Ülkemiz siyasal yaşamında ideolojik bir kavga verdiğini iddia eden siyasal partilerin 40 yıllık mücadelesine tanıklık ettik, etmeye devam ediyoruz. Hemen her kesimin bir partisi var. İşçinin emekçinin temsilcisi olduğu iddiasında olan da var, milliyetçi bir temelde yürüyende. Dünyada ki örneklere pek benzemediğimizden, bizim için “atipik” kelimesi en uygun tanımlama. KKTC siyasal yaşamı atipik bir örnek teşkil ediyor. Sol dünya görüşüne ait olmanın temel kuralı üretim araçlarının kamunun elinde olmasını savunmaktan geçmiyor. Sol da olmanın birincil koşulu Kıbrıs Sorunu’nun çözümüne dönük olarak fedaral bir çözümü desteklemekle alakalıdır. Sağ dünya görüşüne ait olmanın temel koşuluda bundan farklı değildir. Yine Kıbrıs Sorunu ekseninde şekillenmektedir. Yıllar yılları kovalarken ülkemizde, kimi zaman Kıbrıs Sorunuyla avunduk, kimi zaman asimilasyon korkusuyla, kimi zamanda satılma edibiyatını dinledik. Kötü olan her şey Türkiye’den gelir mesela, en azından mecliste bu konuda örtük bir mütabakat var. Siyasal anlamda köşeye sıkışanın can simididir Türkiye. Kıbrıs Sorunu bu kapsamda yer alır. Kıbrıs Sorunun çözümü ile havuzlu evlerimiz de oldu, bizi evimize götürecek gemilerimizde oldu. Korkularımızda oldu Kıbrıs Sorununun çözümüne bağladığımız, umutlarımızda. Oysa gerçekte ne oldu pek bakamadık. Neden? Olanların hiç biri bizden kaynaklanmıyordu ki, Türkiye yapmıştı mesela, ambargo altındaydık, Rum’un emelleri vardı. Bu düzenin sağında duranlar, iktidara geldi hatta bu düzenin ana hatlarını çizdi demek yanlış olmaz. Devlet kurduk derken ağzı dolanlar, bu Devleti adaleti temsil eden bir mekanizma yapmaya çalışmadı. Ne yaptı? Devletimizi rantın temsilcisi yaptı. Balı tutanın parmağını yaladığı, yakın duranın yaşama şansı tanındığı bir düzen. Sonrasında düzenin solunda duranlar geldiler, statüko (status guo) yıkılacak dediler, değişim dediler. Bir baktık “fasulyenin yahnisi, gitti geldi gene aynısı” der olduk sokaklarda. Rant düzeni devam etti. Yakın duran bal çanağının başına oturdu. Halkı soracak olursanız onlara sağdan gelen vurdu, soldan gelen vurdu, hatta bir dönem birleşip geldikleri de oldu. Düzgün bir sağlık sistemimiz olmadı mesela, eğitim hep kötüydü. Ekonomi bahsetmeye değmez önemsiz konu oldu. Aksini iddia edenler 1983’ten bu yana ülkenin haline baksın sonra elbette ekonomimiz üzerine konuşuruz. Sağ ve Sol dünya görüşüne mensup yapılar, bu maskeyi takarak aşiretlerin kavgasına döndürdüler ülke siyasetini. Gelen herkesten oy aldı ama kendiaşiretini besleme derdine düştü. Karşı aşireten olanlara gerekenin yapılması noktasında hiç geri durmadılar. Müdür, müsteşar atamalarında göz yaşartan bir hazır olma durumu içinde olanlar ülkenin köklü sorunlarına dair sadece tespit yaptılar. İcra makamında değillermiş gibi davrandılar. Halen bu durum devam etmekte. İktidardan düşen toparlanıp “iktidarın zorluklarından bahsettiler”, bir de göreve geldiklerinde “bu kez” yapacaklarını söylemeyi unutmadılar. Kavga ne içindi sahi?
Elbette birilerinin canına tak etti en sonunda ve kötü yönetim var dediler. Bu ülkede yozlaşma var dediler. Bu ülkede sosyal adalet yok dediler. Aşiretlerin kavgası hak arayışına bıraktı yerini, en azından bırakanlar olduğunu gördük ve ideolojilerin yerini ilkeler siyaseti aldı, sağın ve solun yerine ise Halkın kendisini koydu. Elbette bu sınav burada başlamaz, icraat makamında başlar. Fakat umudun pahalı olduğu bir ülkede içimizi ısıtan birileri var artık, işte orası kesin!