Kıbrısın güneyinde başlayan ve günlerce süren yangın, Rumların Türk-Rum ilişkilerine bakış açısını bir kez daha ortaya koydu.
Cumhurbaşkanı Akıncının bir iyiniyet göstergesi olarak “Yangına müdahale edilmesi için Türkiye ile görüşebileceğini” söylemesi ve Rum tarafından olumlu yanıt alınca da girişimde bulunması beklenmedik bir davranışla berhava oldu.
Rum tarafı, Türkiyeden gelecek helikopter ve uçakların “Kıbrıs Cumhuriyeti” topraklarına inmesi, yangında kullanılacak suyun da ise Kıbrısın güney kesimindeki sahillerden alması şartını koştu.
Türkiye Başbakan Yardımcısı ve Kıbrıs İşlerinden Sorumlu Devlet Bakanı sayın Tuğrul Türkeşin de dile getirdiği gibi, Rumların bu davranışı aymazlık değil midir?
Hem Türkiyeden acil yardım alacaksın, hem de yangında kullanılacak suyun G.Kıbrıs sahillerinden tedarik edilmesini, üstelik de Türkiyeden gelen uçak ve helikopterlerin KKTCye iniş yapmamasını şartı koşacaksın.
Güneyde meydana gelen ve büyük bir zarara neden olan yangın, Rumları ne kadar üzdüyse, Türkleri de bir o kadar üzmüştür.
Kıbrısın doğal zenginlikleri üzerinde Rumların ne kadar hakkı var ise, Kıbrıslı Türklerin de o kadar hakkı vardır.
1995te KKTCde meydana gelen Beşparmaklar yangınının izlerini silmek 20 yılı aşmıştır.
Dolayısıyla, Güneyde meydana gelen felaket ile Kuzeyde meydana gelebilecek bir felaket arasında ayrım yapmak sözkonusu olamaz.
Yangının ortasında politika yürütmeye kalkan, adanın zenginliklerini kişisel yaklaşımları sonucu tehlikeye atan Rum Yönetimi Lideri Anastasiadis, bu davranışıyla kendi vatandaşları tarafından da eleştirilmiştir.
Kaldı ki, yangına erken müdahale edilmiş olsaydı, bu kadar büyük bir felaket de yaşanmamış olacaktı.
Dolayısıyla, yangının başlaması, gerekli müdahalenin yapılamaması, Rum siyaseti uğruna deyim yerindeyse “Yangına körükle gidildi” dersek, gerçeği ortaya koymuş oluruz.
Cumhurbaşkanı Akıncı ile neredeyse iki haftada bir buluşan Anastasiadisin İstanbul’daki yemek davetinde de benzer bir tavır takındığı akıllardadır.
Aynı Anastasiadis’in yangın olayında da siyaset yapması, siyasi avantaj sağlamaya yönelik yaklaşımı asla kabul edilebilir değildir.
Kendini Kıbrısın tek hakimi, Kıbrıslı Türkleri de “azınlık” olarak gören Rum zihniyetinin hiç bir şekilde değişmediğini bu olay herkese bir kez daha göstermiştir.
Rumlar, Kıbrıs açıklarında bulunan doğalgaz kaynaklarını da sadece kendine aitmiş gibi görmekte, Kıbrıs Türkünün bu konuda söz sahibi olmadığını her fırsatta dillendirmektedir.
Rum Enerji Bakanı Yorgos Lakkotripis, Güney Kıbrısın sözde “Münhasır Ekonomik Bölgesi içerisindeki parseller için çıkılan 3. tur ruhsat ihalesi çerçevesinde 6, 8 ve 10 numaralı parsellere ilgi duyan şirketlerin önerilerinin, 22 Temmuzda Rum Hükümetinin elinde olmasının beklendiğini söylemekte, bu ihalelerin kapalı kapılar ardında gerçekleştirildiğini çekinmeden söyleyebilmektedir.
İşte tüm bunlar, Kıbrısta bir anlaşma imzalanmasının neredeyse hayal olduğunu göstermekte, Kıbrısta bir anlaşma ihtimalinin neredeyse hiç kalmadığı gerçeği apaçık görünmektedir.
Kıbrısta olası anlaşma ihtimalinin dumanı, Trodosta halen tütmektedir.