Aklımızı başımıza toplama zamanı!
Biliyorsunuz, KKTC deki Cumhurbaşkanlığı seçimleri iki farklı görüşlere sarılan adayların yarışı haline geldi.
Biri güneyin yıllardır reddettiği federal sistemi, diğeri var olan KKTC nin ileriye taşınması ve uzlaşı sağlanırken iki devletli bir yapının hayat bulmasını savunuyor.
Güneyin federal yapıdan anladığı yıllar öncesinden ortaya çıkmıştı.
Rumlar, Üniter devlet yapısında Türklerin azınlık konumunda, ikinci sınıf vatandaş olarak yaşamasını öngörüyorlar.
Rum kesiminin benimsediği şekli ile de olsa ısrarla federasyonu savunanların anlamakta zorlandıkları husus bu, bu nedenle tekrar ifade edeyim. “BÖYLE BİR FEDERASYON BİZİ ANCAK TESLİMİYETE GÖTÜRÜR”.
196O te hayat bulan ama 1963 Aralığında yine Rumlar tarafından talan edilen Kıbrıs Cumhuriyeti de bir federasyondu. Hem de %70, %30 esasları üzerinde oluşturulmuş bir federasyon.
%30 Türklerin, %70 Rumların temsil hakkı olmasına rağmen bunu bile kabul ettiremedik. O günlerde Rumlar ” siz ancak %20 yi hak etmektesiniz” dediler.
Aralık 1963 olayları bundan, anayasanın on üç maddesinde yapılmak istenilen değişiklikten patlak verdi.
Tarihin derinliklerine girmeden kısa keseceğim, yıllar boyunca ikili görüşmelerde hep Federasyon konuşulmadı mı?
Her seferinde Rum ve Yunan tarafı böylesi bir çözüm çekline hayır demedi mi? Hepsinden önemlisi geçmişte yaşanan olası olaylar nedeni ile Kıbrıs Türkleri garantileri şart koştu ama Rumlar bunu şiddetle ret etmiyor mu?
Garantileri ret etmelerinin nedenini hiç düşündünüz mü?
Ortaya çıkan anlaşmalara riayet eden, diğerinin haklarına tecavüzü düşünmeyen bir taraf garantörlükten niye çekinsin?
15 Temmuz 1974 e kadar, yani EOKA ile birlikte Yunanistan cuntası adada ihtilali gerçekleştirene kadar garantör Türkiye adaya resmen müdahale etti mi?
Türkiye anlaşmalara sadık kalarak yıllarca Kıbrıs Türklerine yapılan mezalimleri uzaktan seyretmedi mi? Geçitkale’de, Erenköy de katliamlara ramak kala savaş uçaklarıyla havadan müdahalenin dışında adaya asker çıkarabildi mi?
İşte dostlarım, endişem o ki federasyon uyutmacası altında Kıbrıs Türkleri belirsizliklerin içinde bocalamaya devam ettirilecek, yine bir elli yıl daha geçecek ve sonuçta kendimizi silinip yok olmanın eşiğinde bulağız.
Hele tek koruyucumuz konumundaki Türkiye ile olan ilişkilerin yokuşa sürülmesi, Kıbrıs insanına çektirilebilecek sıkıntıların en büyüğü olacaktır.
KKTC ekonominin desteksiz ayakta durmasının mümkün olmadığı, Türkiyesiz, suyun bile musluklardan akmadığı bir konumdayız. Sözde dik duruş adına Türkiye ile kavga kültürünü benimseyerek bir yerlere varmamız mümkün değildir.
Aklımızı başımıza toplayalım ve geçici öfkelerin kurbanı olmayalım.
Böyle bir düşünce olsa, olsa bizleri ancak Rum un insafına terk etmenin bir yöntemi olabilir!
Bilmem anlatabildim mi?