“Kuzey Kıbrıs Yolsuzluk Algısı Raporu” anketine katılan iş insanlarının yüzde 76’sı ülkemizde yolsuzluğu ‘çok ciddi bir sorun’ olarak tanımlıyor.
‘KKTC’de rüşvet ve yolsuzluk var mı?’ sorusuna ‘çok yaygın’ diyen iş insanlarının oranı yüzde 64’ken, ‘hiç yoktur’ diyenlerin oranı sadece yüzde 3’te kaldı.
2019 yılında, “ithalat ve ihracat işlemlerinde rüşvet hiç yoktur” diyenlerin oranı yüzde 41’ken, bu oran 2020’de yüzde 30’a, 2021’deyse yüzde 15’e indi.
Kamu ihaleleri konusunda da bir kötüleşme gözlemleniyor. 2019’da bu alanda ‘rüşvet hiç yoktur’ diyenlerin oranı yüzde 29’ken, 2020’de bu oran yüzde 19’a, 2021’deyse yüzde 6’ya düştü.
Yolsuzluktan en fazla siyasetçileri sorumlu tutan iş insanları, başta Meclis ve kamu harcamalarını denetlemekle yükümlü kurumlar olmak üzere, yolsuzluğu engellemesi beklenen kurumsal mekanizmalara güven duymuyor.
Friedrich-Ebert-Stiftung (FES) Kıbrıs ile iki akademisyen Ömer Gökçekuş ve Sertaç Sonan tarafından hazırlanan ve Uluslararası Şeffaflık Örgütü kriterlerine göre hazırlanan Kıbrıs’ın kuzeyindeki yolsuzluk algısının ele alındığı “Kuzey Kıbrıs Yolsuzluk Algısı Raporu” açıklandı.
Araştırmayla ilgili anket Kıbrıs Türk Ticaret Odası üyesi firmalarda yönetici pozisyonunda bulunan 354 katılımcıya uygulandı.
FES Kıbrıs Direktörü Hubert Faustmann’ın açılış konuşmasını yaptığı Rüstem Kitabevi’ndeki basın toplantısında, raporu Sertaç Sonan sundu. Ankette yine çok çarpıcı sonuçlar ortaya çıktı.
Yolsuzluk skoru Kuzey Kıbrıs’ta 100 üzerinden 28 olarak belirlendi. Bir önceki yıl 36 olan puan 28’e düştü. Avrupa Birliği ortalaması 64 olarak açıklandı. 181 ülke arasında kuzey Kıbrıs 140’ıncı sırada yer aldı.
Rapora göre her 10 iş insanından 4’ü “devlet”ten hizmet almak için fiilen rüşvet verdiğini açıklarken, kamu kaynaklarının “siyasetçiler ve üst düzey memurlar” tarafından istismar edildiği belirtildi.
İş insanlarının yüzde 54’ü yolsuzluğun geçen yıla göre arttığını da belirtti.
“İŞ İNSANLARI YOLSUZLUĞU ÇOK CİDDİ SORUN OLARAK GÖRÜYOR”
İş insanları ve uzmanlarla yapılan anketlerden elde edilen sonuçlar ülkemizde yolsuzluğun bir yükseliş trendinde olduğunu gösteriyor.
Ankete katılan iş insanlarının dörtte üçü (yüzde 76) yolsuzluğu ‘çok ciddi bir sorun’ olarak tanımlıyor. Bu oran, geçen yıla göre belirgin bir artışa işaret ediyor. Geçtiğimiz yıl bu görüşte olanların oranı yüzde 58’di. Buna ek olarak, yolsuzluğun son bir yıl içerisinde azaldığını düşünenlerin oranı yüzde 1’in altındayken, arttığını düşünenlerin oranı yüzde 54 düzeyindedir.
“YOLSUZLUK ÇOK YAYGIN”
Sorular ne şekilde formüle edilirse edilsin, yolsuzluk ‘çok yaygın’ diyenlerin oranı, ‘hiç yok’ diyenlerin oranından çok daha fazla. Örneğin, ‘KKTC’de rüşvet ve yolsuzluk var mı’ sorusuna ‘çok yaygın’ diyenlerin oranı yüzde 64’ken, ‘hiç yoktur’ diyenlerin oranı sadece yüzde 3’te kalıyor.
