Sanırım annelik ve babalığın en gurur verici yaşantılarından biri de çocuğunuzun artık bir mesleği yapabileceğine dair bulunduğu okuldan/kurumdan aldığı belgesi/diplomasıdır. Çocuğunuz bu belge ile artık yaşama atılacaktır. Hayat yolunda aktif olup, yaşamını daha cesur planlayabilecektir. Yine sahip olduğu bu belge onun hem ekonomik hem de üretim adına kendine ve toplumuna katkısını sağlayacak, sahip olacağı mesleği ile kendini ifade edecek ve yaşantısının birçok alanında etkisini gösterebilecektir. İşiniz ve mesleğiniz seçeceğiniz eşinizi bile etkilerken gerek mesleğinizi seçerken ve gerekse meslek/iş yaşamına atılırken sözkonusu süreci rastlantısal oluşuma bırakmak aslında sizin yaşamınızın kontrolünüzden çıkmasına ve hayattan tatmin olamamanıza neden olabilecektir.
Kızım ve Oğluma liseye başladıkları zaman söylediğim tek şey ‘sakın ola devlet sektöründe herhangi bir işe ilgi duymayınızdır. Benim kimseye gidip kızımı ya da oğlumu işe alın demeyeceğimdir. Bizzat kendim tüm çabalarıma rağmen işimle mesleğimle devlet sektöründe tatmin olamamışken onları da bir kaosa sürüklemek düşüncem hiç bir zaman olmamıştır. Yalnız kendi yaşantımdan değil, çalışmaktan, üretmekten, haz alan insanların da çalıştırılmadığını ya da çalışma şansını dahi yakalayamadıklarını bizzat deneyimlemişimdir. Bu nedenle onları insan haklarına ve insanlığa duyarlı, başka ülkelerin yaşayış ve kültürlerine saygılı yetiştirdim. Kıbrıs’taki egoistik ben düşüncesinin aksine biz düşüncesinin, inancın, güvenin onlarda gelişmesine kendimce katkı koydum. Çocuklar da uyum sağladılar. Hem kaosu gördüler, hem kaos yaratanları. Hem çözümsüzlüğe tanık oldular, hem çözümün istenirse kolaylığına. Hem gezdiler hem gördüler, hem de yaşadılar deneyimlediler bizim ülkemizin zıt kutuplarında yer alan sistemleri. Ama vatan her zaman vatandır. Ne kadar saygısızlık ayyuka çıktıysa da ülkemde, doğduğumuz topraklar bizimdir, her şeyimizdir. Kan bağlarımız, kader birliğimiz buradadır. Kızım mezun oldu gurur duyduk. Başvuru yaptığı okullardan master kabulü geldi mutlu olduk. Zaten hedefi doktorayı tamamlamaktı. Üç yılda Kıbrıs’a yerleşmeyi hiç düşünmediyse de bu son gelişinde doktoradan sonra belki Kıbrısa yerleşebilirim dedi. Anlıyorum elbette onu çünkü kökleri burada kızımın. Ama bildiğim şey de lisansını tamamladığı ülkenin sistemini buranın da aidiyetini talep etmesidir kendi güzel yüreğinde. Ben ise her zaman hazır olda bekledim ve kendimi eğitimimi çocuklar nerede ben orada diyerekten kendime ait planlarımı da Kıbrısın dışına da uygun olacak şekilde yaptım. Kızım bir hafta önce belki Kıbrıs’a yerleşirim deyince ona ’elbette anneciğim burası bizim ülkemiz sen doktoranı bitir sana çorbacı açarım’ deyiverdim. Kız bana baktı şaşkın şaşkın sonra kahkaha atıverdi ve ’aşağısı kurtarmıyor mu hocahanım’ deyiverdi. Gülmeye başladık katıla katıla. Kızım bana kızınca veya nükte yaptığı zaman hocahanım der. Severim bu serzenişi. Ama bu sefer nüktesi memleketin durumuna karşı annesinin çaresizce verdiği doğal tepkiydi. Sonra karşı komşumuz geldi ona da anlatıverdik. O da güldü. Öztül ablacığım dedi bu nasıl bir ahlaksız teklif böyle. Haklıydı yerden göğe kadar çünkü bu ahlaksız bir teklifti. Memlekette herkes ustası olmadığı işleri yapar bilirsiniz. Aslında bizim insanımız herşeye çok kabiliyetli! ya işler insanlara uydurulur. Kızımın işini herhangibir üstün kabiliyetli biri (ki all together öyleyiz) yapabileceği gibi biz de üstün kabiliyetimizle çorbacılık yapabiliriz. Çorbacılığı küçümsediğimden değil, bu tarz bir işin gelirinin iyi olacağındandı. Şimdi hedefimiz var doktora ve çorbacı diye. Memleketin hali belli. Hangi nitelikli insan bu ülkede değer gördü ki benim kızımın da değer görmesini bekleyeyim. İş kadar aş da önemli olduğundan niteliklerinin farkındalığıyla ama aşını da kazanması için öneri sundum. Ama dedi kızım ben bilimsel makaleler de yazmak istiyorum. O zaman dedim bitir doktoranı koşullara bakarız. Sonra gözümü kırptım ve ’açayım şu çorbacıyı ben sana kızım’ dedim.
Gülüyoruz ağlanacak halimize ve getirildiğimiz duruma. Torpil ve oy mekanizmasının karşılıklı etkileşimine. Koltuk hırsının düşünen beyinlerin önüne geçtiğine. İşin ehli olmayanın ayı dayı hikayesi ile bir yerlere gelmesine. Kararan zihinlere, sanalı hakikat yapan yöneticilerimize ve bunu eşek sesi ile bizlere sunanlara. Rüşvetsiz geçmeyen günlerimize.
Cuma günü şöyle bir dua geçmişti içimden: ‘Allah insanı kendi kendinin koyun gibi güdülmesine izin vermesinden korusun ama diyemedim. Çünkü insanın fikri var vicdanı var. Ben de duamı düzelltim. ‘Allah neslimizi fikri hür, vicdanı hür nesillerle devam eylesin. Yani işmiz Allaha kalmış. Ne diyeyim haydi hayırlısı.