Ressamın biri “tasvir edip anlatamayacağımın resmini yapıyorum, anlatabileceğime inansam çizmem” demiş.
Bizimkisi de bu misal. Varlığı olsa da havadaki tüy kadar ağırlığı olan bir toplumun parçası olarak bizi de içine alarak yaşanan olaylar karşısında sözlü olarak anlatmaya kalksak duyuramayacağımız ya da eksik anlatacağımız duyguları, gözlemlerimizi ve aklımızdaki soruları yazıyoruz.
Toplumsal bellekte iz bıraksın, söz gibi uçup gitmesin diye. Daha da iddialısı bu adada kabullenilmiş bir uyku halinin sürmediğine girdi olsun diye.
Genelleme yapıp tek cümleye indirgeyecek olsak Türkiye ile Kıbrıs Türkleri arasındaki ilişkinin sağlıksız bir zemine oturduğunu ve oluşmaya başlayan birikim ile de ilerisi için umut vermediğini söylemek herhalde abartılı bir ifade olmaz.
Bu sağlıksız ilişkinin oluşmasına empati ve en basit zekâ ölçütünden yoksun iletişim içeriği de son dönemde ilişkinin olumsuz yönde ivme kazanmasına ciddi etki etmiştir.
Türkiye devleti ile iletişimdeki sorun yalnızca Kıbrıs Türkü ile sınırlı değildir. Güç zehirlenmesinin yarattığı kibri bir kenara bırakırsanız, bu tespit devlet dediğimiz kurum içinde insan kalitesi ve yetkinliğinin geldiği seviyenin doğal sonucu olarak da yorumlanabilir.
AKP iktidarının son dönemde birçok konuyu yönetmekte ve açıklamakta çok ciddi eksiklik içinde olduğu artık göz ardı edilemeyecek derecede ortadadır. İçeriye ve dışarıya yönelik iletişimin içeriğinde ve yapılış şeklinde herhangi bir derinlik ve kalite kontrol yoktur. Dış siyasette en son söylenebilecekler en baştan söylenebilmekte sonrasından da ortaya çıkan hasarı toparlamak için komik durumlara düşülmektedir. İç siyasette de durum farklı değildir.
128 milyara ne olduğunu açıklamakta “bir de ben deneyip birilerinin gözüne gireyim” diye ortaya çıkan her yetkilinin birbirinden farklı ve bir o kadar da konuya vakıf olanların aklıyla alay eden açıklamaları oldu. Konuyu kamuoyu önünde giderek daha dikkat çeken duruma getirdi. Kamuoyu nezdinde “anlamasak da bunlar bir halt yemişler” imajını pekiştirmeye yetti de artı bile.
O yetmedi ana muhalefet partisini karikatürize etmek için yapılan çizgi filminin 128 milyar konusunu kendi parti tabanlarında duymayanlara da duyurması ve düşündürtmesi içine düşülen durumu tam bir komediye çevirdi. Ana muhalefet partisi bahse konu çizgi filmi kendi sitesinde yayınlayacağını açıklaması ile de film geri çekilmek zorunda kalındı.
En son örnekler bu hafta yaşandı.
Detayına girmeyelim malumunuzdur ama kamuoyunda oluşan bayram değil seyran değil geçtiğimiz aralık ayında Venezüella’ya yapılan ziyaretin maske dağıtmak konusunda aşka gelinmiş olduğuyla açıklanması diğer bir örnekti.
Bu açıklamayı yapanların nezdinde ikna etmekle mükellef olduklarının zekalarının hangi ölçütlere tabi olduğunun yeni bir göstergesiydi.
Yine bir gün önce yapılan başka bir açıklama bizimle ilgiliydi. En azından ben üstüme aldım. Benim de ailelerimizin tanışıklığından dolayı çocukluğumdan tanıdığım değerli insan Kutlu Adalı’nın cinayeti ile ilgili yapılan açıklamaydı. Teröristlerin yaralı olarak Rum tarafındaki hastanelere tedavi için getirilmesi, azmettirildiği iddia edilen kişiyle azmettirenin adanın Kuzeyine yaptıkları ziyaretin gerekçesi olarak öne sürüldü. Bunu yapmaya azmettirildiğini söyleyen kişi de kardeşi de adadaki teröristlere yataklık edenlerle ilgili öne sürülen gerekçeyle tabir caizse gaza getirildiklerini ifade etti. Hani neredeyse teröristlerin ilk önce KKTC’ye oradan da Kıbrıs Türkünün yataklığı ve desteği ile sınırı geçip Rum tarafına geçtiğini söylediler.
Bu son açıklama bizim zekamızla alay etmekten ziyade bunları ortaya koyanların IQ seviyesinin çift hane ile sınırlı olduğunun göstergesi olduğu böylelikle ortaya çıkmış oldu.
Kaldı ki Pazar gün sabah sizi kim olursa olsun biri bir cinayeti planlamak ile suçlayacak, bunu aynı gün milyonlarca insan izlemiş olacak ve siz de 3-4 gün geçtikten ve ülkenin Cumhurbaşkanı açıklama yaptıktan sonra tanımam etmem içerikli bir açıklama ile geçiştireceksiniz. Yalnızca bu detay bile eşyanın tabiatına aykırıdır çünkü kamuoyu nezdinde iftiraya maruz kalmış olmak insanı bir dakika bile yerinde tutmaz.
Kıbrıs Türkünü başkaları ile karıştırmayın.
Bugüne kadar Kıbrıs Türkü ile ilgili yapılan hataların kökünde işte bu basit cümle yatmaktadır.
Belki de bizim anne ve babalarımıza 50’li 60’lı yıllardan başlayarak kolaylaştıran bir şekilde o üniversite kapılarını açmayacak ve adayı da ecdadınız İngiliz’e kiralamayacaktı.
Belki o zaman ayni iletişim ve yaklaşım bize de sökerdi!