadıklarımızı ikinci bölümde nakledeceğim. Şimdilik bu kadar.
Nasipmiş meğer. Hem darbeyi hem de müdahaleyi, bizzat Makarına fabrikasının civarındaki mevzilerde yaşadım. Şehitler verdik, ağladık, ağlaşdık, 20 Temmuz sabahı Burhan Tuna ile Türk kuvvetlerinin İndirme birliklerinin Beşparmak eteklerine atlayışını heyecanla ve gözyaşları ile seyrettik...:..Bekledik, boşuna beklemedik. Nihayet geldiler ve.. Rumların da bizlere sık sık hoparlörle çaldığı “bekledim da gelmedi” şarkısının tam tersi oldu. Geldiler, hem de ne gelişti o geliş...
Daha sonraki yazımda...