21 Aralık sıradan bir tarih değildir!
Yaşadıklarımızı anlatmaya kalktığım bazı ortamlarda ciddiyetten uzak, dalga geçercesine sorular sorulduğunu, önemsemek bir tarafa umursanmadığına şahit oldum, kahroldum!
O günleri yaşayanların, ya da o tarihlere yakın zamanlarda doğanların hayatlarına 21 Aralık 1963 bir travma etkisi yaratmıştır, bundan eminim!
Örneğin ben, Liseye giden bir öğrenciydim, Küçük Kaymaklıda evimiz yerimiz vardı, kendi kendine yeten, kimselere muhtaç bırakmayan bir yaşamımız vardı. 21 Aralığı takip eden günlerde 25 Aralıkta silahlı Rum ve Yunan Alayına mensup çapulcular yaklaşık 7500 Türkün, bin civarında da Rumun yaşadığı köyümüzü bastı. Ortada orantısız bir güç söz konusuydu. 80 civarında yeminli TMT ci, yarısı silahsız, yarısının elinde mermileri iş görmeyen derme çatma hafif silahlar.
Bizimkisi de dahil kimi evler yakıldı, tamamı ise talan edildi.
İletişimden uzak dağınık bir yönetim, köy halkının kimisi Hamit köye, kimisi Lefkoşa merkeze kaçıp canını kurtardı. Benim ailem de dahil 680 civarında köylü ise kaçamadı esir düştü. Bizleri önce Büyük Kaymaklıdaki Regis dondurma fabrikasına götürdüler, akşamüzeri ise kamyonlara doldurdular Cikko manastırı denilen yere taşıdılar.
Bu taşıma esnasında BM görevi yapan İngiliz askerleri tesadüfen varlığımızı tespit ederek taşındığımız üstü açık kamyonların peşine düştü ve götürüldüğümüz yeri tespit ederek gerekli yerlere bildirdi.
Defalarca aktardığım için çok da teferruata girmeden yazıyorum. Gömüleceğimiz çukurlar hazırdı. 680 civarındaki Kaymaklı Türklerini katliamdan İngiliz askerlerinin işte bu tespiti kurtardı. Bir hafta sonra esaretten kurtulup Lefkoşanın Türk kesimine getirildik. Getirildiğimizin ilk akşamı kimilerimiz Saray Otelin salonunda yatırıldı. Yüz, yüz elli kadardık.
Sonraki gün ise ailece Atatürk İlk Okulunun sınıflarına taşındık. Yüzlerce Kaymaklı göçmeni O kış günlerinde sınıf sıralarının üzerine serilen battaniyelere sarılarak uyumaya çalıştı. Bu haftalarla sürdü. Sonrasında amcama ait evin ittisalindeki büyükçe bir dükkana taşındık ve orada yamaya başladık.
Yazımın konusu hayat hikayem değil! Yazımın konusu o meşum 21 Aralıktan sonra binlerce insanımızın alt üst olan hayatı. Normal süreçte yaşam sürdüren, ekonomik açıdan kimselere avuç açmayan insanlarımızın inayete muhtaç olması. Verilecek “raşon” larla yaşam sürdürmeleri. İş diye bir kavramın ortadan kalkması !
On yedi yaşında bir lise öğrencisiyim ama okullar kapalı.
Mücahitliğim dağılan ailemi bulmak için gittiğim Hamit köyden dönüşümde Polis Teğ Hasan Oktay diye anılan şişman birinin marifetiyle ve Dağ çarpışmalarına katılmamla başladı. Sonradan Şehit, Eybil Teğmenin kısa havan eğitiminden sonra sıcak çatışmaların yaşandığı ortamlara katıldım. Katılış o katılış.
Beş yıl süre ile aile ocağına ısınmak nasip olmadı. “Garp cephesine yeni bir şeylerin” olup olmadığını o zaman anladım.
Sonrasında ise yüksek tahsil süreci başladı ve ben günümüzde kendimi 21 Aralık 1963 ün toplumda yarattığı travmalara inanmayan bir kavmin arasında buldum.
Yaşananları ve karşımızdaki unsurun niyetini nlatamadığımız için biz mi suçluyuz, yoksa anlamak niyeti olmayanlar mı suçlu?