20 TEMMUZ 1974 BARIŞ HAREKATI’NA GİDEN YOL VE KUZEY KIBRIS TÜRK CUMHURİYETİ’NİN DOĞUŞU (1)
Ancak I. Dünya Savaşı günlerinde Türkiye’nin İttifak Devletleri yanında yer almasını fırsat bilen İngiltere; 5 Kasım 1914’te Kıbrıs Adasını ilhak ettiğini açıklamasının ardından Türk İstiklal Savaşı sonunda imzalanan 24 Temmuz 1923 Lozan Antlaşması ile Anavatanımız Türkiye, Ada üzerindeki İngiliz egemenliğini tanırken Ada resmen İngiltere’ye ait bir ada olacaktı..
Yunan isyanının 100. Yıl dönümü olan 25 Mart 1921’de, Kıbrıs’ta 500 Kilisede toplanan Rumlar gerçekleştirmiş oldukları ilk Enosis plebisiti ile Kıbrıs’ın Yunanistan’a ilhakı yönünde bir kararı onaylayarak İngiliz Yönetiminden Enosis talep etmelerinin ardından 1931’de de Enosis yönünde bir ayaklanma girişiminde bulunacaklardı. Nitekim 17 Ekim 1931’de Kavanin Meclisi Üyesi Papaz Nikodimos bir vergi konusunu bahane ederek Rumları silahlı bir ayaklanmaya çağırırken Rum Halkı ‘ilhak’ naraları atarak İngiliz Hükümet binalarına saldırmışlardı.. O günde 7 Rum ölür ve 67 kişi yaralanırken isyanı bastıran İngiliz Yönetimi 400 kişiyi de tutuklar ve Yunan Konsolosu Kyrou’yu da adadan sürgün etmesi yanında Kıbrıs’taki Türk ve Rum Halklarının Milli tarihlerinin okutulması yasaklanmış, “Yasama Meclisi” niteliğindeki Kavanin Meclisi de kapatılmıştı..
28 Şubat 1947’de Yunan Parlamentosu, Kıbrıs’ın Yunanistan’a ilhakının, Yunan Milleti ile hükümetinin ulusal isteğini teşkil ettiğine ve bunu İngiltere hükümetine bildirmek için Yunan hükümetinin yetkili kılındığına” ilişkin bir kararı oy birliği ile onaylıyordu… Osmanlı Devleti’nin Kıbrıs’ı İngiltere’ye devretmesinden sonra Kıbrıs Türk Halkı ile Rum Halkının ilişkilerini belirleyen en önemli olay, Kıbrıs Rumlarının tarihin derinliklerinden gelen Megali İdea hayalleri çerçevesinde Rumların ‘Enosis’ Mücadelesi olmuştur. O günde Rum liderliğinin Kıbrıs’ın Yunanistan’a ilhakı talepleri çerçevesinde Kıbrıs Türk Halkının ileri gelenleri de 28 Kasım 1948’de Selimiye (Ayasofya) Meydanında miting yapmaya karar vermişlerdir..
..Kıbrıs Türk Halkının bağımsızlık mücadelesinde önemli bir gün olan 28 Kasım 1948 mitingine yaklaşık 15 bin Türk katılmıştır. Rum-Yunan ikilisinin Kıbrıs’ın Yunanistan’a ilhakı yönündeki girişimleri aleyhine düzenlenen bu büyük miting başarılı olurken Kıbrıs Türk Halkı sesini ve Rum-Yunan ikilisinin ilhak karşısındaki endişelerini bütün dünyaya ve de özellikle Anavatanımız Türkiye’ye duyuruyordu. Kaynak: Güngör Toplu, Kıbrıs Türklerinin Bağımsızlık Mücadelesinde Bir Dönüm Noktası “ 28 Kasım 1948 Mitingi” , s.691, Selçuk Üniversitesi, Atatürk İlke ve İnkılapları Bölümü, Selçuklu, Konya, Türkiye
Rum Ortodoks Kilisesi Enosis’e giden yolu açma adına 15 Ocak 1950’de Rum Komünist AKEL Partisi desteğinde Ada genelinde tüm kiliselerde 15 gün süreyle Enosis Plebisiti düzenlemişlerdi. Rum Ortodoks Kilisesi tarafından 4 Şubat 1950 tarihinde İngiliz Yönetimine resmen bildirilen yazıda 18 yaşından büyük oy kullanan 224700 Rum’un 215000’i diğer bir değişle oy kullananların %96’sı ‘Enosis’e Evet’ demişlerdi.
