ATAĞIN KARŞITI

Abone Ol
“1960 Antlaşmalarını yaparken ve ‘bu antlaşmalarla kurulan düzen daimi’ olacaktır’ derken Karamanlis’in de Averof’un da Makarios’un da Yorgacis ile diğer EOKA liderlerinin de bu durumu bozmak kararlarını çoktan vermiş olduklarını unutmayalım. Olaylar bu gerçeği acı, tarihi bir gerçek olarak gün ışığına çıkartmıştır”. 1983
                                                                                                                        Dr. Fazıl KÜÇÜK
            Emperyal amaç güden ülkelerin Akdeniz’e sahip olmak istemelerinin temelinde dünyaya egemen olmak dürtüsünün yattığı biliniyor. Yüzer gemi görüntüsünün ötesinde bölgedeki yer altı rezervleri yattığı yadsınamaz bir gerçektir. Bu amaçlarına ulaşabilmek için de Kıbrıs’ı da sahipleniyorlar görüntüsünü vermekten geri durmuyorlar. Ülkeler siyaseten Rum yönetimini desteklerken şirketleri aracılığı ile yeraltındaki rezervleri sahiplenme çabalarını sürgit ediyorlar.
Olayı askeri yönden irdelerken Amerika’nın İngilizlerin üsleri ile fazladan sıkıntısının olmadığı biliniyor. Uzun süre Akdeniz’e girme uğraşı veren Rusya Suriye’nin çağrısı ile bölgeye gelerek Lazkiye liman bölgesinde üsse sahip oluyordu. Akdeniz’de bunlar yetmiyormuş gibi Fransa adanın güneyinde karşımızdaki unsurun sağladığı olanaklardan sonra bir üsse sahip oluyordu. Bu olanağa kavuşan Fransa kendini sağlama almak için Rum yönetimi ile ortak askeri tatbikat yaptı.
Fransa, Türkiye’nin bölgede yapmakta olduğu çalışmaları engellemek değil baltalamak için AB’ni de kullanarak çalışmalarına hız vermeye çalışıyor. Yaşananları şimdilik izlemeye çalışan Amerika ise NATO müttefiki olan iki ülkenin karşı karşıya gelmemelerine veya getirilmemelerine dur deme çabasını sürgit ediyor. Fransa’nın Türkiye’ye karşı saldırganlığının temelinde Bay Macron’un ülkesinde yaşamakta olduğu sıkıntılar yatmaktadır.
Macron’un Türkiye’nin ateşli karşıtı olmaya devam edeceği gizlenmezken AB’nden beklenen ise yaşananlar karşısında dürüst ve objektif olmasıdır. Zor bir şey istediğimizin de ayırdında olduğumuzu da kaydetmek istiyoruz.  
Akdeniz’deki bu durum Türkiye’nin Meis Adası ile Rodos arasına sıkışık kalmasına neden olabilir. Buna koşut bölgede yürütülen sismik araştırmalarla da zemin kazandırılıyor. Fransa’nın bölgede kalıcılığına kesin gözü ile bakılırken Çin faktörünün de göz ardı edilmemesi gerekiyor. Karadeniz’de bulunan doğalgaz rezervinin kullanımının verim açısından uzun soluklu düşünülmesini zorunlu kılıyor.
Belirli zaman araklıklarında Kıbrıs’ta çözüm için değişik modellerin ortalıklara atıldığı unutulmamıştır. Uygulandığı ülkelerin özel konumları dikkate alınmadan uygulama şansı olmayan bu modellerin hiçbir işe yaramadığını hemen herkes biliyor. Sıklıkla Yugoslavya’da uygulanan federal yönetim şekli üzerinden yapılan öneriler yaşanan iç savaş nedeniyle kullanımdan kalkmıştır. Bu nedenle Kıbrıs’ta da etnik kimlikler model alınarak çözüm bulma arayışına artık son verilmesi gerekiyor.
Karşımızdaki unsur çözüme odaklanmak yerine yeniden iflas etmiş tüccar gibi eski defterleri karıştırmayı yeğliyor. Eylül ayından itibaren kayıp kişiler konusunu yeniden gündeme taşımaya çalışıyor.  Konuya ilişkin olarak önce Atina’da daha sonra da Lefkoşa’da düzenlenecek toplantılardan sonra konuyu dünya kamuoyuna sunmaya hazırlandıklarını açıkladılar. Bu düşüncelerinden geri adım atmadıklarını kanıtlayanlarla hangi düzlemde anlaşma yapılabileceği soru işareti olarak karşımızda sırıtıyor. Bu noktada;  
Cumhurbaşkanı adaylarından adada nasıl bir çözümden yana olduklarına açıklık getirmeleri gerekiyor mu ne…
SEVGİ ile kalınız…