15 Mayıs 1919’da Mustafa Kemal ve dava arkadaşlarının İstanbul’dan hareketlerinin ardından 19 Mayıs 1919’da Samsun’a ayak basmalarıyla Türk İstiklal Savaşı başlıyordu.
Yunanlıların İngiliz Donanmasının desteğinde 15 Mayıs 1919’da İzmir’e ayak basmasıyla başlayan Türk Kurtuluş Savaşı, 09 Eylül 1922’de Yunan Ordusunun İzmir’de denize dökülmesiyle mutlu sona ulaşılıyordu.
Yunan Askerlerinin 15 Mayıs 1919’da İzmir’e ayak basmalarının ardından Gazi Mustafa Kemal Atatürk: “Geldikleri Gibi Gidecekler” demişti.
O günde zaferi kafasına koyan Mustafa Kemal Paşa: “Ya İstiklal Ya Ölüm” parolasıyla yola çıkmıştı.
O günde Mustafa Kemal Paşa “Kahramanı Kadar Gafili De , Haini De Çok Olan Bir Milletiz” demişti.
İstanbul’daki işgal kuvvetleri komutanı General Charpy tam anlamıyla bir şaşkınlık yaşıyordu. Sıkıntıyla alnında biriken terleri sildi ve üniformasının üst düğmesini açtı. Elindeki haritaya baktı ve derin bir iç çekerek “Bu Hızla Yarın İzmir’e Girerler” demişti.
İngiliz General Harrington ondan daha sıkıntılıydı. “Bu hızla piyadeler de girer” dedi. “İnanılacak gibi değil, on dört gün içinde iki yüz elli bin kişilik bir orduyu hemen hemen yok edip, 400 km yol almak, olağanüstü bir olay. Tarihin en büyük çöküntülerinden biri bu. Bunu gerçekleştiren ordu birkaç gün sonra Çanakkale’de tarafsız bölge sınırına dayanacak” demişti.
..General Charpy bu düşünceden sarsılmıştı. “O zaman ne yapacağız?” diye sordu.
İngiliz General Harrington : “Hamlet’in dediği gibi, işte sorun da bu!..”
.. Atina’dan 27 km mesafedeki Tatoi Kraliyet Sarayı karanlık, havası kasvetliydi. Başbakan Protopadakis Kral’a “Ordu kaçıyor” dedi. Hükümet dağıldı, toparlanamıyor. Atina karmakarışık, göçmenlerle dolu, herkes panik halde”.
Kaçıyordu Yunan, her yeri yakıp yıkarak. İzmir de karışıktı. Yunan Askerleri, Rum Cemaati önderleri, hepsi İzmir’i terk etmişti. İstanbul’da Sultan ve Damat Ferit korku içindeydi. Damat Ferit yükte hafif pahada ağır ne varsa toparlamaya başladı. Sait Molla Riza Tevfik’e “Birkaç gün ortalık durulsun, hemen buralardan gitmemiz lazım” diyordu..
..Yüzbaşı Şerafettin, Teğmen Ali Riza, Teğmen Hamdi, ilk iş, Hasan Tahsin’in ilk kurşunu sıkıp şehit düştüğü yere diktiler al sancağı. Minarelerden ezan sesleri yükselirken, Mustafa Kemal, Belkahve’de İzmir’i seyrediyordu..
..Nif’te kendisi için hazırlanan Bağ evine gitti. Tek kat, taş, penceresiz, gaz lambasının ışığıyla aydınlanan mütevazi bir Bağ evi. Mustafa Kemal, Ege’nin denizden vuran meşhur esintisini ciğerlerinin en ücra köşesine kadar koklayarak içine çekti. İşte tam burada Bursa’nın da kurtulduğu haberi geldi..
Çakmak gözleri buğulu gibiydi. Cigarasını çıkardı. Kahve istedi. “Biliyor musun İsmet” dedi. “Bir Rüya Görmüş Gibiyim”.
İsmet Paşa Gülümsedi, “Haklısın, Bu Kadar Mucize, Olağan Üstünlük, Harikalık, Ancak Bir Rüyada Yaşanabilir”.
Kabus gibi geçen 3 yıl 3 ay 22 gün süren, mucizeyle biten bir rüya. Çiçekler açıyordu İzmir’in dağlarında. “Al Sancak” dalgalanıyordu artık Alsancak’ta, Karşıyaka’da, Kadifekale’de. Şehre giren süvarilerimiz, gözlerine inanamıyordu. Bütün şehir ay yıldızlı bayraklarla donatılmıştı. Adeta uçsuz bucaksız bir gelincik tarlasına dönmüştü. Koca şehir. Burada bu kadar şaşıracak ne var diye düşünebilirsiniz..
