AB’den medet ummak

Abone Ol

 Karşımızda yıllardır KKTC’nin bağımsız, egemen hakkını teslim etmeyen, KKTC’nin bu statüsünü reddeden ve KKTC halkını “Rum Kıbrıs Cumhuriyeti’nin kuzey bölgesinde yaşayan toplum” olarak nitelendiren ve Rumların çok istediği “birleşik federal Kıbrıs” çözümünü sürekli destekleyen bir AB vardır. Tüm bu gerçekleri kimse inkar edemez. Özellikle KKTC Dışişleri Bakanı Sn. Kudret Özersay’ın bu gerçekler doğrultusunda hareket edip politika üretmesi gerekir.  KKTC Dışişleri Bakanı son açıklamasında şöyle dedi. “Bize geçmişte adil muamele yapmamış olan AB’nin, en azından AB zirve toplantılarına Kıbrıslı Türkleri de davet etmesi gerektiği kanaatindeyiz.” Sn. Özersay, “Bize imkan verilen, imkanımız olan bütün uluslararası toplantılarda varlık gösterme ve sesimizi duyurma konusunda kararlıyız.” dedi ve şöyle devam etti. “Kimse benim bu çağrımı statü arayışımız olarak görmesin. Bizim burada derdimiz şu çatıya sahip olmak veya tanınmak veya benzeri bir dertten çok daha öte bir şey. Sesimizin duyulmasını istiyoruz. Bizi de dinlemelerini istiyoruz. Ve AB’nin Kıbrıslı Türklerin meşru temsilcilerini dinlemek zorunda olduğunu ve bundan korkmaması gerektiğini düşünüyorum.” Sn. Özersay, AB’ye sesimizi duyurmak istiyor. Ancak AB kulaklarınnı tıkamış... Bizi duymuyor ve duymak da istemiyor. Neden mi? Çünkü AB, Kıbrıs adasına ve “Kıbrıs Sorunu”na ilişkin olarak kararını çoktan vermiş.

KKTC Dışişleri Bakanı Sn. Özersay, “KKTC bir Kıbrıs Türk devletidir, aynen Türkiye Cumhuriyeti’nin bir Türk devleti olduğu gibi.” dedi. Bu doğru. Ancak AB’nin KKTC’yi bir devlet olarak tanıması şimdilik söz konusu değil. AB, Kıbrıs Türklerini bir Kıbrıs Türk Devleti olarak da kabul etmek istemiyor. Bu da açıkça ortada. Peki, o halde “AB zirvesine bizi de davet edin, bizi de dinleyin.”  açıklamasının anlamı ne? Bu tür bir politika ile AB’nin  karşısına çıkmak bize pek bir şey kazandırmaz. AB’ye onların anladığı dilden konuşmak gerekir. “KKTC’yi ayrı bir devlet olarak tanımamakla Kıbrıs adasında çözümü engelliyorsunuz. Biz, Rum Kıbrıs Cumhuriyeti’nin kuzey bölgesinde yaşayan Kıbrıs Türk toplumu değiliz. KKTC, tam 35 yıldır bağımsız, egemen bir devlet olarak yaşamaktadır. Bu gerçeği gözardı edemezsiniz.” sözleri AB’ye en uygun mesajı vermek anlamına gelir.

Dış politikada diplomasi çerçevesi içinde bu mesaj ile AB’nin karşısına çıkmak en uygun olanıdır. Bize göre tanınmadan öte hiçbir şey yoktur. AB’den bizi dinlemeleri gerektiğini söylemek KKTC’ye hiçbir şey kazandırmaz... AB çoktan kararını vermiş. Nedir bu karar, bu politika? Kıbrıs adasında bir tek devlet olduğu ve tüm adanın Rumların Kıbrıs Cumhuriyeti devleti egemenliği altında olduğudur. AB’nin  çok yanlış ve gerçeklerle hiçbir ilgisi olmayan bu görüşlerini değiştirmek için yeni bir politika  uygulamak gerekir. Bu politika da tanınma istemekle başlar. AB’ye Kıbrıs Türklerinin 35 yıldır kendi devletleri içinde bağımsız, egemen olarak yaşadıklarını açıkça söylemek gerekir. Zirvelere Kıbrıslı Türkleri de davet edin ve bizi de dinleyin demekle bir yere varılmaz. Biz sadece bir Kıbrıs Türk Devleti değiliz. Biz 35 yıllık bağımsız, egemen bir devletiz. İşte bu nedenlerden dolayı AB’den medet ummak boşuna...