ANLAŞMANIN BUZLUSU

Abone Ol

“Rum halkı, kendileri gibi düşünmeyen herkesi düşman bilmeye alışmış bir halktır. Onların her iddiası gerçek, bizim bunlara verdiğimiz her cevap ‘tahrik’tir.

         Cumhurbaşkanı Muavinliğimde de hep böyleydi. Göz göre göre Anayasayı çiğnedikleri zaman, bizim kendilerini insafa ve doğru yola davet etmemiz ‘tahrik’ oluyordu. 1963’ten bu güne kadar hep aynı siyaseti yürüttüler…

Rum’un 1955’lerdeki aklı her ne ise 1963’teki de 1974’deki de o! O halde onlar hükümet olduklarını her iddia ettiklerinde – yani günde 24 saat – biz de kendi hakkımızı savunalım. Varsın onlar bizim savunmamıza  ‘tahrik’ demeye devam etsinler”. 1980

                                                                                             Dr. Fazıl KÜÇÜK

         Tartışmalı bir şekilde Birleşik Amerika Devletlerinde Başkanlık koltuğuna oturan Bay Donald Trump, yaptığı çıkışlarla tartışmaların daha da yoğunlaşmasına neden oluyor. Yeni bir Amerikan düşüncesini gündeme taşırken tepki almadığı ülke ve kitle kalmayacak gibi görünüyor. Dünya dengelerini de yeniden kurma çabası içinde olduğu anlaşılan Bay Trump’un bu çalışmalarının yeni çatışmalara ve savaşlara doğru evrilmemesini diliyoruz.

Kıbrıs’ta ise yürü-tülen müzakere sürecinde 2016 yılı sonu itibarı ile alınması düşünülen sonuç şimdilerde 2017 yılına ertelenmiş durumdadır. Gelinen bu süreçte Kıbrıs Türklerine toprak karşılığında tanınma olgusu öne çıkarılıyor. Bu güne değin tanınma konusunun gündeme taşınmadığının da unutulmaması gerekiyor. Şimdilerde ise toprak karşılığı tanın-ma olgusu ile birlikte karşılığında vaatler de sıralanıyor. Tanın-ma diyerek ortalıklara bırakılan ülkenin de statüsünün de bilinmesine vurgu yapmak istiyoruz. Tanınacak olan ülke Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti mi? Olacak sorusunun yanıtının net olarak verilmesi gerektiğini ısrarla yinelemek istiyoruz. Görünen odur ki tanınma olgusunun aldatmaca olmanın ötesinde bir anlam içermediğidir.

Annan’ın belgesinin oylandığı günlerde verilen Evet oylarına karşılık sempati toplamanın ötesine geçemediğimizin de unutulmaması gerekiyor. O vaatlerin bile adanın sıcak havasından mıdır nedir kısa sürede buharlaştığı da biliniyor. Hamam eski tas eski günlere kısa sürede dönüldü. Benzer sıkıntıyı yeniden yaşamak istemediğimizin de bilinmesini istiyoruz.

Toprak konusunda ısrar edilmesinin temelinde yatan olgu başta Kenan Evren olmak üzere bazı siyasetçilerin yaptıkları talihsiz açıklamalardır.  “1974’te çizilen çizginin ötesinde toprak aldık. Bir kısmını vereceğiz” yönlü açıklamalar bu günlere gelinmesinin yadsınamaz bir gerçeğidir. Böyle bir söylemle görüşme masasına oturulduğunda bu kart önünüze sürülerek beklentiye girilir. Sonrasında da Türkiye işgalci olmakla suçlanır… Çözüm yönünde atılacak adım veya adımlarla Türkiye’nin elinin de –AB üyeliği özelinde -güçleneceği belirtiliyor. Türkiye’nin dış ilişkilerinde elinin güçlenmesi hepimizin yararına olacağı biliniyor. Aksini düşünmek bile istemiyoruz. Buna karşın ayaklı kaz buna izin vermiyor.

Bu söylemler devam ederken Yunanistan Başbakanı Bay Aleksis Çipras’tan magazin basının söylemi ile bomba gibi bir açıklama geldi. “Bu gün Kıbrıs sorununun çözümü için zemin yoktur”… Açıklamanın devamında ise, “Kıbrıs Cumhuriyeti ile tam bir eşgüdüm içerisinde olan tezleri baştan beri açık ve netti. BM Güvenlik Konseyi kararları ve Kıbrıs Cumhuriyeti’nin AB üyesi ülke sıfatı temelinde, modası geçmiş garanti sisteminin tasfiyesi ve Türk işgal askerlerinin çekilmesiyle adil ve sürdürülebilir çözüm için müzakerelere bağlılık”…

Bu çerçevede Türkiye ile gayri resmi de olsa müdahil olduğumuz bu meselelerde bir görüşme açılması için somut öneriler sunarak – özellikle Dışişleri Bakanımız – aylardır çok çaba harcadık. Bu itibarla, komşumuzda neye mal olduğunu gördüğümüz iletişim mantığından ve ulusalcı coşkulardan uzak, diplomatik çabamıza odaklanmamız gerektiğine inanıyorum… Zemin olduğu ortaya çıkarsa müzakerelere, özlü diyaloga şahsen katılmaya hazırım. İlkelerimizden ödün vermeden, korkmadan kaçmadan” diyordu.

Yunanistan Dışişleri Bakanı Bay Nikos Kotzias ise Alman Haber Ajansına yaptığı açıklamasında “sorun Türk Ordusunun işgalidir. Türkiye’nin müdahale hakkının olmaması gerekiyor. Garantör güçler sistemi de kaldırılmalı” açıklamasını yapıyordu. BM Genel Yazmanının Özel Temsilcisi Bay Barth Espen Eide ise adadaki Türk askeri varlığının yeni bir bakışla ele alındığını söylerken anayasal meseleler, iç ve dış güvenlik konularının halen askıda olduğunu belirtiyordu. Şu ana dek başat olan bu konularda uzlaşının sağlanamadığı kabul ediliyor. Buna koşut karşı taraf Kıbrıs Türklerini azınlık olarak görmeye devam ediyor. Tanınma bu yaklaşımın neresindedir?

Ortak uzlaşının olmadığı bir anlaşmanın buz üzerine yazılacak bir anlaşma olacağının görülmesi gerekiyor mu ne…

SEVGİ ile kalınız…

                                                                  03 Şubat 2017  -  Ankara  -