‘‘Boru’’ değil ‘’far’’ ol!
Fikri olarak umudun olmadığı yerde ilham veren umut veren toplumun umutsuzluk girdabına kapılmasının önüne geçen siyasi liderler devreye girer.
Kıbrıs Türkü geçmişte yaşadığı karanlık günleri rahmetli Dr. Küçük, Denktaş, Örek ve onların hayal ortakları olan birçok siyasetçiler sayesinde aşmayı başarmıştır.
Daha düne kadar değişimin ve yeni siyaset anlayışının öncüsü olurlar diye umut bağlanan ne bir Tatar ne de Özersay ya da Erhürman umut olarak bugün toplumun önünde değildir.
Sahnededirler ama umut değildirler.
Her birine verilen fırsat süresince yetkin ekip kurmak ve planlı icraat yapmaktan uzak kaldılar. Sebep ararsan bulursun elbette ama olmadı. Olamadı. Netice bu.
Bu genç siyasetçilerimizin çok değil daha 2-3 yıl önceki ışıklarından ve toplumda geleceğe yönelik yarattıkları motivasyondan bugün eser yoktur.
İşin daha düşündürücü olan tarafı Özersay’ın Maraş açılımı dışında ortada topluma umut olacak, sürükleyici bir ana fikir de yoktur. Bu konuyu da bu curcuna içinde fırsat bulunursa finansmanı dahil hukuki ve siyasi açıdan ne derece gerçekçi olduğunu belki tartışabiliriz diye beklemedeyiz. Seçimlere kaldı 30 gün.
Akıncı umut olmaktan çoktan çıkmış, Türkiye ile ilişkiler açısından topluma yük olmuştur.
Oturduğu makam anayasa ve teamüllere göre onu icraata yön vermekte sınırlamaktadır. Bu da onu işine geldiği şekilde kullanıp muhalefet lideri gibi davranmasını meşru kılan bir emtia olarak kullanmaktadır. Yerine göre Bakanlar kuruluna başkanlık etme hakkı olduğunu yerine göre de muhalefet lideri gibi iç konuları eleştirmekle meşguldür. Hangisi işine gelirse.
Halbuki konumu ve siyasi tecrübesi itibariyle giderek içinden çıkılmaz hal alan umutsuzluğun yol açacağı toplumsal travmaların etkisini azaltmak adına Türkiye ile köprü görevi görerek tarafsız ‘’ağabeylik’’ yapabilirdi. Ondan beklenen bu olurdu.
Kendi bilinçli tutum ve siyasetinden dolayı böyle bir konumdan uzak kalmayı tercih etmiştir Akıncı. Uzak kalmakla da kalmamış Ankara’daki ‘’reise’’ karşı mücadele eden ‘’efe’’ rolüne daha kolay girmek için kullanmıştır.
Topluma ışık tutacak ‘’far’’ olmak yerine olur olmaz yerde ses vererek tepki oylarını konsolide etmek adına ‘’boru’’ (korna) olmayı tercih etmiştir.
Arka planda değil hepimizin gözü önünde cereyan eden siyasi gelişmeler ve toplumdaki sinyaller hayra alamet değildir.
Artan işsizliğin, daralan ekonominin açlık ve hırsızlık vakalarında yaratacağı etki ile magazinleşen siyasetteki kutuplaşmanın buluşması tehlikeli bir boyut almıştır.Akıncı’nın tepki yaratmaya yönelik aidiyet siyasetine, Denktaş da ortak olmak için adım atmıştır. Aidiyet siyasetinde Arıklı ve partisi zaten referans noktası olarak durmaktadır.
Bu kutuplaşma artık siyasetin hem sol hem de sağında etkin bir emtia olarak kullanılmaya adaydır. Geçmişten gelen siyasetin taşıdığı bu riske aşina olmakla beraber bunu yakın gelecek için yeni ve tehlikeli bir gelişme olarak okumak mümkündür.
