BM’nin kapısından içeri hangi yüzle girdiniz?
Dünyada artık bu gibi “güç politikaları” kabul görmüyor…
Bu yüzden “toprak bütünlüğü” prensibi, uygar ülkelerin dış politikalarının odağında yer alıyor…
Yıllar önce, sen gidip bir ülkenin toprağından bir “gommadicik” kesip işgal etmişsin…
Üstüne üstlük orada “uydu” bir devletçik kurmuşsun…
Yemezler…
Günü geldiğinde, gücü yettiğinde “işgal altındaki topraklarını” kurtarmak için savaşan bir devlete artık kimse ses çıkarmıyor…
Kimse topraklarını geri almak için savaşa giren devleti “işgalci” diye nitelemiyor…
Bu yüzdendir ki, Azerbaycan’ın Dağlık Karabağ’daki kendi deyimiyle “anti terör” operasyonu, bir gün içinde başladı ve bitti…
Azerbaycan, Ermenistan’ın Dağlık Karabağ’da kurduğu, ama kendisinin bile tanımadığı o küçücük sahte devletçiği yerle bir etti…
Ermenistan, Azerbaycan’ın operasyonunu uzaktan seyretti ve “yenilgi”yi kabul etti.
Çaresizdi; askeri gücü, Dağlık Karabağ’da Azerbaycan güçlerinin karşısına dikilmeye yetmiyordu…
Şimdi, kendi elleriyle kurduğu o sahte devletçiğin yok olmasına, silahlı güçlerin silahlarını Azerbaycan ordusuna teslim etmesine uzaktan bakıyor…
Tabii; Dağlık Karabağ’daki 120,000 Ermeni, kendilerini “Anavatan”ları Ermenistan tarafından terk edilmiş hissediyor…
Kuşku yoktur ki, bu gelişme ve toprak kaybı, “anavatan” Ermenistan’ı karıştıracak…
Oradan darbe söylentileri gelmeye başladı bile…
Ermenistan’a göre; Azerbaycan “etnik temizlik” yapıyor…
Azerbaycan’a göre ise yapılan “anti terör” operasyonu…
Azerbaycan, 1992’de bağımsızlığını ilan eden “Dağlık Karabağ Cumhuriyeti” adındaki sahte devletçiği tanımıyor…
Bu Ermeni devletçiğine “ayrılıkçılar” diyor…
Azerbaycan’ın “toprak bütünlüğü” tüm dünyada genel bir desteğe sahip…
Dağlık Karabağ’a “Ermenistan’ın işgali altındaki bölge” olarak bakılıyor…
Tüm bunları neden anlattım?
Bu durum; Kıbrıs’ta yaşadıklarımıza çok ama çok benziyor de ondan…
Kendine ait topraklar, başka bir devlet tarafından işgal edilen ve üzerinde uydu bir devletçik kurulan Azerbaycan’a, bizimkiler bu günlerde fena halde abayı yakmış durumda…
“Haydi bizi ilk tanıyan ülke siz olun” diye çığlıklar atıyorlar…
“Tek millet, üç devlet” diye konferanslar düzenliyorlar…
Oysa; Azerbaycan, dünyadan “toprak bütünlüğü”nün saygı görmesini talep ediyordu düne kadar…
Toprakları işgal altındaydı…
Orada, başının belası bir “sahte Ermeni devletçiği” yaşıyordu…
“Anavatan” ne derse, bu sahte devletçik onu yapıyordu…
Bizdeki “tablo”ya ne kadar da benziyor… Ancak “oyuncular”ın yerleri çok farklı…
Biz; topraklarındaki “uydu devletçiği” dağıtmak için yıllardır silahlanan Azerbaycan’ın, bizim devletçiği tanımasını istiyoruz…
Evet… Burada da bir “toprak bütünlüğü” meselesi var…
Ama kimin lehine?
Elbette Rum tarafının…
Dünya; “Kıbrıs Cumhuriyeti”nin toprak bütünlüğünü tanıyor…
Bizim “devletçiğin” topraklarını “Avrupa toprağı” sayıyor…
Dünyanın pek çok kurumu; üzerinde yaşadığımız bölgeyi “Türkiye’nin işgali altındaki bölge” olarak tanımlıyor…
Şimdi biz; işgalden, uydu devletçikten yıllardır şikayet eden Azerbaycan’a “bizi ilk tanıyan siz olun” diyoruz…
Azerbaycan’ın bazı yetkilileri New York’ta bizim Ankara tayinli “bakan”la görüştü diye zil takıp oynuyoruz…
Gerçekten bir “algı mühendisliği” ve propaganda taarruzu altındayız…
İdareye hükmedenler, hoyrat milliyetçiliğin “hipnozu”yla insanımızı “yalan rüzgârı” içinde oradan oraya savuruyorlar…
Örneğin; tam bir “fiyasko” olan New York temasları…
Daha birkaç ay önce; “şiro” ile araçlarına ve askerlerine saldırdığımız BM’nin binasına Tatar ve adamları yüzlerini hiç kızarmadan girebiliyorlar…
“BM, topraklarımızı terk etsin” diye onları buralardan kovan, tayinli “bakan” çekinmeden, yüzü kızarmadan bu binaya girebiliyor…
Birkaç en alt düzeydeki diplomatla görüşünce, “az kalsın bizi tanıyacaklar” havası yaratarak, günlerce BRT’de haber oluyor…
Bereket versin ki; BM Genel Sekreteri “Atın bunları bu binadan, hangi yüzle geliyorlar?” demiyor…
Hatta; Pile konusunu Tatar ile görüşürken açmıyor…
Ama ne oluyor?
TC Cumhurbaşkanı Erdoğan, BM kürsüsünden “KKTC’yi tanıyın” diyerek, bizimkilere gelecek Eylül’e kadar çiğneyecekleri bir “sakız” veriyor…
Öyle bir “sakız” ki, kimse zerre kadar ilgi göstermiyor…
Ancak; kimse bundan şikayet de etmiyor…
Bir tek Tatar ile Ertuğruloğlu sabah akşam bu “sakız”ı çiğniyor…
Yani; Erdoğan’ın 2. kez tekrar ettiği bu “çağrı”yı kimse ciddiye almıyor…
Zaten Erdoğan da, bakalım daha kaç kez aynı kürsüden bu “çağrı”yı yapacak?
Büyük bir olasılıkla bir gün; “Ne yapayım, bana başka çare bırakmadınız” diyecek…
Öte yandan; Tatar da, “en uzlaşmaz siyasetçi” unvanına doğru hızla koşuyor…
Koşsun da; bizi de kendisiyle birlikte yakmaya meyilli…
Kıbrıs’ın kuzeyinde sanki “kuru bir kalabalık” var ve dünyaya meydan okuyor…
BM Genel Sekreteri ile iki toplum liderinin biraraya gelme teklifini reddetme hakkını kendinde görebiliyor…
“Guterres, özel temsilci atamasın” diyebiliyor…
Üstelik bu “retçi” tavrıyla bir şey kazandığını sanıyor…
Bu toplum, çok ama çok “sabırlı” vallahi…