“Sanatın özü ve sözü herşeyden önce aklı harekete getirmeyi amaçlar”
Orhan ASENA
Kıbrısı Türkiyeden ayrı görmeyen Türk halkı, hep Kıbrıs Türklerinin yanında olmuştur. Yayınlanan kitaplar, dergiler, etkinlikler, festivaller, paneller ve sempozyumlarda edebiyatçılar, şairler, sanatçılar duygularını düşüncelerini, eserleri ve söylemleri ile ifade ederek Kıbrıs Türkünün destekçileri olduklarını göstermişlerdir.
Kıbrıs Türkünün haklı davasını, çektiklerini, acılarını, insanca çağa uygun şekilde sorunsuz, ambargoların kalkmış olduğu hür ve bağımsız bir ülkede yaşamaları gerektiğini fırsat buldukça haykırmışlar, eserlerinde ifade etmişlerdir.
Benim dikkatinize sunmak istediğim, Kıbrıs Türkü için geniş kapsamlı belgesel niteliği taşımayan senaryosu mükemmel olacak bir sinema filmi yapılmasıdır.
20 Temmuz 2015 tarihinde KKTCnin Ankara Büyükelçiliğinin Barış Harekatı Kutlamaları törenleri içerisinde Anıtkabire Gazi Mustafa Kemal Atatürkün mozolesine çelenk koymak için gittiğimizde Anıtkabir Komutanı Piyade Albay Sayın Muzaffer Taytakın Sayın Ahmet Göksana ve bana söylemiş olduğu “20 Temmuz 1974 Barış Harekatının öncesi, savaş zamanı ve sonrasını güzel bir senaryo ile anlatacak film yapmayı düşünen kimse çıkmadı” düşüncesi benim bu makaleyi yazmamı sağlamış oldu. Her zaman Kıbrıs Türküne yakınlığı ile bilinen değerli komutanımız Piyade Albay Sayın Muzaffer Taytaka teşekkür ediyorum.
Araştırmacı yazar Sayın Bülent Fevzioğlunun “Sinema, plak ve bildirilerde Kıbrıs Türklerinin Direniş Yılları (1)” kitabında sinema filmleri plaklar üzerine yazmış olduklarını okuyan ve bu anlamlı çalışmayı her zaman çevreme ve bulunduğum ortama aktaran ve takdir eden bir kişi olarak bu kitaptan bazı bilgileri de sizlere duyurmak istiyorum. Ayrıca bu kitabın okunmasını herkese öneriyorum. Kitabın basım tarihi 2009dur. Bu kitapta sayın Bülent Fevzioğlu xiii – xix sayfalarında “Filmler, Plaklar ve Bildiriler üzerine” bölümünde güzel tespitler yapmıştır. Bu tespitler içerisinde benim önemsediğim bazıları şunlardır. “Bu kitap, Kıbrısta bir tarih yaşanırken, tarihten gelen dil ve kültür bağları nedeniyle Türkiyede sinema filmi yapan bir avuç duyarlı insanın (sanatçının) yaşananlara tepkisiz kalmadıklarının ve Kıbrısta yaşanan insanlık trajedisini filmleri ile belgelediklerinin küçük bir öyküsüdür. Bu küçük öykünün özelliği ise bugüne değin Kıbrıs üzerine yazılan kalın kitaplarda hiçbir zaman yer almamış olmasıdır. Kıbrıs Türklerinin direniş yıllarına dair çekilen ilk sinema filmi 1959 son sinema filmi ise 1975 tarihli olmak üzere çekilen filmlerin toplam sayısı 23tür. Bu 23 sinema filminden 9 tanesi 1974 bir tanesi de 1975 yılınn ilk aylarında çekilir.” Makalemizin konusu sinema filmi olduğu için sayın Bülent Fevzioğlunun önemli ve anlamlı çalışmalarından sadece filmler ile ilgili olanlarını aldım. Kendisini kutluyor ve teşekkür ediyorum.
