4 MART 1964 BM KARARI KIBRIS SORUNUNDA EN BÜYÜK ENGEL OLDU
Kıbrıs sorunu BM Güvenlik Konseyinde görüşülüp 186 sayılı kararla, noktayı koydu.
O karar, “Kıbrıs Cumhuriyeti” nin varlığını vurguluyor ve Türkler azınlıkmış gibi bir durum yaratıyordu.
Halbuki Londra ve Zürih anlaşmalarına giren 70:30 paylaşımını dahi saymadılar ve geçen zaman içinde Rumlar bu gerçeği gözardı ederek büyük güçleri ve dünyayı aldattılar.
İşte o karar, Kıbrıs sorununu kilitledi. Artık bütün kararlar ona dayandırıldı ve ortaya şımarık bir Rum idaresi çıktı.
Bu durumu defaten eski ve yeni Türk politikacılar dile getirdi ama bu kararı çıkaranların kulakları bu sesleri duymadı.
O günden bu yana tam 60 koca yıl geçti ve Kıbrıs sorunu BM’nin gündeminde kalmaya devam etti. Kimse de Kıbrıs sorununun 60 yıl süreceğine ihtimal vermedi.
Şayet BM dünyadaki sorunları çözme kabiliyetine sahipse, 4 Mart 194 tarihli ve 186 sayılı kararı da iptal etme durumundadır. Aksi takdirde BM sorunlara çifte düğüm adan bir organ olarak orada varlığını gösterecek.
AB’yi bir Hristiyan Kulübü olarak kabul ettik ki, gerçekten öyledir. Lakin BM bir Hristiyan kulübü değildir. Bu organın içinde nice Müslüman devletler vardır.
Temel prensip, dünyadaki sorunları çözmekse BM’nin, bu soruna realist bir gözle bakması gerekir. Yani BM Güvenlik Konseyi mutlaka tıkanıklığı gidermesi lazım.
O kararla Kıbrıs Rumları, “yarım Kıbrıs”la 60 yıl attılar tuttular. Şımarıklıkları sürdü gitti.
Bereket versin ki Londra ve Zürih Anlaşmalarına taraflara garantörlük hakkını vermiş. O karar olduğu halde Rumlar tam on bir yıl Türkleri gettolarda yaşattılar. Neticede 15 Temmuz 1974’te Makarios’a düzenlenen darbe ile niyetlerini ortaya koydular. O beş gün içinde Nikos Samson beş günlük Cumhurbaşkanı oldu ve niyetini açıkladı.
“Kıbrıs Yunanistan’a ilhak edildi.”
Bu kadar kolay mıydı Kıbrıs’ı Yunanistan’a ilhak etmek?
Nikos Samson bütün yayın organlarından bu anonsu yapıyordu.
Bunun arkasının Akritas Planı’na dayandırılmıştı. Akritas Planı, bir gecede Girit misali bütün Türkleri katletmeye dayanıyordu. Lakin Türkiye garantörlük hakkını kullanarak Kıbrıs’a askeri müdahalede bulundu.
Yunanistan da garantör taraflardan biri olmasına rağmen, gizlice zaten adaya dünya kadar Yunan askeri taşımıştı.
Türk askerinin adaya çıkışı ile Kıbrıs coğrafi anlamda ikiye bölündü ve o bölünme daha da derinleşti.
Viyana’da yapılan Denktaş-Kleridis görüşmelerinde imzalanan Nüfus Mübadele Anlaşması, Kıbrıs’ın kaderini belirledi. O anlaşmaya göre, güneydeki Türkler kuzeye, kuzeydeki Rumlar da güneye geçtiler.
Kıbrıs sorunu buralara geldiğine göre, BM Güvenlik Konseyi sıcağı sıcağına almış oldukları 4 Mart kararını iptal etmeliydiler ama bunu da yapmadılar.
Denktaş-Kleridis görüşmeleri yıllarca sürdü gitti. Hatta Mehmet Al Talat’ı bir umut olarak görenler, hayal kırıklığına uğradılar. Neden mi?
Nedeni gayet basit.
Mehmet Ali Talat da Kıbrıs sorununu çözemedi. Hristofyas’la olan dostluğu çözüme katkı koyamadı. Çünkü Rumlar, hala eski ve pesimist Rumlardı. Mehmet Ali bu durumu gördüğü için sorunu çözemedi.
Annan Planı bir umut olarak görüldü ama Rumların bu plana hayır, Türklerin de evet demeleri, BM Genel Sekreterini harekete geçirip 186 sayılı 4 Mart 1964 kararının feshine kapı açmadı.
Şöyle bakıyorum yakın tarihimize...
Artık Kıbrıs sorunu şekil değiştiriyor. O şekil nedir?
Gerek Türkiye’nin, gerekse Kıbrıs Türklerinin savundukları yan yana, birbirini tanıyan egemen devlet olarak her iki tarafın da bu öneriyi kabul etmesi durumu ortaya çıktı. KKTC Cumhurbaşkanı Ersin Tatar bu öneriyi masaya koyarken, Rumlar federasyon teranesine başladılar.
Halbuki Denktaş yıllarca federasyon tezini savundu ama Rumlar buna da karşı çıktı. Şimdi Rumlar federasyon temelinde bir çözüm istiyorlar. Köprülerin altından çok sular aktı gitti. Belli ki Rumlar zamana oynuyorlar ve eski günlerini özlüyorlar.
Ne olacak bu işin sonu?
Kıbrıs sorununun çözümünü istiyorlar mı? Amerika ve İngiltere istiyor mu? Yoksa çözümsüz bir Kıbrıs mı geliyor işlerine?
Yani karmaşık bir hal alan Kıbrıs sorununun öyle kalması işlerine geliyor.
Çünkü olası bir anlaşmada İngiltere adadaki üslerini kaybetmekle karşı karşıya kalabilirler.
Şayet istenirse BM Güvenlik kararını iptal ederek her iki tarafa da bildirebilir ve Genel Sekreter de yazacağı rapora bu gerçeği koyarak.
TC Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın BM Güvenlik Konseyindeki konuşması açık ve netti.
“Bütün devletleri KKTC’yi tanımaya davet ediyorum.”
Kısacası 186 no’lu Güvenlik Konseyi kararı iptal olursa, Rumlar aslan değil, kedi olacaklar ve gerçeklerle yüzleşecekler.
Demek bütün mesele BM Güvenlik Konseyi’nin 4 Mart 194 kararı, Kıbrıs sorununun çözümünde çok büyük bir engeldir.