Yunanistanın azınlık konusunda , en önde gelen sorunu , Batı Trakya Türk azınlığıyla ilgili olanıdır. Atina Yönetimleri , Yunanistan ABne girdikten sonra dahi Batı Trakya Türklerine karşı uyguladığı baskıcı ve ayırımcı politikalarda herhangi bir değişiklik olmamıştır.Etnik kimliklerin tanınması ve azınlıkların korunmasıyla ilgili kararların hiçbirinin Yunanistan tarafından yerine getirilmediği görülmektedir.
Batı Trakyanın Lozan Antlaşmasıyla resmen Yunanistana bırakıldığı günden beri, ‘Türk Azınlığı, Türkiyenin Yunan topraklarındaki doğal uzantısı olarak gören Yunan yönetimleri , bugüne kadar onları gizli bir tehdit ve tehlike olarak değerlendirmişlerdir. Bu çerçevede biçimlendirdikleri azınlık politikalarıyla da Batı Trakya Türk Azınlığını göçe zorlamak; bu mümkün olmadığı durumda da eritmek hedefini gütmüşlerdir.
Yunanistan, geçmişteki yakınlaşma dönemlerinde , Türk azınlığın etnik kimliğini öne çıkarırken, Türkiye ile bunalım yaşadığı dönemlerde, ‘Türk Azınlığı yalnızca bir dinsel azınlık durumuna indirgemiştir.Genel olarak Yunan Yönetimleri , Türk Azınlığı; “Yunanlı Müslümanlar”, “Helen Müslümanlar” veya “Müslüman Azınlık” olarak tanımlamayı yeğlemekte ve Batı Trakya Türklerini Müslümanlaştırılmış Yunan vatandaşları olarak görmektedir.
Batı Trakya Türk azınlığını yıldırmak için en yoğun ve örgütlü baskıların başladığı dönem Albaylar Cuntası dönemi olmuştur. 20 Temmuz 1974 Barış Harekatı sonrası , Yunan Cuntası Batı Trakya Türk azınlığını göçe zorlamak için yoğun bir baskı dönemi başlatmıştır. Oysa Batı Trakya Türk Toplumu , her zaman topraklarında Türk kökenli Yunan vatandaşları olarak yaşamayı amaçlamışlar ve de Batı Trakyanın Türkiyeye katılması gibi Türk ulusalcı söylemler geliştirmemişlerdir.
Yunanistanın etnik unsurları tanımamaktaki israrlı tutumu günümüz gerçekleriyle bağdaşmamaktadır. Yunanistan bu tutumuyla temel insan Haklarını ve azınlıkların korunması ilkelerini çiğnemekte ; azınlıklara karşı ayırımcı ve dışlayıcı bir tutum sergilemektedir.
Yalnızca Helen kökenli olmayan Yunan vatandaşlarına karşı işletilen ve tamamen ırka yönelik ayrımcılığa dayanan Yunanistan vatandaşlık Yasasının 19. Maddesi çerçevesinde binlerce Batı Trakya Türkünün vatandaşlıktan çıkarılması sonucu vatansız durumuna girmelerine neden olmuştur. Örneğin ; Türkiyeye giden ve kısa bir süre sonra Yunanistana dönmek isteyen Batı Trakya Türkleri , sınır kapılarında Vatandaşlıktan çıkarıldıklarını öğrenmişler , karara itiraz etmek ve yasal haklarını aramak için dahi ülkeye giriş yapmalarına izin verilmemiştir.1955-1998 yılları arasında 60000 Batı Trakyalı Türk bu şekilde Yunan vatandaşlığından çıkarılmıştır. Yunan resmi makamları bu rakamı yaklaşık 45 bin civarında ifade etmektedirler.