Enosis Plebisitinin ardından Başpiskopos MakariosII’nin 8 Ekim 1950’de ölümü üzerine henüz 37 yaşında olan ve de Enosis Plebisiti çalışmalarında büyük yararları olan KitiumPiskopos’uMakarios III, 8 Ekim 1950’de Rum Başpiskopos olarak seçilirken Rum-Yunan ikilisinin Enosis istekleri tavan yapacaktı..
1950’li yıllarda yayınlanan Rumca gazeteler, “Plebisitin Yunanistan’la birleşmekle eş anlamlı olduğunu ve bunu, 1906 yılında Girit için uygulanan yönteme uygun olarak Kıbrıs Rum Temsilcilerinin Yunan Parlamentosu’na gönderilmesini izleyeceğini” yazıyordu.
Rum-Yunan ikilisi Enosis’i gerçekleştirmek amacıyla EOKA tedhiş örgütünün kuruluşu için ilk gizli görüşmeler 2 Temmuz 1952’de Atina’da Makarios’un başkanlığında yapılmıştı.. EOKA’nın amacı öncelikle İngilizleri adadan atmak ve ardından da Kıbrıs Türk Halkını topyekun bir imha hareketi ile yok ederek Enosis’i gerçekleştirmekti. Bu toplantıların ardından 7 Mart 1953’te de bir “İhtilal Konseyi” kurulmuş ve bu konseyin kurucuları Enosis için şu yemini etmişlerdi: “Enosis davası hakkında bildiklerimi ve bundan böyle bileceklerimi işkence altında ve canım pahasına bile olsa bir sır olarak gizli tutmaya Tanrı huzurunda yemin ederim.. Bana verilen tüm emirlere sorusuz olarak itaat edeceğim.”
Bu gelişmenin ardından Rum Ortodoks Kilisesi Başpiskopos’uMakariosIII’ün istekleri doğrultusunda Yunanistan Kıbrıs konusunu 16 Ağustos 1954’te kendi ifadeleriyle “Kıbrıs Halkına self-determinasyon hakkı verilmesi için” konuyu BM’e taşıyacak ancak, Türkiye ve İngiltere’nin girişimleriyle hedeflerine ulaşamayacaklardı.. Rum liderliği dün olduğu gibi bugün de çok iyi bilmelidir ki; Kıbrıs Halkı diye bir Halk yoktur. Kıbrıs’ta Kıbrıs Türk ve Kıbrıs Rum Halkı vardır, azınlık olarak ‘Maronitler’ vardır, ‘Ermeniler’ vardır.
8 Eylül 1954’te yapmış olduğu konuşmada Makarios III: “Tarih ispat etmiştir ki, Kıbrıs ezelden beri Yunandır. Yunan Hükümeti bizim namımıza BM’e başvurmuştur. Davamız, bütün dünya davalarının en doğrusudur, en haklısıdır. Hak ve hürriyet bayrağımızı daima elimizde taşıyacağız ve bu haklı dava uğrunda sonuna kadar mücadele edeceğiz. Yaşasın Yunanistan, yaşasın ilhak” demişti.. Kaynak : Sabahattin İsmail, Kıbrıs Cumhuriyeti’nin Doğuşu-Çöküşü ve Unutulan Yıllar (1964-1974), s. 16-17, KKTC Milli Eğitim ve Kültür Bakanlığı Yayınları, 1992
BM’den hedeflediklerini alamayan Rum-Yunan ikilisi EOKA tedhiş örgütünü faaliyete geçirecekti.. Nitekim 1954 yılının ilk aylarında Yunan Hükümetinin bilgisi dahilinde Kıbrıs’a gizli silah sevkiyatı başladı. 9 Kasım 1954’te gizlice Adaya çıkan E. Albay Grivas , bir süre sonra Yunan Dışişleri Bakanı Stefanopulos’un direktifi ile 1 Nisan 1955’te EOKA tedhiş örgütü Lefkoşa başta olmak üzere ada genelinde bombalarını patlatarak resmen eyleme geçiyordu.. EOKA’nın tek hedefi vardı. Enosis’in gerçekleşmesini sağlamak..