2019 yılında bu oranlar, sırasıyla yüzde 41 ve yüzde 15’ken, 2020’deyse yüzde 52 ve yüzde 12’ydi. Bu durum Dünya Rekabet Edebilirlik Yıllığı (IMD) skorunun 2019’da 47’yken, 2020’de 42’ye, 2021’deyse 30’a inmesini açıklıyor.
Dünya Ekonomik Formu (WEF) skorunu belirleyen alanlarda da belirgin bir gerileme söz konusu. Örneğin 2019 yılında, ithalat ve ihracat işlemlerinde ‘rüşvet hiç yoktur’ diyenlerin oranı yüzde 41’ken, bu oran 2020’de yüzde 30’a, 2021’deyse yüzde 15’e indi.
“KAMU İHALELERİNDE DE RÜŞVET DÖNÜYOR”
Kamu ihaleleri konusunda da benzer bir kötüleşme gözlemleniyor. 2019’da bu alanda ‘rüşvet hiç yoktur’ diyenlerin oranı yüzde 29’ken, 2020’de bu oran yüzde 19’a, 2021’deyse yüzde 6’ya düştü. Bunların sonucunda da 2021 WEF skorunda 2019 yılına göre 19, 2020 yılına göreyse 16 puanlık bir gerileme söz konusudur.
Sertaç Sonan, “Bu noktada şunu da eklemekte fayda vardır ki WEF tarafından sorulmadığı için skor hesaplanmasına katmadığımız alanlarda da ciddi sıkıntılar bulunmaktadır. Örnek vermek gerekirse, geçtiğimiz dört çalışmada olduğu gibi, 2021 yılında da kamuya ait taşınmazların tahsisi ve kiralanması ile teşvikler rüşvetin en yaygın olduğu alanlar olarak öne çıkmıştır” dedi.
“KAMUYA AİT TAŞINMAZLARIN TAHSİSİ VE KİRALANMASINDA RÜŞVETİN ÇOK YAYGIN”
Sertaç Sonan’ın verdiği bilgiye göre, burada kaygı verici olan bir diğer nokta da son iki yılda ciddi bir kötüleşme söz konusudur. 2019’da bu iki alanda, rüşvetin çok yaygın olduğunu söyleyenlerin oranı sırasıyla yüzde 46 ve yüzde 37’yken, 2020’de bu oranlar yüzde 53 ve yüzde 46’ya çıktı. 2021’deki durumsa daha da vahimdir: Kamuya ait taşınmazların tahsisi ve kiralanmasında rüşvetin çok yaygın olduğunu söyleyenlerin oranı yüzde 74, teşviklerde rüşvetin çok yaygın olduğunu söyleyenlerin oranıysa yüzde 61’dir.
Sertaç Sonan, “Geçen yılki çalışmada yaptığımız gibi, bu yılki çalışmada da bu soruya devam niteliğinde bir soru kullandık ve iş insanlarına geçtiğimiz bir yıl içerisinde bu hizmetlerden herhangi birini almak için rüşvet vermeleri gerekip gerekmediğini de sorduk. Geçtiğimiz yıl katılımcıların yüzde 12’si bu soruya ‘evet’ yanıtı vermişti. Bu yıl evet diyenlerin oranı yüzde 41’e fırlamış durumdadır” diye konuştu.
“İŞ İNSANLARI, YOLSUZLUKTAN EN FAZLA SİYASETÇİLERİ SORUMLU TUTUYOR”
Sonan’ın verdiği bilgiye göre, iş insanları, yolsuzluktan en fazla siyasetçileri sorumlu tutuyor. Başta Meclis ve kamu harcamalarını denetlemekle yükümlü kurumlar olmak üzere, katılımcıların yolsuzluğu engellemesi beklenen kurumsal mekanizmalara olan güveni oldukça düşük. Bundan, kâğıt üstünde bağımsız olan kurumların fiiliyattaki bağımsızlığının sorgulanmakta olduğu anlaşılıyor.
Sonan, “İş insanlarının ankete verdiği yanıtları esas alarak, bir önceki yıla göre, yolsuzlukla mücadele çerçevesinde, kurumlara olan güven temelinde genel bir değerlendirme yaparsak durumun kötüye gittiğini söylemek mümkündür” dedi.