Yunan Hükümeti; Yerel Yönetimlerde Türk gençlerine memuriyet vermeyerek, müftülük seçimlerine müdahale ederek, ve Tür toplumunun serbestçe seçilmiş müftüleri göreve atamayarak , 1951 ve 1968 tarihli kültür protokollerinin gereklerini yerine getirmeyerek , İskece , Gümülcüne , Dedeağaç , Dimetokada mezarlıkları nakletmeden üstlerine “Park ve Stadyum” yaparak , Türklerin geniş arazilerini zorla istimlak etmek suretiyle ellerinden alarak, Okul Heyeti, Vakıf İdaresi, Belediye ve Genel Seçimlere Polis kuvvetleriyle müdahale ederek , Türklerin fabrika açma , ticari firma kurma ve nakliyat şirketleri meydana getirmelerine engel olmakla , Türk toplum liderlerine ajanlık suçlamalarında bulunup , hukuk dışı yöntemlere başvurmakla Yunan hükümetleri Batı Trakya Türklerine Lozan Anlaşmasıyla tanınan hakları ihlal etmektedir. Batı Trakya Türklerinin Lozan Anlaşmasından gelen haklarının Yunan Hükümetleri tarafından ihlal edilmesine Türkiye hükümetleri sessiz kalmamalıdır.Kaynak : Doç. Dr. Hikmet Öksüz, Batı Trakya Türkleri, s.241, Karadeniz Araştırma Merkezi Yayınları, Çorum, 2006
Batı Trakya Türkleri yaklaşık yüz yıldan beri Yunan zulmüne karşı yaşam savaşı vermektedir. AB üyesi Yunanistanda Batı Trakya Türklerinin AB kanun ve uygulamalarından istifade etmeleri beklenirdi. Ancak bu böyle olmadığı gibi Batı Trakya Türkleri en temel haklarından mahrum olarak , bir üçüncü dünya ülkesindeki azınlık konumunda yaşamaktadır.
Kıbrıs Türk halkıda bulunacak bir siyasi çözümde AB normları altında yok edilmek isteniyor. Günümüzde Rumların istekleri doğrultusunda Kıbrıs Türk halkı mevcut ‘sözde Kıbrıs Cumhuriyetine yama yapılmak istenmektedir. Rumlar lehine iyileştirilmiş bir Annan Planı ile karmaşık bir İdari ve Siyasi yapı oluşturulmak istenmektedir.
Sonuç olarak Kıbrıs sorunu gerçekçi bir teşhis ve gerçekler kaale alınarak halledilebilir. Bu gerçekler , Kıbrısta , iki halkın , iki devletin varlığıdır. Kıbrısta gerçekler Türk ve Yunan dengesidir. Anavatanımız Türkiyenin etkin ve fiili garantisidir. Türkiyenin açısından da Kıbrıs Stratejik bir önem taşıyor. Türkiyenin hak ve menfaatleri söz konusudur.
BM , Kıbrıs meselesine Rumun gözü ile bakmaktadır. Kıbrıs Türk halkının Kıbrısta iki halktan biri olduğu ve iki halkın eşit egemenliğine dayalı bir siyasi bir çözümü düşünemiyor….Bu şartlarla Kıbrıs Türk halkı Batı Trakya örneğinde olduğu gibi azınlık haklarıyla yetinmek durumunda kalacaktır…
Kıbrıs Türk halkı, 1955-1958 ve 1963-1974 yılları arasında yaşadıklarını unutamaz. Kıbrıs Türk halkının kayıpları geri getirilemez. Şehitlerimize yeniden can verilemez. Ancak, verdiği mücadele ile siyasi eşitliğini, egemenliğini , self-determinasyon hakkını kanıtlamışolan Kıbrıs Türk halkı 32 yıllık bağımsız ve egemen devletinden vazgeçerek yapılacak bir anlaşma ile Rumlara yama olması halinde büyük Türk milletinin ve de Türk halkının acısı asla dinmeyecektir!...
Kıbrıs Türk halkı yüce Türk ulusuna bu acıyı asla tattırmayacaktır!....Kıbrıs Türk halkı Batı Trakya Türk Toplumu gibi asla ‘azınlık durumuna düşürülemeyecektir. Kıbrıs asla Girit olmayacaktır, Kıbrıs asla bir Batı Trakya olmayacaktır….