27-28 Ocak 1958 direnişimizin 60. yıl dönümü ve önemi (4)

Abone Ol


27-28 Ocak 1958  günlerinde 7 şehit  veren  ve  her türlü haksızlığa  uğramış olan Kıbrıs Türk  halkından  daha fazla  sabırlı  olması beklenemezdi!.. Halkımız K. Kaymaklı’dan Girne  Kapısı’na  doğru yürümeye başlamış  ve şehitlerimizin  layık oldukları  şekilde  defnedilmesini, örfi idarenin kaldırılmasını istiyordu. Cenaze törenine izin verilmezse  kan gövdeyi götürecekti!.. 
Kurucu Cumhurbaşkanımız Rauf R. Denktaş o günleri “Koloni İdaresinde Kıbrıs Türkleri adlı kitabında  şöyle anlatır: “..Polis Müdürünün huzuruna çıktık. Örfi idarenin  hemen  kaldırılması ve  etrafta   tek bir İngiliz   askerinin  bırakılmamasını  ve cenaze   merasimine hiçbir şekilde müdahale edilmemesini istedik...
Bu talebi omuz silkmekle   ve gülmekle karşılayan  İngiliz Polis Müdürü  “Böyle  bir şey olamaz. Ölüler bugün defnedilsin, ben  böyle  bir mesuliyet alamam” dedi.  Biz de  “O halde  bizim de  bunu  yaptığınız taktirde doğacak neticeden hiçbir mesuliyet almayacağımızı  bildirmemize müsaade ediniz… İngilizlerle   Türklerin   hakikaten  birbirine girmelerini  istiyorsanız   buyurun  istediğiniz şekilde  hareket ediniz” dedik…  
Orada hazır bulunan askeri Binbaşı müdahale etti: “Birbirimize  ağır söz söylemekle  bir şey kazanamayız, bu işe bir hal çaresi bulalım. Eğer sizin dediğinizi yapar ve örfi idareyi kaldırırsak müthiş bir galeyan içinde olan  bir halkın yaratabileceği  çılgınlıklardan  kim sorumlu olacak?”  diye sordu. “Mesuliyeti biz alırız  Halkı tahrik etmeyiniz, biz olgunluğumuzu ispat  ederiz” dedik..
Birkaç saat sonra haber verdiler.  Bütün mesuliyet benim olacak, onlar da örfi idareyi kaldıracaktı. Kabul ettim. Başka çare yoktu . O geceyi uykusuz geçirdim. Ertesi gün  erkenden her tarafı dolaşmaya başladım. Halk sessizdi.  Bakışlar bir deniz kadar engindi.  İçlerinden geçen heyecan  ve nefret  korkunç bir sessizlik dalgası  içinde saklanmıştı…
Öğleye doğru on bine yakın  bir kalabalık toplanmıştı. Gözler yaşlıydı. Sessiz bir matem  sanki  bütün şehrin  üzerine  çökmüş  gibiydi..  Bu, o güne kadar rastladığım  en korkunç bir sessizlikti.. Küme küme olmuş   halk ile  bir çok yerlerde konuşuyor, kendilerine  “sizin namınıza  büyük bir kefalet altına girdim, beni mahcup etmeyeceğinize eminim” diyordum… Bütün dünya da şahit olacaktı ki Kıbrıs Türkünün kırk sekiz saatlik şahlanışı ancak hakkını korumak içindi; ve gerekirse 48 yıl da devam edebilirdi” şeklinde verdiğim mesaj etkili oluyordu.. Dr. Fazıl Küçük’ün  Ada’da olmayışı birden bire  beni böyle  bir sorumlulukla karşı karşıya  bırakmıştı...
29 Ocak günü Mağusa’dan gelen Niyazi Manyera  ile  Vali Vekili Sir  George Sinclair’i ziyaret ettik. Sir George Sinclair: “Size  belki acı ve  anlamsız gelecek, ancak  şunu  bilmenizde   yarar vardır:  Bu olaylar   ve cenaze  günü   gösterdiğiniz  soğuk kanlılık  ve disiplin   Kıbrıs meselesinde   sizler için   yeni bir sayfa açmıştır  ;  Kıbrıs’ta Türklerin bu kadar hak iddia edeceklerini bugüne kadar bilmiyorduk.  Hükümet,  gerçekleri ilk  defa  görebilmiştir” diyordu... 
Cenaze merasiminden sonra Lefkoşa Polis Kumandanı da  bize teşekkür etmiş  ve “Kortejin sessizliği , kararlılığı ve disiplinli hareketi, 48 saat devam eden  kavgadan  çok daha korkunçtu… Vermek istediğiniz mesaj, emin olunuz ki, anlaşılmıştır” demişti.
Vermek istediğimiz mesaj gayet basitti: “Kıbrıs’ı Rum’a , Yunanistan’a  bırakmayacağız; Kıbrıs’ta  bu Türk topraklarında  ikinci sınıf vatandaş olmayacağız”!.. .  Kaynak: Rauf R. Denktaş, Koloni İdaresinde Kıbrıs Türkleri, s.122-125, Akdeniz Haber Ajansı Yayınları, 1997
Gerçekten 29 Aralık günü  Kıbrıs Türk Halkı,  büyük bir sessizlik içindeydi ve de  on binlerce  kişi,  cenaze için  toplanmıştı..  Gözlerde yaş ve keder vardı..Ben, şahsen  o güne kadar,böyle bir kalabalığı bir arada görmemiştim.. Üstelik bu kalabalıkta çok ama çok anlamlı bir sessizlik vardı!..
O günde  4 şehidimiz, Mehmet Ahmet Bondigo, (20), İbrahim Ali (19), Mustafa  Ahmet (20), Sermet Kanatlı (20) defnediliyordu. Şerife Mehmet ise  bu defin işleminden bir gün sonra özel Hastanede  hakkın rahmetine kavuşacak ve şehitlik mertebesine erişecekti..
O günde Kıbrıs Türk Halkının vermek istediği mesaj gayet basitti: “Kıbrıs’ı Rum’a, Yunanistan’a  bırakmayacağız; Kıbrıs’ta  Kıbrıs Türk Halkı asla  2’nci sınıf  bir vatandaş olmayacağız” diyordu..    
Sonuç olarak; 27-28 Ocak 1958 direnişimizde yer alan çatışmalarda  7 şehit ve yaklaşık 100 yaralı vermiştik.. 27-28 Ocak 1958 direnişimiz; bir kez daha göstermiştir ki,  iddia edildiği gibi Kıbrıs Türk Halkı, İngiliz yanlısı değildi ve  Enosis’e olduğu kadar,  İngiliz Sömürge Yönetimine karşı olduğunu   gösteriyordu.. 
27-28 Ocak 1958 direnişimiz;  Kıbrıs Türk Halkının   Enosis’e karşı  mücadele azmini  kamçılayan bir direniş olmuştur.. 27-28 Ocak 1958 direnişimiz,  Kıbrıs Türk Halkının  ve anavatanımız Türkiye’nin pozisyonunu güçlendirirken,  adanın bağımsızlığına   giden  yolun açılmasına neden oluyordu… 
1958 yılında ‘Taksim’ tezi  artık Kıbrıs   Türk Halkı için ulusal bir sorun olmuştu.Anavatanımız Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti, “Taksim”  verebileceğimiz  son ödün ve son  fedakarlık sınırıdır diyor ve tavrını ortaya koyuyordu..YARIN DEVAM EDECEK..