Tüm bunlara artan vaka sayılarını da eklediğinizde olabilecek olanları şimdiden düşünmek ve bugünden siyaseti kurucu meclis hüviyetine bürünecek şekilde genişlemesini konuşmak olası bir çıkış yolu olarak ele alınmalıdır.
Aktif üye sayılarına göre en büyük sivil toplum örgütlerinin temsilcilerini meclise geçici bir düzenleme ile dahil etmek bir çıkış yoludur.
Böyle bir hamle toplumdaki bıkkınlık ve çaresizliğe umut olmak ve toplumu sakinleştirmek adına yeni bir başlangıç için ezber bozan bir adım olur.
Bu yönde atılacak bir adım toplumu kucaklayan çok farklı ve zorlu bir dönemden geçildiğinin farkındalığını yansıtan ve evet siyasetin yetersizliği ile ilgili de örtülü ya da açıktan bir özür niteliğinde olur kanısındayım.
Mutabık kalınacak kriterlere göre belli sayıda sivil toplum örgütü temsilcilerinin de dahil edilmesi ile oluşturulacak yeni kurucu meclis ve partiler üstü bir hükümet bir yıldan fazla olmamak kaydıyla ortak bütçe ve başkanlık sistemine geçişi düzenleyen yeni anayasayı hazırlamak için görevlendirilebilir.
Böyle bir hükümet siyasi kaygılardan uzak, ilimi ve ortak aklı pusula olarak kullanacak şekilde içinden geçtiğimiz pandemi sürecini sağlıklı bir şekilde yönetir kanaatindeyim.
Sonrasında da sistem ve kurucu meclisin mutabık kaldığı anayasa değişikliklerini kapsayan referandum ile ayni günde hem milletvekilliği hem de cumhurbaşkanlığı seçimi yapılır.
Evet diğer önerim de yolunun bulunup Cumhurbaşkanlığı seçimini de bir süre daha ertelemektir. Artan vakalar ile doğal olarak her geçen gün sağlıklı propaganda ve seçim atmosferinden uzaklaşacağız. Bunun yansıması da bugüne kadar olmadığı kadar düşük bir katılımı kendiliğinden doğuracak. Yapılacak olan seçimin meşruluğu da bir süre sonra tartışılır olma riskini doğuracak.
Ha ama 11 Ekim’deki seçimi ikinci kez ertelemek ve bunu bıçak sırtında bir UBP-HP çoğunluğu ile meclisten geçirmek UBP ve HP için siyasi bedeli olur diyebilirsiniz. Buna katılmakla beraber ortada zaten bir başarının da olmadığını söylerim.
İdeal olanı bu yöndeki bir ertelemeyi muhalefet partilerinin de desteği ile meclisten geçirmektir. Bu durum da tüm partiler için toplu bir siyasi intihar olarak da yorumlanabilir.
Köyde eskilerin söylediği gibi ‘’harman yanarken panayır yeri konuşulmaz’’ diyebilirsiniz.
Buna da cevabım bu erteleme yerine başka bir hesap arayışına girilirse bilin ki bu günleri arar duruma düşer keşke ile başlayan cümleler kurarız. Yanacak yer kalmaz.
Bu halimizle umut olmak adına hiçbir hazırlık ve değişiklik yapmadan CB seçimleri sonrası bu meclis içinden yeni bir koalisyon hükümeti denemesi veya erken seçime gitmek kötüye gidişi hızlandırmaktan öteye gitmez.
CB seçiminden sonra yeni koalisyon senaryoları ve erken seçim hesapları yaparak toplumla alay etmeyi bir kenara bırakın.
Bu virüs bize zaten yapmamız gereken sistem değişikliğini yapmamız için bulunmaz bir fırsat verdi.
Problemleri çözmek ve hizmete yönelik icraat yapamıyorsanız yeni anayasa ile sistem değişikliğine gidip bir sonraki dönem için umut olmayı deneyip yasama misyonunuzu tamamlayın.
Korna değil far olun!
En azından mum ışığı kadar bir umut verin.