Bu kitap 2009 yılında basıldığı için bu araştırma 2009 yılına kadar olanıdır. Daha sonraki yıllar az da olsa ses getiren sinema filmleri çekildiğini biliyorum “Gölgeler ve Suretler” önemli olanıdır. Türkiyede çekilen televizyon dizileri içerisinde de Kıbrıs ile ilgili bölümler çekilmiştr. (Ezel ve birkaç dizide olduğu gibi)
Dünya çapında lobicilik, tanıtım ve Kıbrıs Türkü kimdir, nasıl yaşar, kültürü nedir sorularının cevabını yazılan kalın kitaplarda, panel, sempozyum ve toplantılarda bulmak olanaklıdır. Ama okuyan bilir, katılanlar bilir ondan sonra buhar olup gider. Oysa bunların güzel senaryolu sinema filmleri, televizyon dizileri şeklinde olması ise akıllarda kalıcı, büyük kitlelere ulaşacak köprü olması yönünde çok önemlidir.
Türkiyede yapılan televizyon dizilerinin Arap ülkelerinde ve Türkiye dışında tutulmasını ve talep edilen değerde olmasını, son dönemde yapılan Türk sinema filmlerinin ülke dışındaki festivallerde değer bulmasını önemsiyorum. Onun içindir ki Kıbrıs tarihini, kültürünü, çekmiş olduğu acılarını, 20 Temmuz 1974 Barış Harekatını öncesi ve sonrasını, sosyolojik, siyasal ve ekonomik etkilerini içeren Kıbrıs uyuşmazlığının Türk tarafından değil Rum tarafından kaynaklandığını anlatan “Dr. Jivago” tadında ve kalitesinde usta senaristlerin kaleme aldığı ünlü prodüktör ve yapımcıların istekle ve arzu ile yapacakları bir sinema filmi. Ne kadar güzel olur değil mi? Böyle yapımcıların olduğundan da hiç şüphem yoktur.
Bu güne kadar anlatılan anılardan, yaşanmış olaylardan o kadar güzel senaryolar çıkar ki anlatamam size. Benim, dinledikçe okudukça kendimce hayalimde yaşattığım film konuları oluyor ki heyecanlanıyorum.
Benim sinema filmimin veya televizyon dizisinin adı da belli. “SESSİZ KALMIŞ ACILAR”. Mendil Büyüklüğündeki adadan yaşam öyküleri. 1950 – 2004 yılları arası Kıbrıs adasında yaşanmış siyasal, kültürel, sosyo ekonomik, edebi, öyküler, savaşlar ve gelen barış, yaşanmış olaylar iyi senaristler sayesinde çok güzel bir sinema filmi olarak karşımıza çıkabilir. Ben bu filmi yapacak yapımcılar çıktığı takdirde senaristler ve yapımcılara hikayeler yönünde yardımcı olmaya hazırım. EY ! BÜYÜKLERİM Sizler hazır değilmisiniz? Büyük bir coşku ile Evet seslerinizi duymaktayım.
Sinema filminin, tiyatro eserlerinin, tv dizilerinin, tanıtım ve lobicilik alanında çok önemli katkıları olduğunu biliyoruz. Bu konuyla ilgili Türk Tiyatrosunun çağdaş bilge yazarı, GILGAMEŞı, SHAKESPEAREi güzel insan rahmetle andığım eniştem Orhan Asenanın ağzından duyduğum bazı sözlerini sizlere aktarmak istiyorum. “Bir meyvanın vitamini nasıl onun dokusundaysa; toplumsal söz, toplumsal öz bir sanat eserinin özünde, dokusunda olmalıdır. İnsan vitamin almak için meyva yemez, tersine meyva yerken vitamin alır. Sanatıda böyle algılamalıdır. Beni bu çizgiye doktorluğum getirmiştir. Yani önce insan doğasına, sonra topluma. Geçtiğim yol budur.” “Bir sanatçıya en çok sorulan sorulardan biri de; neyi çözümlemek istediniz bu eserinizde? Sorusudur. Bu soru çok yanlıştır. Çünkü sanatçı birşeyleri çözmek için yazmaz. Daha doğrusu yazamaz. Sanatçı bir eylem adamı değildir ve çözümleme gücü yoktur. Sanatçı sergiler, düşündürür, yorumlamayı da seyircisine ya da okuyucusuna bırakır. Doğru çözüm sonradan doğru yorumlayanlardan gelir”.