27-28 Ocak 1958, Kıbrıs Türk Halkının İngiliz Sömürge Yönetimi’ne karşı direndiği; Rum-Yunan ikilisine boyun eğmeyeceğini dünyaya haykırdığı , bağımsızlığı ve özgürlüğü için canını ve kanını seve seve vereceği mesajını tüm dünyaya verdiği , “Kıbrıs’ta ben de varım ve var olmaya devam edeceğim” diye haykırdığı günlerdir. O günde Kıbrıs Türk Halkı Lefkoşa’da 5 ve Mağusa’da 2 şehit vermişti..
27-28 Ocak 1958’de yaşananların ardından bayrağına ve Anavatanına hasret Kıbrıs Türk Halkı, 23 Nisan 1958’de Milli giysiler giyinmiş öğrenciler yüzlerce bayrağımız yanında 6mx9m boyutlarındaki bayrağımız taşınırken hasbelkader benim de aralarında olduğum yüzlerce öğrenci yanında on binlerce Kıbrıs Türk’ü “Kıbrıs Türk’tür Türk Kalacaktır” diye haykırıyordu.
Benzeri şekilde 19 Mayıs 1958 törenleri de ayni heyecanla kutlandı. Bursa Kılıç-Kalkan Ekibi ve Pamukkale Zeybeklerinin gelişi ayrı bir heyecan ve coşkuya neden olmuştu..
O günlerde her iki törene de öğrenci olarak katılmanın mutluluğunu yaşayan biri olarak bugün de o heyecanı fazlasıyla duymanın hazzını ve gururunu yaşıyorum!...
1950’li yılların özellikle ikinci yarısı yakın tarihimizin çok önemli olayları ve gelişmeleriyle doludur. Kıbrıs Türkünün Anavatanımız Türkiye ile el ele omuz omuza vererek Rum-Yunan emelleri karşısında sürecek direnişi bu yıllarda planlandı ve örgütlendi. Kıbrıs sorunu Türk milleti için bu yıllarda milli bir dava haline geldi. Kıbrıs Türkünün kendi kendini yönetme hakkı yanında , Rumlarla eşit fakat onlardan tamamen ayrı self-determinasyon hakkına da sahip olduğu inancı ve bilinci yine bu dönemde önemle vurgulanmış ve cesaretle , kararlılıkla savunulmuştur.
O günde Liderimiz Dr. Fazıl Küçük: “Ey Kıbrıs Türk’ü, Türkiye Seni hiçbir zaman yad ellere bırakmayacaktır. Bu vatanda , kendi bayrağın altında ebediyete kadar hür yaşayacağına emin ol ve yarına ümitle bak” diyordu..
27-28 Ocak 1958’de yaşananların ardından Kıbrıs’ta ve Türkiye’de Enosis’e Karşı “Taksim Mitingleri” süreci başlar.10 Mart Lefkoşa’da, 8 Haziran’da İstanbul’da, 12 Haziran’da Ankara’da , 15 Haziran’da İzmir’de olmak üzere 6 Temmuz 1958’e kadar Türkiye’nin her yanında gerçekleşen 43 Meydan Mitingi yanında 10 Kapalı Salon Mitingi düzenlendi. Bu mitinglerde konuşmacı sayısı 790, mitinge katılım ise 2 milyon 700 bini aşmıştı.