“SAYIŞTAY, BAŞBAKANLIK DENETLEME KURULU, MALİYE TEFTİŞ KURULU BAŞARILI DEĞİL”
Buna göre, yolsuzluğun saptanmasından cezalandırılmasına kadar giden süreçte yer alan kurumlar, iş insanlarından geçer not almaktan oldukça uzak. Şöyle ki, yolsuzluğu saptamakla yükümlü mali denetim kurumlarını (Sayıştay, Başbakanlık Denetleme Kurulu, Maliye Teftiş Kurulu) ‘çok başarılı’ bulanların oranı %10’u bulmuyor, katılımcıların çoğunluğu bunları çok başarısız buluyor.
Benzer şekilde, Polis, Başsavcılık ve Meclisi çok başarılı bulanların oranı da yüzde 10’a dahi ulaşamıyor.
Bu yıl ilk kez sorulan sorulara verilen yanıtlar, iş insanlarının iş dünyası- siyaset ilişkisine dair algılarının da oldukça olumsuz olduğunu gösteriyor. Örneğin, katılımcıların yüzde 70’i, Hükümetin, büyük ölçüde, sadece kendi çıkarını düşünen, birkaç büyük çıkar grubu tarafından yönetildiğini düşünürken, yüzde 80’i Hükümetin karar verirken kendi görüşlerini dikkate almadığını ifade ediyor.
İş insanlarının yanıtlarına yansıyan kötümserliği uzmanların yanıtlarında da görmek mümkün. Uzmanlara göre, son bir yıl içerisinde ne kurumsal çerçevede ne de uygulamada somut bir iyileşmeden söz etmek mümkündür. Bilakis, durumun bir önceki yıla göre genel olarak değişip değişmediği sorulduğunda uzmanlar kötüye doğru bir gidiş olduğuna işaret etti. Bu, özellikle Economist Intelligence Unit- Ülke Riski Derecelendirmeleri (EIU) skorunda somut olarak görülüyor.
“UZMANLARDAN ÇARPICI TESPİTLER”
Uzmanlarla yapılan bir önceki çalışmada ortaya çıkan şu çarpıcı tespitler geçerliliğini koruyor:
(1) Kurumsal altyapıda birtakım eksiklikler bulunmaktadır. Bu, şu şekillerde ortaya çıkmaktadır:
(a) İlgili konuda yasa yoktur; (b) yasanın uygulanmasını sağlayacak tüzükler eksiktir; ya da (c) mevzuatta yasanın tam olarak uygulanmasını engelleyen boşluklar bulunmaktadır.
(2) Kurumsal düzenlemelerde noksanlık bulunmadığı durumlardaysa, uygulamada sıkıntılar yaşanmaktadır. Uzmanlara göre, bunun da üç, birbiriyle ilintili, temel sebebi vardır:
(a) Personel eksikliği. Bazı kurumlar kendilerine yüklenen görevleri yapabilecekleri sayıda personele sahip değildir; (b) üst kademelere yapılan atamalar son derece siyasallaşmış olduğundan dolayı denetimleri yapmakla ya da yasaları uygulamakla yükümlü olanlar bu görevlerini yapmakta isteksiz davranmaktadır. Bu mevkilerde bulunanlar ya kendilerini atayan siyasi makamlara minnet duyduğu ya da yeniden atanabilme kaygısıyla işlerini layıkıyla yapmamaktadır; (c) işe alımlarda ve terfilerde uygulanan partizanlık bürokrasinin niteliğini kötüleştirmektedir.
Bir başka deyişle yolsuzluğu önlemede kilit durumda olan kamu personelinin bir kısmı ehil değildir. Özetlemek gerekirse, yasal boşluklardan dolayı ya da yasaların öngördüğü denetimler yapılmadığı ya da yapılamadığı için kamu kaynakları istismara açık hale geliyor. Kısacası, bu beşinci çalışmanın sonuçları da daha önceki dört çalışmada olduğu gibi yolsuzluk alanında ülke olarak arzulanan noktadan gittikçe daha da uzaklaştığımızı gösteriyor.