“Tarihin yinelendiğini savunmuyorum. Tarih elbette yinelenmez. Çünkü olaylar bir birine ne kadar benzer görünürse görünsün o olayları oluşturan sosyo kültürel ve siyasal koşullar değişmiştir. Yüzyıllar kısalmış zaman, ulaşım ve iletişim araçlarının hızı ile yeni bir boyut kazanmıştır. Dünyada o ölçüde küçülmüş, tarih dünkü hikaye olmuştur. Herşeyden önce insan öğesi değişmiştir. Ama tüm bu değişen şeyler arasında değişmeyen bir şeyler kalmıştır. O da çelişkilerdir.” Dünyada ayrıştırmalar yaşanırken Kıbrısta birleştirme gayretleri çelişkisinde olduğu gibi. Bu sözlerden anladığımız sanatçının eserlerinin toplumun aklını harekete getirerek çözümlerin ortaya çıkmasına katkı yapmasıdır.
Kıbrıs adasında yaşanmışlıkların ve gelinen şu günkü durumu en iyi anlatacak olanın da kaliteli bir sinema filmi veya filmleri olduğuna hiç şüphe yoktur. Artık Sessiz Kalmış Acıları, gerçekleri tüm dünya öğrenmelidir.
Bu projeyi devlette desteklemelidir. Hatta sinema filmi ile lobicilik ve tanıtma devlet politikası haline getirilmelidir. Sevgili kardeşimiz Bülent Fevzioğlunun yukarıda belirttiğim kitabında yazdığı “Gönlüm bu kitapta topluca sunulan sinema filmleri ile plak ve kapak fotoğrafları yanında sözlerini kayıtlarından deşifre ederek derlediğim 45lik plaklarında devlet eliyle araştırılması, toplanması ve hiç olmazsa birer kopyalarının KKTC Milli Arşiv Dairesine kazandırılmasından yanadır” arzusu devlet tarafından karşılandı mı karşılanmadı mı bilmiyorum ama devletin bu konuda yetersiz olduğunu biliyorum. Neden mi?
KKTCyi tek tanıyan devletin TC olmasına karşın, devletin en büyük haber kaynağı, lobicilik faaliyetlerinde en güçlü medya aktörü olan devletin radyo televizyon kurumu Bayrak Tvnin Ankara temsilciliği tasarruf önlemleri sebebiyle kapatılmış durumda. Türkiyeden yayınlamak istediğiniz haberleri nasıl alacaksın, taşeron haber ajansı mı kullanacaksın, ajansların istediği haberleri mi yayınlayacaksın? Bunların maliyeti Ankara temsilciliğinin masraflarından az mı olacaktır? Bu soruların cevabını alamayacağımı biliyorum. Bu konuda bu kadar ufak hesap yapan, sonucunun ne getireceğini düşünmeyenlerin, sinema filmi organizasyonlarına, devlet arşivi yapma isteklerine de hangi gözle bakacağı bellidir diye düşünüyorum.
Kıbrısta yaşayanlara ve dünyaya, Kıbrıs Tarihini, kültürünü sosyo ekonomik yaşamın gerçeklerini öğretmenin zamanı gelmiştir. Kıbrıs Türkünün özgürlük mücadelesi lideri Dr. Fazıl Küçükün 1975 tarihinde söylediği şu sözü hatırlatmak istiyorum. “Tarihini bilmeyeni suçlamak yersizdir. Asıl suçlu ona tarihi öğretmeyenlerdir. Her ne kadar en kıymetli zamanları ve fırsatları kaybetmişsek de bu eksikliği tamamlamak için daima fırsat mevcuttur.”
Mutlu sağlıklı ve uyanık olalım...