Belediyeler: Popülizmin bataklıkları…

Abone Ol

Siyasal partilerimizin “belediye seçimleri”ni ciddiye aldıklarını, önemsediklerini sanmıyorum…

Kampanyaların içi gerçekten boş…

Proje bazlı siyaset yapan hemen hemen yok…

Sloganların paçasından fukaralık akıyor…

Dev panolardaki kelimeler kifayetsiz…

Solgun, durgun, çekişmesiz, cansız bir seçim döneminden geçiyoruz…

Elbette aday bolluğunun vardır bir hikmeti…

Küçücük beldelerde bile bireysel iddia ve kapışmalar gırla…

Eski partisine küsmek ve “bağımsız” aday olmak bu seçimde ilk kez bu kadar “in” oldu…

O halde “yerel yönetimler” konusunda neler yapılmalı?

Belki “reform” dediğimiz şeye, belediyeleri “siyasal parti” bağlarından kopararak başlayabiliriz…

Birincisi; Partili Belediye Başkanı ya da Meclis üyesi olmasın…

Siyasal partiler, uygun gördükleri adayları desteklesinler…

İkincisi; Belediye Meclislerini “üretken yapılar” haline getirelim…

Daha çok sorumluluk yüklensinler, daha çok işin içine girsinler…

Üçüncüsü; Belediyelerin personel yapısı derhal ele alınsın… Kadrolamaların ve intibakların yarattığı kaosu, dürüstçe ortaya koyalım ve gerekirse “küçültmeye” gidelim…

Özellikle inşaatlar konusunda teknik “yetersizlik” içinde olduklarını bile bile belediyelere verilen “yetki”ler masaya yatırılmalıdır…

Belediyelerin ana alterlere “müdahale” edebilmesi,aslında “yerel yetki”lerin abartılması değil midir?

Örneğin Gönyeli Belediyesi; Lefkoşa-Güzelyurt anayoluna “köprü yapacağım” diyerek müdahale ediyor. Ortaköy’den geçen ana yola müdahale ediyor. Lefkoşa’dan Girne’ye giden anayola müdahale edebiliyor…

İşte asıl “reform” bu konularda gerekli…

Bir köy belediyesi nereye kadar “yetkili” olacak? İstediği genişlikte “kaldırım” yapmaya, istediği taşları yolların kenarına dizmeye ne kadar yetkisi olacak?

Belki Lefkoşa ile Gönyeli’nin ortak bir “Peyzaj Dairesi” olmalı…

Bir köy ile kasabanın, birbirine dokundukları alanlardaki “uyumsuzluk” beni gerçekten rahatsız ediyor…

Özellikle Gönyeli ile Lefkoşa…

Mağusa ile Yeni Boğaziçi…

Girne ile Lapta Alsancak…

Aralarında hiçbir “standart” yok… Hiçbir “uyum” yok…

Gönyeli’nin kaldırımı ile Lefkoşa’nın kaldırımı birbiri ile birleşirken adeta “sırıtıyor…”

Biri daracık, biri geniş… Birbirleri ile buluştuklarında “bütünleşeceklerine” uyumsuzluk sergiliyorlar… Yolda yürüyen yurttaşya da turist nereden bilecek iki beldenin “sınır”larındaki bu inatlaşmayı…

Yerel Yönetimde en büyük reform ise, mevcut “Belediyeler Yasası”nın lağvedilmesidir…

Özellikle altı ilçenin her birinin belediye yasaları ayrı ayrı olmalıdır…

Düşünün bir kez… Diyetisyenlerin, eczacıların, rehberlerin yasası var ama Lefkoşa’nın yasası yok…

Hiç olmazsa üç büyük kent belediyesi, diğerlerinden ayrılmalı…

Özellikle inşaat konularında daha derli toplu, hatta daha merkezi bir düzenlemeye gidilmeli…

“İnsan kaynakları” bakımından ciddi bir zafiyet içinde olan kamu kurumlarında teknik konulardaki yetersizlik, belediyelerde daha “gözle görülür” haldedir. Bu nedenle belediyelerde “ortak hizmet” birimleri artırılmalıdır…

Daha yetkili, daha donanımlı, teknik kadroları daha yeterli “birimler” oluşturulmalıdır… Sözünü ettiğim ayrı yasalar içinde bu birimlerin kadroları belirlenmeli ve hizmet kalitesi artırılmalıdır.

Dağınık yetkiler ve uygulamalar belediyelerdeki baş hastalıklardan biridir…

Ne kullandıkları haşere ilaçlarında, ne dere temizlik yönteminde, ne yol çiziminde, ne de kullandıkları araçlarda bir “standart” vardır…

Bu konuda “Belediyeler Birliği”ne yasayla bu “ortak alanlar”da standardizasyon yetkisi bile verilebilir…

Yıllardır sözü edilen ama bir türlü hayata geçirilemeyen “reform” içine trafiği de mutlaka almalıdır… Şimdiye kadar belediyeler “para toplama” dışında trafiğe bir katkı koyamadılar…

Ya trafikle ilgili yetkileri ortadan kaldırılsın, ya da “Ceza kesme” dışında da fonksiyonları artırılsın…

Belediyelerin; apartman yönetimi, fatura ödeme, çöp toplama teknikleri, sokak hayvanları, hayvan barınakları, yol ve kaldırım işgalleri, hurda araç kaldırma konularında da “etkin” olmalarını zorunlu kılacak “reformist” düzenlemeler yapılmalıdır…

Örneğin “Zabıta” işinde belediyelerin başarılı oldukları söylenemez. Keşke bu ürkütücü isim yerine “Kent rehberi” ya da benzeri bir “isim” bulunsa ve fonksiyonları ile birlikte bu “örgüt” belediye sakinlerine günlük yaşamlarında kolaylıklar sağlayabilse…

İngiliz döneminin “Fasıl”ları gibi basit ve birkaç satırlık yasalarla da bunlar yapılabilir…

Örneğin; Sokak köpeklerine sahip çıkma yasası…

Örneğin; Hurda araçların kaldırılması yasası…

Örneğin; Komşuları rahatsız etmeme yasası…

Örneğin; Çöplerin ev dışına zamanında çıkarılması yasası…

Örneğin; Hayvanlara eziyeti önleme yasası…

Bütün bu konularda özellikle kent belediyelerine, basit, birkaç satırlık yasalarla; açık, kesin, şeffaf yetkiler verilmelidir.

En büyük eksikliğimiz olan “denetim” ise reformcu belediye anlayışının en etkin silahı olmalıdır…

Yoksa; Ahmet gitsin Mehmet gelsin…

Hiçbir şey değişmez…

Tüm yukarıda sıraladıklarımıza neden ihtiyaç duyuyoruz?

Siyasetçiler ve politik partilerimiz, Belediyeleri “popülizmin” bataklığı haline getirdiler de onun için…