Anavatanın görüşmelere karışmaması yanlış algılanmamalı

<p class="MsoNormal"><span>Güneydeki açıklamalar, toplumlar arası görüşmelerde haklarımıza sahip çıkılmadığı, sırf Rum tarafını

Abone Ol

Güneydeki açıklamalar, toplumlar arası görüşmelerde haklarımıza sahip çıkılmadığı, sırf Rum tarafını  birleşmeye razı etmek için, varlığımızı risk altına sokabilecek ve bizi geçmişin karanlık dönemine götürecek ödünler verildiğini akla getiriyor.

Mülk sorununda, Türk görüşmecilerin kabul ettiği çözüm şekli, iki bölgeliliği ortadan kaldıracak. Ayrıca  hukuken batıl, mantığa aykırı,  toplumlar arası barışı bozucu, uygulanması uzun zaman isteyen ve çok zor, politika bakımından gereksizdir. Üstelik ,olası  bir anlaşmanın uygulanmasını da engelleyecektir.

AB Birincil hukuk koşulumuzdan vazgeçilmesi de, iki bölgeliliğin kağıt üzerinde kalmasına ve 1960 anlaşmasının bile gerisine götürülmemize sebep olacak.

            Hele Türkiyenin garantisinin tartışmaya açılması, adadaki Türk varlığı ile  Türkiyenin doğu Akdenizdeki çıkar ve  güvenliği yanında, olası bir çözümün uygulanıp kalıcılaşması bakımından da sakıncalıdır.

Cumhurbaşkanı ve görüşmelerdeki ekibi, Rumlarla birleşmeyi sağlayacak bir çözümde  aşırıheyecanlı ve hevesli davranmaktadır.

Bu tutumları nedeniyle de sırf Rum tarafını anlaşmaya razı etmek için, tüm kırmızı çizgilerimizden vazgeçmekte ve varlığımızı riske sokacak çok ciddi ödünler vermektedir.

Öte yandan da,bizi temsil eden görüşmeci heyeti, kayıp ve alacaklarımızı masaya getirmekten bile kaçınmaktadır.

Çok deneyimli ve uzman kişilerden oluşan Rum görüşme ekibi,Türk görüşmecilerin bana göre dayanaksız iyimserliğini ve aşırı birleşme hevesini ustaca istismar etmekte ve Türk tarafını köşeye sıkıştırmağa çalışmaktadır.

            KKTCde artık ezici çoğunluk, görüşmelerde, beklentilerimizin çıkarlarımızın savunulmadığı görüşündedir. Rum iç işleri bakanının referandumda Türk tarafının hayır diyeceğini açıklaması, bu gerçeği ortaya koymaktadır.

Dünyanın hiçbir yerinde şimdiye kadar saldırgan ve savaşı başlatanların bir de tazmin edildiği görülmemiştir. Bu nedenle görüşmelerde, halen karşı karşıya olduğumuz tüm sorunların ortaya çıkmasına sebep olan Rumların tatmin edilmesi yerine, Türk halkının kayıplarına öncelik verilmelidir. Örneğin:

            1.1963te ortaklıktan zor kullanarak devletteki görev ve makamlarını kaybeden Türk devlet memurlarının tazmini istenmeli;

2.Rumların silahlı saldırıları nedeniyle,1958-74 döneminde karma köylerden göç etmek zorunda bırakılan Türklerin güneyde kalan evlerinin yıkılması, hayvanlarının telef olması ve geçim kaynaklarını kaybetmesinin maddi kayıpları talep edilmeli;

            3.1963-74 döneminde Kıbrıs cumhuriyetine yapılan ve sadece Rum halkı yararına  harcanan parasal  yardımlardan payımıza düşen miktaristenmeli ;

            4.Taşkent, Ayvasıl, Atlılar, Muratağada toplu olarak katledilen, yollarda seyahat ederken ve/veya işinde kaçırılıp öldürülen Türkler için tazminat talebinde bulunulmalı;

5.Rum saldırıları ve silahlı ablukası nedeniyle 1963-74 döneminde ekonomik faaliyetlerini yürütemeyen Türk halkının maddi kayıplarının tazmini istenmeli;

            6.Mülkiyet sorununun görüşülmesinde, yasalara aykırı olarak Rumların adına tapulanan Adanın çeşitli yerlerindeki, özellikle de Maraştaki vakıf malları da dikkate alınmalı;

7.Çeşitli gerekçelerle istimlak edilen güneydeki Türk mallarının bedellerinin ödenmesi istenmeli;

8.olası bir anlaşmadan sonra, bir tarafın tek yanlı devlete el koyamayacağı, aksi takdirde diğer tarafın ayrı devlet kurma hakkı olabileceği üzerinde ısrar edilmeli.

Sayın Akıncı ve ekibi, belki de Türkiyenin  görüşmelere karışmamasını, Rum tarafına ödün verilmesini desteklediği şeklinde algılamaktadır.

Fakat,anavatanın, Kıbrıs Türkhalkını  risk altına sokacak eşitlikçi ve adil olmayan bir anlaşmayı kabul edebileceği düşünülemez.