..İzmir işgal edilir edilmez, evler didik didik aranmış, bütün bayraklara süngü zoruyla el konulmuş, ibreti alem için sokaklarda yakılmıştı.. O halde bu kadar bayrak nereden çıkmıştı? Durumun anlaşılması uzun sürmedi. 3 yıldır yokluk içinde yaşayan İzmirli kadınlar, bütün eşyalarını yok pahasına satmış, beyaz patiskalarını, kırmızı masa örtülerini saklamış, komşularıyla değiş tokuş etmiş, sabırla o geceyi beklemişti..
..O gece, 8 Eylül 1922’ydi. O gece Bayram öncesi arife gecesiydi. Sevinç gözyaşlarıyla çıkardılar sandıklarından , öpe koklaya ellerindeki kumaşları ve özenle Kırmızının üstüne Beyaz Ayyıldız’ı diktiler bütün gece boyunca ..
..Ne sıkı yönetim ilan edildi, ne de sokağa çıkma yasağı. Kolordu bandosunun çaldığı İzmir Marşı’yla Türk halkı adeta kendinden geçmiş, neşe içinde eğleniyorlardı. Kurtulmuştuk!.. Anlayabiliyor musunuz? Çakmak gözlü Sarı Paşa’nın dedikleri olmuştu. Bayrağımıza, vatanımıza, özgürlüğümüze kavuşmuştuk. Hayal gerçek olmuştu. Kaynak: Kaya Boztepe, Al Sancak Alsancak’ta Dalgalanırken, Bütün Dünya, s.9-14, Başkent Üniversitesi, Kültür Yayını, 1 Eylül 2017
Kaçan düşmanı takip eden Türk ordusu; 31 Ağustos’ta Sivaslı’yı ve Salihli’yi , 1 Eylül’de Uşak’ı, 3 Eylül’de Ödemiş’i, 4 Eylül’de Kula’yı, 5 Eylül’de Salihli’yi ve Alaşehir’i, 7 Eylül’de Turgutlu’yu, 8 Eylül’de Kemalpaşa’yı ve de nihayet 9 Eylül’de İzmir’i düşman işgalinden kurtarmıştır..
..Eskişehir bölgesinde bırakılan 3. Kolordumuz düşmanın direnişini kırınca buradaki Yunan Kolordusu da dağınık şekilde Bursa istikametinde kaçmıştır. Bu kesimdeki takip harekatı, 11 Eylül’de Bursa’nın kurtuluşu ile sonuçlanmıştır. Afyon’dan İzmir’e kadar panik halinde kaçan düşmanın takip edildiği sırada İstanbul aracılığı ile bir Ateş-Kes önerisi geldi.
4 Eylül 1922’de Mustafa Kemal’e Başbakan Rauf Orbay tarafından ulaştırılan öneriye Başkomutanın yanıtı özetle şöyle idi: “Anadolu’da Yunan Ordusu kesin olarak yenilmiştir. Yunan ordusunun yeniden sağlam bir direnmede bulunması düşünülemez. Anadolu için herhangi bir görüşmeye gerek kalmamıştır. Ateşkes Antlaşması ancak Trakya için söz konusu olabilir. Bunun için resmen başvururlarsa aşağıdaki koşullar ileri sürülmelidir:
1-Ateşkes Anlaşmasının imzalandığı tarihten itibaren Yunan ordusu Trakya’yı bize teslim edecektir.
2-Yunanistan’da tutsak bulunan yurttaşlarımız on beş gün içinde iade edilecektir.
3- Yunan ordusunun üç buçuk yıldan beri Anadolu’da yaptığı ve yapmakta olduğu yıkımları ödemeyi Yunan Hükümeti şimdiden üstlenecektir. Yunan ordusunun Trakya’yı teslimi kabul etmesi Mudanya Ateşkes Anlaşmasında , esir değişimi ise Lozan’da gerçekleşmiştir.
..Atatürk Başkomutanlık Karargahı ile 10 Eylül’de İzmir’e geldiğinde İzmir Limanı’nda müttefiklerin 64 parça gemisi hala durmaktadır. Atatürk bu gemilerin 24 saat içerisine İzmir’i terk etmeleri için bir ültimatom gönderir. Gemiler 24 saat dolmadan şehri selamlayarak terk ederler. Urla istikametine kaçan son Yunan Askerleri de 18 Eylül’de buradan ülkelerine kaçarlar..