11 Şubat 1959’da Zürih’te Türkiye ve Yunanistan arasında varılan uzlaşma sonrası 19 Şubat 1959’da yapılan Londra anlaşmasıyla Ada’ya yeni bir statü kazandırılırken Türkiye, Yunanistan ve İngiltere’nin garantörlüğünde 16 Ağustos 1960 Lefkoşa Antlaşmaları ile iki toplumun siyasi eşitliğine, ortaklığına ve egemenliğine dayalı Bağımsız Kıbrıs Cumhuriyeti ilan edilirken garanti antlaşmaları çerçevesinde 650 kişilik Türk Alayı ve 950 kişilik Yunan Alayı Mağusa Limanından adaya ayak basıyordu..
1959 Zürih ve Londra Anlaşmalarını kendilerini Enosis’e götürecek bir araç olarak gören Başpiskopos Makarios daha imzası kurumadan, 8 Mart 1959’da Adaya dönüşünde : “Bu antlaşmaları imzalamışsam, bu Enosis’e giden yolda bir sıçrama tahtası olacaktır. Kilise’de ant içerek başlattığım Enosis davasından geri dönmüş değilim” derken , 13 Kasım 1959’da “Ada’nın idaresi 8 asırdan bu yana ilk kez Rumların eline geçmiştir” diyecekti.
Yine , EOKA’nın Kuruluş günü kutlamalarında da 1 Nisan 1960’da Makarios: “ümit ve emellerimiz Zürih ve Londra Anlaşmasıyla tamamen gerçekleşmiş değildir. Fethedilen kalelerden nihai zafere doğru mücadeleye devam edeceğiz” diyerek hedeflerinin Enosis olduğunu çok açık ve net olarak beyan ediyordu.
Nitekim, Enosis’in önündeki engelleri kaldırmak isteyen Makarios, 30 Kasım 1963’de Kıbrıs Türklerine hayat veren 13 maddelik anayasa değişiklik önerilerini 3 garantör ülke ile Kıbrıs Türk liderliğine ayni anda sundu. Ankara ve liderimiz Dr. Fazıl Küçük bu önerileri 6 Aralık’ta 1963’te reddedecekti..
Anayasa değişiklik önerilerinin reddi üzerine önceden hazırlıklarını tamamlayan Makarios’un emriyle gerçekleşen 21 Aralık 1963’de Kanlı-Noel saldırılarıyla hedefleri 8 saat içerisinde Lefkoşa’yı teslim almak ve 24 saat içerisinde Kıbrıs Türk Halkını ada genelinde etkisiz hale getirmekti..
Kıbrıs Türk Halkı 11 yıl boyunca ada genelinde Rum-Yunan silahlı saldırılarına karşı Türk Mukavemet Teşkilatı (TMT) etrafında bütünleşerek, Anavatanımız Türkiye’ye güvenerek büyük mücadeleler vererek bir şafak vakti kahraman Mehmetçiğin gelmesini yıllarca beklerken bu uzun bekleyiş bir özleme dönüşecekti…
Sonuç olarak ; Rum-Yunan silahlı saldırıları ve katliamları karşısında, Kıbrıs Türk Halkı gücünü Atatürk İlke ve Devrimlerinden ve de Türk’ün şanlı tarihinden alan Türk Mukavemet Teşkilatı (TMT) etrafında bütünleşerek; Rum hakimiyeti altına girmemek için, Batı Trakya’daki soydaşlarımız gibi ‘azınlık’ durumuna düşmemek için , Girit’teki soydaşlarımız gibi yok olmamak için büyük mücadeleler veren Kıbrıs Türk Halkı 1974Barış Harekatının mutluluğunu yaşayacaktı…
Geçmişte yaşadıklarımızı yeniden yaşamak istemiyorsak, özgürlüğümüzün, bağımsızlığımızın ve egemenliğimizin teminatı olan bağımsız ve egemen devletimiz Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ne sahip çıkmalıyız, yaşatılmasını ve tanınmasını sağlamalıyız.. DEVAM EDECEK