Kıbrıslı Türk insanının en büyük gereksinimi, hiç kuşkusuz “çözüm”dür…
21 Aralık 1963’ten bu yana geçen 54 yılda bu “gerçek” hiç değişmedi…
20 Temmuz’u “çözüm” diye yutturmaya çalışan “siyasi anlayış”ın ömrü, ancak 2004’lere kadar sürebildi…
Koskoca Anayasa profösörü Mümtaz Soysal; AKM’de “Herkes işine gücüne baksın, Kıbrıs’ta sorun yoktur. Tapularınızı alın, keyfinize bakın…” dediğinde “Aman Tanrım” diye bağırmak geçmişti içimden…
Bu seçimlerde “çözüm”ü çok fazla konuşan olmasa da; seçeceğimiz siyasal partinin “çözüm” vizyonuna sahip olması diğer tüm “vaat”larden daha değerlidir…
Lefkoşa’ya “doğa parkı yapacağım” demekle oy devşireceğini zanneden parti de yanılıyor, herkese maaş bağlayacağım diye işkembeden atan da…
Elbette; seçmenin bir bölümünde “Gör beni, göreyim seni” yaklaşımı yatıyor… Yıllar içinde siyasi kültürümüze sağ partilerin yerleştirdiği bir “anlayış”tır bu…
Böyle düşünenlerin hiç de azımsanmayacak bir sayıya ulaştıkları söylenebilir…
Bir toplumun “toplam kalitesi” bakımından rahatsız edici olsa da; ne yazıktır ki “siyasi MR”ımızda bu, net olarak görünüyor…
Son iki yılda UBP-DP azınlık hükümeti; bu “üleşme” siyasetine önemli katkılarda bulundu.
10 bin dolayındaki kişiye “vatandaşlık” verildi. Yine 10 bin dolayındaki kişiye faiz destekli kredi verildi.
Noterlik izninden tutun da, döviz bürosu iznine, yolcu taşıma iznine kadar “devlet”in elindeki tüm imkânlar hovardaca ve “gollifa” gibi dağıtıldı.
Dağıtılırken de; çok eski yöntemlerle, insanı aşağılayan biçimde “oy” avcılığı sergilendi…
Başbakan Özgürgün’ün köylerde, “kırsal arsa” dağıttığı gencecik insanlarla çektirdiği “acizlik” fotoğrafları da, İçişleri Bakanı’nın her vatandaş yapılanı makamına çağırarak, belgesini “kendi eli ile” takdim etmesi de “siyaset kurumu”muzun itibarını yerlerde süründüren örneklerdir…
Özgürgün; özellikle spor kulüpleri nezdinde ciddi “politik yatırım”lar yaptı. Bu alanda harcanan paraların tutarını kimse bilmiyor…
Araştıran da yok…
Peki ama bu “siyaset yöntemi” işe yaramıyor mu?
Elbette yarıyor… Kim ki “Bu halk bunları yutmaz” diyorsa, yanılıyor… Bu halkın bir bölümü bunları bal gibi de içselleştirdi, kanıksadı ve bundan “nemalanmayı” kabullendi…
Kimisi çaresizlikten, kimisi de gönüllü olarak…
Kıbrıs sorununun çözümüne “soğuk” bakan, Rumla yan yana gelmeyi bile kabul etmeyen, klasik “retçi” bir kesimin oylarını da yabana atamayız…
Bunlar daha çok “fanatik milliyetçiler”dir…
Bu kesimler kayıtsız koşulsuz oylarını UBP’ye ve DP’ye veriyorlar…
UBP ve DP’nin iç politikada “yediği naneler” bu kesimdeki pek çok “bağnaz milliyetçi”yi ilgilendirmiyor… Ya da bu kesim sağ partilerin “politik hatalarını” görmezden gelmeyi içine sindirebiliyor…
Bu kesimin aslında en büyük “önceliği” Kıbrıs sorununun çözümsüzlüğüdür…
Gerisi teferruattır…
İşte bu yüzdendirki sağ iki parti yıllarca; sorgusuz sualsiz bu kesimden “bango” oylar almışlardır…
Bu seçimde; Eroğlu dönemlerinin “üleşme” siyasetinin “işe yaradığını” anlayan Eroğlu takipçisi genç siyasetçilerin yönettiği UBP, bu “politik yatırım”ların karşılığını alacağa benziyor…
Bu dönemde UBP’nin bir başka “avantajı” daha ortaya çıktı. Özgürgün; Serdar Denktaş’ın partisindeki “zaafiyet”i kazanca döndürmeyi ve DP’nin altını oymayı başardı…
Tabii bunu da Eroğlu’nun kendisine miras bıraktığı “yöntem”lerle yaptı ve başarılı da oldu…
UBP’nin şimdi en büyük “derdi” Özgürgün’ün bizzatihi kendisi… Özgürgün’ün, partisine ciddi zararlar verdiği anlaşılıyor…
Ancak Özgürgün’ün yüzbinlerce doları; UBP’de hiçbir “negatif” etki yapmayabilir…
Bu partinin siyasal geçmişindeki benzeri örnekler, Özgürgün’ün bu işten “sıyrılmasını” da mümkün kılabilir…
Kısacası; UBP’nin yüzde 20’nin biraz üstündeki “kemik” oylarından daha fazlasını alması beklenemez…
UBP’nin bu seçimlerdeki en büyük başarısı “DP’yi yutmak” ve siyaset sahnesinden silmek olacaktır…
Bu arada; bu iki sağ partiden HP’ye ciddi kaymaların olduğu da gözlemleniyor…
En sağcısından en solcusuna, ortacısına, sosyal demokratına kadar “rengarenk” bir “görüntü” çizen Özersay’ın partisinin “Ne sağcıyım, ne solcu” biçiminde özetlenebilecek olan “çizgisi” siyasetimizde ilk deneme olacak…
Bu partinin “büyük bir hayal kırıklığı” yaratması da olası, “hesap sorma” dönemine damgasını vurarak, siyasetimize ciddi katkı koyması da…
Ancak; “hesap sorulacak” günahları bulunan eski dinozorların da bu partide “görünür” olması, hiç de güven vermiyor…
Çözüm isteği konusunda da “net” görüşler taşımayan bu partinin genç ve heyecanlı kadrolarının başarı şansı var mı?
“Denenmemiş” olmanın avantajı ile olası bir ikili koalisyonda küçük ortak olarak temel birkaç konuda adım atsalar bile yaptıklarını alkışlamaktan geri durmayacağım…
Tüm bu “karmaşa” içinde, emin adımlarla ve anketlerde sürekli olarak oyunu artıran TDP’nin en “homojen” parti olarak “kilit” konumda seçimi göğüslemesi çok büyük bir olasılıktır.
Diğer partileri de gelecek yazımda ele alacağım.