..Böylece 15 Mayıs 1919’da İzmir’in Yunanlılar tarafından işgali ile başlayan Kurtuluş Savaşımız 9 Eylül 1922’de yine İzmir’de askeri hedefine varmış oluyordu. Kaynak: Dr. Cihangir Dumanlı, İzmir’in Kurtuluşu, s.11 , Bütün Dünya, Başkent Üniversitesi Kültür Yayını , 1 Eylül 2021
9 Eylül günü Kuzey’de Kazancıbayırı’nda Yunan mevzilerine taarruz eden 3. Kolordumuz Bursa’yı savunan Yunan Askeri Birliklerini geri iterek şehri kurtardı ve 9 Eylül 1922 sabahı Ahmet Zeki Bey Komutasındaki 1. Süvari Fırkası, ardından Mürsel Paşa Komutasındaki 1. Süvari Fırkası Birlikleri İzmir’e girdi. Ardından 5. Süvari Kolordusu Komutanı Mirliva Fahrettin paşa komutasındaki birliklerle saat 10.00’da İzmir’e girdi..
.. İzmir’in Yunan işgalinden kurtarıldığı 9 Eylül 1922’de İzmir’e Süvari Birliği ile girerek İzmir Hükümet Konağı’na Türk Bayrağını diken ilk kişi, Süvari Yzb. Şerafettin Bey idi. Kaynak: http:www.sessiztarih.net/2014/09/9-eylul-1922’de izmir’e-turk-bayragini-dikti-html
Başkomutan Mustafa Kemal Paşa; İzmir’in teslim alınışı dolayısıyla ordulara şu tarihi mesajı mesajını yayınladı: “İlk verdiğim Akdeniz hedefine varmakta olan ordularımızın gösterdiği gayret ve fedakarlığı hürmet ve takdirle anarım. Elde edilen büyük muzafferiyetin yapıcısı olan kıymetli arkadaşlarıma en içten teşekkür ve tebriklerimi bildiririm. Orduların bundan sonra verilecek hedeflerin alınmasında da ayni fedakarlıkları yapmasını göstereceklerine inancım tamdır. “ diyordu. Kaynak: https://www.cnntyr.com/turkiye/izmirin-kurtusu-9-eylul-1922-aradan-94-yil-gecti?page=1
Neticede 30 Ağustos 1922’de kazanılan Zaferin ardından Yunan Ordusu, Türk Ordusunun önünden kaçar ve 9 Eylül 1922’de denize dökülürken 15 Mayıs 1919’da Yunanlılar İzmir’e ayak bastığı günde Yunan kurşunlarıyla şehit olan 9 Eylül’de adeta dirilen Gazeteci Hasan Tahsin “Geldikleri Gibi Gittiler” diyordu!..
Sonuç olarak; 9 Eylül 1922’de kazanılan zafer, Yunan tarihi için sadece bir savaş kaybı değil; ayni zamanda Rum-Yunan ikilisinin Megali-İdea hayalleri de tarihin sayfalarına gömülüyordu. 11 Ekim 1922’de Mudanya Ateşkes Antlaşması imzalanmasının ardından 24 Temmuz 1923’te Lozan Antlaşması imzalandı. Lozan Anlaşması ile milli sınırlar tescil edildi. 13 Ağustos 1923’te Mustafa Kemal Atatürk, 2. Defa TBMM Başkanı seçildi.
13 Ekim 1923 günü İsmet İnönü ve 14 arkadaşı Ankara’nın Başkent olması için TBMM’ne yasa önerisi verdiler ve öneri oy birliği ile onaylandı. 20 Nisan 1924’te TBMM’nce benimsenen anayasanın 2. Maddesinde Türkiye Devletinin başkentinin Ankara olduğu belirtildi.
29 Ekim 1923’te Türkiye Cumhuriyeti ilan edildi. Mustafa Kemal Atatürk Cumhurbaşkanı seçildi. 30 Ekim 1923’te kabineyi kurma görevine İsmet İnönü atanır.
21 Kasım 1923’te Mustafa Kemal’e TBMM kararı ile Yeşil-Kırmızı şeritli İstiklal Madalyası verilir. Tek aday olarak Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı seçilmesinin ardından Gazi Mustafa Kemal Atatürk: “Türkiye Cumhuriyeti’nin Türk Ulusunun Kalbinde Kök Saldığını Görmek Tek Amacımdır” demişti.
Ne Mutlu Türküm Diyene.. Türkiye Cumhuriyeti Sen Çok Yaşa..