Bir deprem de Türkiye siyasetinde …

Abone Ol

Türkiye’de ne oluyorsa, elbette bizi de derinden etkiliyor…

Depremlerin yarattığı yıkımın acısı henüz taptaze iken, siyasette bir başka deprem yaşandı ve ister istemez bizim de “gündemimizi” işgal etti…

Meral Akşener’in, “Altılı Masa”dan çekilmesi, ya da partisinin ısrarla savunduğu gibi, masa dışına ittirilmesi; sonra da geri dönmesi, Türkiye’nin “iyiliğini” isteyen herkes için çok ciddi bir siyasal “türbülans” durumudur…

Meral Akşener’in, masadan ayrılırken kullandığı hakaret içeren ve aşırı suçlamacı “üslup” TC’deki gergin siyasal ortamın hiç düşmeyen “tansiyonu”nu gösteriyor…

Hele; CHP’nin “iç işlerine karışma” olarak nitelenebilecek biçimde Akşener’in partili iki belediye başkanını sahaya çekmek istemesi hiç de hoş karşılanamaz.

Elbette; Meral Akşener’in de “haklı” yanları vardır…

Bu masanın, seçimlere kadar Erdoğan’ın karşısındaki “Başkan adayı”nı belirleyememesi, hem Akşener’in, hem de diğer paydaşların ciddi bir siyasal “zafiyeti”dir…

Ancak, CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu’nun da, kendi adaylığı konusunda “parti içi” reaksiyonları elimine ederken sergilediği “saha temizliği” her siyasetçi tarafından ibretle kaydedilmelidir.

Meral Akşener’in “kazanacak aday” üzerindeki ısrarı ve adaylık için “kamuoyu yoklaması” talep ettiği aylardan beridir biliniyordu.

Bu istekler çok mu mantıksızdı?

Eğer bu taleplerin gerisinde başka başka niyetler yoksa, elbette üzerinde durulması gereken “norm”lardı bunlar…

Oysa Kılıçdaroğlu son toplantıda Akşener’in her iki önerisini de reddetti.

Ta başından beri, Erdoğan’ın karşısına en çok oy alacak “aday”ı çıkarmak, tüm muhalefetin ortak “hedef”i olmalıydı…

Bunu başaramadılar…

Ben, İstanbul’da İmamoğlu’na destek mitingi olduğu gece, kendisine verilmiş “hapis cezası” nedeniyle “inadına” adaylığının ilan edileceğini sanmıştım…

Arkasında müthiş bir “rüzgâr” vardı…

Ne yalan söyleyeyim, o akşam Kılıçdaroğlu’ndan, böylesine bir “jest” beklemiştim…

Tabii bu olmadı; tam tersine Kılıçdaroğlu, iki belediye başkanını yanına almayı başardı…

Tüm bunlar “geç kalınmışlığın” ve gerçek niyetleri sonuna kadar gizlemenin, Türk siyasetinde yer bulabildiğini gösteriyor…

“Altılı Masa” aslında CHP’nin; sağ, milliyetçi ve muhafazakâr partilerle oluşturduğu bir birliktelikti…

“Sol”a kapalıydı…

Kürtlerin yoğunlukta olduğu partilere de kapalıydı…

Bunun da başlıca nedeni, İyi Parti’nin “kırmızı çizgileri”ydi…

Şurası bir gerçektir ki, “Altılı Masa” iki yıl içinde, Türkiye’nin geleceğine ilişkin gerçekçi bir “yol haritası” oluşturmayı başardı…

Kamuoyuyla paylaştığı “Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem Mutabakat Metni” otoriter rejimin “dönüştürülmesi” ve TC’nin yeniden demokrasi ile buluşmasına önemli katkılar koyacak “önermeler” içeriyor…

Ancak; şurası da bir gerçektir ki; “Altılı”, Kıbrıs konusunda AKP’den farklı bir “politika” ortaya koyamamıştır ve bu bağlamda Kıbrıs’ta çözüm talep eden kesimleri “hayal kırıklığı”na uğratmıştır…

Ama öte yandan da Sayın Erdoğan’ın temsil ettiği rejime karşı ciddi bir “altrernatif” oluşturmuştu.

Sağ partilerin CHP ile “cephe” kurabilmesi, TC siyasetinde olumlu bir gelişmeydi…

Bunda da, ikide bir “ben de ülkücüyüm” diyen, sol yelpazeye doğru değil, sağ yelpazeye doğru açılıma öncelik veren Kılıçdaroğlu’nun payı büyüktür.

Meral Akşener’in masadan ayrılmasından sonra yaşanan birkaç günlük süreçte tanık olduklarımız TC’deki siyasetin “kalibresi” bakımından önemlidir…

Üslup da, düzey de, yerlerde süründü günler boyunca…

Meral Akşener’in, Abdullah Gül’ün 2018’de “ortak aday” olmasını önce kabul ettiği, sonra ise aniden bundan caydığı anımsatıldı medyada…

Şimdi son dakikada aynısını yapıyor, Erdoğan’ın ekmeğine bal sürüyordu…

Yoksa acaba işin içinde “derin devlet” operasyonu mu vardı?

Abdullah Gül, ortak adaylığı neredeyse kesinleştikten sonra, bir askeri helikopterle Genel Kurmay Başkanı tarafından ziyaret edilmiş, ertesi gün de Meral Akşener desteğini çekerek bizzat kendisi aday olmuştu.

“Komplo teorileri” günlerce ekranlarda tartışıldı…

Deprem unutuldu…

Meral Hanımı yakından tanıyan duayen bir gazeteci “Ayıp be Meral, insan biraz utanır” diye çığlıklar attı…

Müjdat Gezen ona “Asena tavrını bırak, öğretmen barışçılığı yap” diye çağrı yaptı…

“Kadına bak ya! Dansöz gibi kıvırıyor” diyenler olduğu gibi, Meral Akşener’e “intihar bombacısı” hatta “saray kompolocusu” diyenler oldu.

Can Ataklı “siyaseten intihar etti” derken, Merdan Yanardağ, “Ortada 5’li çetenin bir operasyonu var. Meral Hanım bunun parçası olmuştur” dedi.

DYP’de siyasete giren Meral Akşener, daha sonra ANAP’a geçmiş, Erbakan ve Abdullah Gül’le birlikte politika yaptıktan sonra MHP’ye katılmış, Bahçeli’nin yanında bulunmuş bir siyasetçi…

Partisinde “liberal” bir damar olduğu, Atatürk’ün adının sıkça öne çıkarıldığı görülüyor…

İstanbul Sözleşmesi’ne sahip çıkması çok dikkat çekici…

Ancak; “sol” siyasete kapalı… Bu konuda Altılı Masa’da, Kılıçdaroğlu’nun “prangası” gibi…

Şimdi geri döndü… “Zararın neresinden dönersek kârdır” mı dedi, yoksa gerçekten Erdoğan’ın götürülmesinde bir “rol” oynayacak mı?

İhtiyatlı iyimserlikle bekleyip göreceğiz