Bardağınızdaki çayı dökmeden su içemezsiniz

Abone Ol

Bir Rus atasözü der ki "bardağınızdaki çayı dökmeden su içemezsiniz." Bunu evlilik bağı ile birbirine bağlı olan çiftlere uyarlarsak evlilik birliği içindeyseniz ve üçüncü kişiye yaşamınızda yer veriyorsanız bulaşık bir su içiyorsunuz demektir. Bu ne sudur ne de çay. Kana kana içseniz bile kendinizi kandırmaktan başka bir şey yapmıyorsunuzdur. Çok geniş bir konudur ancak birkaç meseleye değinmekte fayda var diye düşünüyorum. Klinikten değil, yaşamın içinden 1-2 örnek. Hani sorumluluğumuzu elimize almak, farkındalığımızı uyandırmak adına.

Evlilik öyle hop dediğinizde olacak bir iş değildir. Gerçi bizim zamanımızda parmak şaklatması gibiydi. Zararları yaşandı, alınacak dersler alındı. İki gönlün bir olduğunda samanlığın seyran olmadığı kanıtlandı. Değil ki evlilik, birlikte yaşam deneyimi bile kolay olmaz. Tabii yetişkin çocuk, hayalperest, fevri vb. değilseniz. Gerçeklerde değil arzuların esaretinde, korkuların gölgesinde, psikolojik rahatsızlıkların pençesinde iseniz ve değişime dirençliyseniz yaşayın gitsin zaten. Kişi hayatından memnunsa kime ne neyi nasıl yaşadığından.

Çok tatlı bir kadın tanıdım. Boşanmış ve iki çocuğu var. Yeni yaşamını zorluklarla kurmuş. Yaşam kalitesi gittikçe yükselişte. Saf, güzel duyguları ve umutları var. İlkokulda okuyan çocuklar baba ilgisizliğinden biraz hasar görmüş ancak toparlanmaktalar. Bir gün çok mutlu geldi bana elinde harika tek taş bir yüzük vardı. Sevdiği adamı anlatırken gözlerinin parlamasını, kişiye duyduğu güveni unutmadım. Yalnız sorun şuydu ki adamcağız evliydi. Onlar konuşarak birbirlerine söz vermişlerdi. Yapılacak şey adamın boşanmasıydı. Tabi ki adam boşanmadı ve ülkesine geri döndü. Bu sefer hafızama kazınan kadının hayal kırıklığı oldu.

Bir adam tanıdım. Üç buçuk yıldır karısından ayrı yaşayan. Ayrılık doğal tabi de hani birbirlerinin hayatlarını zehir etmede sınır tanımayan. Çocukları bile acımasızca taraf yapmaktan hatta küslükten çekinmeyen. Farkındalık yok, sorumluluk yok. Maskeler envayi çeşitten. Kişi bazen kendini başka anlatır ancak iç görüsü olmadığından kendini fark edemez. Adam şöyle ara ara aşık olmak ister ama aklı karısında. Bir de etrafa kendini haklı göstermekte. Aynı durum kadında da var. Etraflarını yargıç algılıyorlar. Amaçları ben bir şey yapmadım o yaptı demek. Parayı da çok seviyorlar ancak, önemi yok gibi davranıyorlar. Zaten bu nedenle ayrılamıyorlar. İnce hesaplardan.

Bazen de rutine o kadar alışırsınız ki evliliğinizde, birlikteliğinize enerji katmak aklınıza gelmez. Yaşamın koşuşturması içinde bir zamanlar sevdiğiniz kadını ya da adamı unutuverirsiniz. Ansızın biri çıkar ve size enerji verir. Bir de aşık oldunuz sanırsınız. Maceraya atılıp atılmamak size kalmış olur. Macera diyorum çünkü öyle.

Hiç anlaşamayan, birbirlerine sürekli kusur bulan hatta ayrı yaşamlar, aşklar kuran evli kişiler de var. Kendi yaşamlarını zincirlemişler hayatın onlara özgürlük sunmasını bekliyorlar. Hani istediğiniz kadar kendinizce sözde bir yaşam kurun da kendinize özgürlüğü pencereden seyretmektesinizdir. Kolay mıdır kalbinizle ruhunuzu inkar edip sanal arzuların peşinden gitmek, kendinizi kandırmak.

Yaşam denemeyi göze alma cesaretini ister. Yaşam kendi içinizi özgür kılmanızı ister. Yaşamın kendisi bir riskken canınız pamuk ipliğine bağlı iken gelin içmeyin şu bulaşık suyunu. Kırın zincirlerinizi ve alın özgürlüğü, kendinizle tanışma, kendi seçimlerinizi yapma, yaşamınızın sorumluluğunu alma cesaretini gösterin. Yaşamınızdan memnun değilseniz, bırakın mış gibi yaşamayı içmeyin şu bulaşık suyunu. Kana kana su ve kana kana çay için.

Yaşamımızı anlamlandırma adına sevgiyle kalın…