Tamı tamına 36 yıl önce bir akşam; rahmetli Rauf Denktaş; Saray’a topladığı tüm vekillere “Yarın Cumhuriyeti ilan edeceğiz” demişti.
O gün bugündür, adına yalnızca bizim “devlet” dediğimiz bir “idare” ile yönetiliyoruz…
Dünyada yaşayan 7.7 milyar insanın içinde bizim “devlet”e “devlet” diyenlerin oranı sadece onbinde dört… Rakamla da yazalım: %0.004…
İşte dünyada bu “onbinde dört” kişinin oluşturduğu bir toplumda, bazı parti ve politikacılar, son zamanlarda “iki devlet isteriz” diye seslerini yükseltmeye başladılar…
36 yıl önce ilan edilen “devlet”i bir çırpıda buruşturup bir kenara attılar…
Şimdi “yenisini” istiyorlar…
1983 yılının 15 Kasımında, 18 yaşında olan bir delikanlı, bugün 54 yaşındadır… Bu kabaca hesaba göre, bizim “devlet” ilan ettiğimiz günün “heyecanını” duyumsayarak o günü anımsayanlar 54 yaşın üstündeki “orta yaşlı” kesimdir…
Bu yüzden; 54 yaşın altındaki politikacıların; halihazırda bir tane var iken, yeniden bir tane başka “devlet” istemesi, belki de “normal” karşılanmalıdır…
1983’te; babalar, dedeler denemişti… Şimdi bir de biz deneyelim diyebilirler…
1. Cumhuriyeti başaramadık, 2. Cumhuriyeti kuralım da diyebilirler…
Ancak bu “iki devletçi” kesimlerin söylemleri, rahmetli Rauf Bey’e yönelik büyük bir “saygısızlık” içeriyor…
Kendileri kısa pantolonla lingiri oynarken, o bu topraklarda ikinci bir “devlet”i denemişti…
Kendisi; iki egemen devlet ve konfederasyon diye masaya yumruk vururken, bu “fikir”leri şimdi “yeni seçenekler” diye ortaya atanlar ilkokula bile başlamamıştı…
Patenti Rauf Denktaş’a ait olan “iki devlet, konfederasyon” gibi terimleri “yeni fikirler” diye piyasaya sürmek, en başta Rauf Bey’in ruhunu incitmiyor mu?
Bu tür politikacıların hafıza sorunları olsa gerek… Unuttular galiba… Ya da okumuyorlar… Ya da bu toplumun yakın tarihini umursamıyorlar… Rauf Bey’in emeklerini ciddiye almıyorlar…
Oysa BM; “dolaylı görüşmeler” diye bir mekanizma icat etmişti. “Dön babam dönelim” misali; Aralık 99’dan Kasım 2000’e kadar beş tur Rauf Bey, Cenevre’de, New York’ta “Klerides’in yüzünü görmeden” tur üstüne tur atıyordu…
Neden?
Bunun nedeni; BM Güvenlik Konseyi kararlarına şöyle yansımıştı:
“Dolaylı görüşme formatının nedeni, Sayın Denktaş’ın; “Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti”nin varlığının Sn. Klerides tarafından tanınmadıkça kendisiyle yüz yüze görüşmeyeceği şeklindeki pozisyonuydu.”
Ama dört yıl Klerides’le otel koridorunda karşılaşmaktan bile kaçınan aynı Rauf Bey, Kasım 2001’de Klerides’e mektup yazarak “Hadi gel konuşalım” demek zorunda kalmıştı…
4 Aralık 2001’de görüşmeler yeniden başladıktan sonra ise bu kez “iki devletli” çözüm yerine masaya Konfederasyonu sürmedi mi?
Bir süre sonra ise, bundan da geri adım atarak “Ortak devlet”i bir süre konuşmaya razı olmadı mı?
Hani derler ya; Akıncı “bu seçenekleri de masaya götürsün…”
Oysa rahmetli Rauf Bey; iki devleti de, konfederasyonu da masaya defalarca götürdü… Bunları konuşmak istemediklerinde de “rest” çekip masadan kalktı… Ama bunların hiçbirisi işe yaramadı… Her kaçıştan sonra kendisi masaya dönmek zorunda kaldı…
İşte bu yüzden, son zamanlarda bir akıl ve hafıza sorunu yaşayan, bilgi yoksunu milliyetçi siyaset, ne yapacağını şaşırmış durumda…
Ayakları yere basmayan “tez”leri başımıza yeni belalar açmaktan başka bir işe yaramayacak…
Hani; “federasyon yıllarca konuşuldu artık o devir kapandı” diyorlar ya…
Bakın; 1 Nisan 2003 tarihli BM Genel Sekreteri’nin Raporu’nda neyi talep ettiğimiz, Rauf Bey’in neyi konuştuğu yazılıdır:
“Madde 25: Dolaylı görüşmeler sırasında, Sn. Denktaş, adada egemen iki devletin varlığının tanınmasını tartışma konusu yaptı.”
Güvenlik Konseyi’nin 14 Nisan 2003 tarihli ve 1475 sayılı kararında yer alan BM Genel Sekreteri’nin raporundan şunları da okuyalım:
“Madde 18: Sn. Klerides, Güvenlik Konseyi kararlarına atıfta bulunarak, tek egemenlik ve tek uluslararası kimliği olan ve tek vatandaşlıklı, ilgili Güvenlik Konseyi kararlarında tarif edildiği gibi politik olarak eşit iki toplumdan oluşan iki bölgeli, iki toplumlu bir federasyondan oluşan Kıbrıs Devleti temelinde bir çözüm tercih etti. Sn. Denktaş, gerçekler olarak kabul ettiklerine uyumlu bir çözüm olarak, önceden var olan egemen devletlerce kurulan bir Kıbrıs Konfederasyonu’nu tercih etti.”
“Madde 19: Kıbrıslı Rumlar; iki toplumun karar vermede etkin katılımına dayalı serbest bir Federal hükümet önerdi. Kıbrıslı Türkler, serbest merkezi kurumlara karşı çıkarak, yerine iki ayrı fakat yan yana devletin kurumları arasında işbirliği önerdiler.”
Hadi diyelim; tüm bunlar, yeni politikacıların bilgi dağarcığında ve hafızlarında yer bulamadı… Eski ile yeniyi karıştırdılar… Yakın tarihe ilgisizdirler… Hele Özersay’ın, “işbirliği”nde 41 yılı geride bırakmış olan Akıncı’ya “Artık Rumlarla işbirliğine dayalı modelleri konuşalım” demesi, belki bir miktar tolere edilebilir de, 40 küsur yıldır siyasetin içinde olan Sayın Eroğlu’nun “KKTC tanınabilir” demesini hangi kalıba koyacağız?
Aklımıza, hafızamıza, bilgimize, yakın tarihimize bu kadar hakareti sindirmemizi mi istiyorlar?