Bu “adam”lara dur diyecek biri yok mu?
“İlhak”ın fiili alt yapısı, neredeyse tamamlanmak üzere…
Bu “ilahi hedef”in bir önceki aşamasındayız…
Bunun adına da “entegrasyon” diyorlar…
Ersin Tatar Rum tarafına ve dünyaya korku salıyor…
“iki devlet olmazsa entegrasyon hızlanır” diyor…
Oysa bundan daha ne kadar hızlanabilir ki…
Adeta beş koldan ilerliyorlar…
Geceli gündüzlü…
Tatar’ın; bugünlerdeki işi, olası bir “referendum”u örgütlemek…
“Halk Konseyi” kuracakmış…
Saray’a topladığı örgütlere bakın:
Karadeniz Kültür Derneği,
KKTC Türk Dünyası Ocakları,
Malatyalılar Bütünleşme ve Yardımlaşma Derneği,
Vanlılar Derneği,
Elazığlılar Derneği,
Kıbrıs Kadınlar Eğitim ve Yardımlaşma Derneği
Adıyamanlılar Derneği…
İçlerinde bir adet bile “Kıbrıslı Türk” yok…
Sanıyor ki; bu insanları sokağa dökerek “Kıbrıslı Türkler Hatay’a bağlanmak istiyor” dediğinde, tüm dünya buna inanacak…
Saftirik mi desem, rüya görüyor mu desem, ne desem bilemiyorum…
Her sabah Toros’lara bakarak fotoğraf çeken, sisli havalarda Bellapais’ten baktığında onları göremediği için marazlara düşen, ruhunda Osmanlı’nın kılıçlarının şakırtısını barındıran birinin böyle davranması elbette “normal” sayılmalıdır…
Çünkü biz; “normal” olmayan bir ülkede yaşıyoruz ve “imiş gibi” yapmayı marifetten sayıyoruz…
Bize her gün tonlarca “yalan” söyleniyor ve biz de hazmediyoruz...
Kabulleniyoruz… Kanıksıyoruz…
Hatta içselleştiriyoruz…
“İki devlet politikamız tüm dünyada kabul görüyor” diyorlar…
Oysa yalan… Hem de kuyruklu yalan…
“Ekonomimiz her geçen gün gelişiyor” diyorlar…
Oysa yalan… Hem de boynuzlu yalan…
“Kıbrıslı Türklerin kendi ayakları üzerinde durması için çalışıyoruz” diyorlar…
İşte bu en büyük yalan…
Bizi yönettiğini sananlar, asla böyle bir “vizyon”a sahip değil…
Tam tersine, “ilhak” öncesi “entegrasyon” sürecinde tüm kurumlarımızı TC’ye “muhtaç” göstererek “yardım” dileniyorlar…
1960’lı yıllarda bile “toplumsal dayanışma” içinde başardıklarımızdan ders çıkarmıyorlar…
Göçmen evlerini, hastaneyi, birçok kooperatif işletmesini “kendi yağı ile kendi ciğerini kavuran” bir toplumun inşa ettiğini görmezden geliyorlar…
Düşünebiliyor musunuz?
Zorlu Töre, alel acele Meclis bahçesine üç tane büst dikecek ve önlerinde nutuk atacak diye TİKA’ya avuç açıyor…
En basit, günlük işlerde bile TİKA başrolü oynuyor…
Ülkenin Başbakanı, kendi hükümetinin yapması gereken çok “sıradan” işleri TİKA’ya yaptırıyor, kendisi de bu işlerin önünde, şükran nutukları atmaktan zerre kadar çekinmiyor…
Öte yandan, bir “Eğitim bakanımız” var ki, evlere şenlik…
Toplumsal eğitimimizi “siyasal İslam”ın emrine vermekten zerre kadar tereddüt etmiyor…
AKP’ye yaranmak için neredeyse “cübbe “giyip namaz kılacak, Mevlit okuyacak…
Eğitimi, “tavla teslim” AKP’ye havale ederken, söyledikleri; bu topluma, geleneklerine ve şimdiye kadarki kalibresine büyük hakaret teşkil ediyor…
Neymiş?
7 özel eğitim okulumuzda “tam gün”e geçilecekmiş ve bu okulların tüm eksiklikleri giderilecekmiş…
TC, mesleki eğitime de el atacakmış…
Laboratuvarlar yapacaklarmış… Çalıştay düzenleyeceklermiş…
Öğretmenlerimiz TC’nin “iletişim ağı”na bağlanacakmış…
Çavuşoğlu, TC Eğitim Bakanı’ndan “avuç açarak dilendiği” işlerin aslında kendi asli görevi olduğunu göz ardı ederek bakın kamuoyuna “övünerek” neleri açıkladı?
TC Eğitim Bakanlığı okullarımıza 750 tane akıllı sınıf tahtası verecekmiş…
TC’den buraya 50 tane özel eğitim rehber öğretmeni gönderilecekmiş…
Sendikalar, bu alanda Kıbrıs’ta işsiz öğretmen bulunduğunu ve bunların iş beklediğini açıklarken böyle bir “icraat” iyi niyetle açıklanabilir mi?
Kim yapacak tüm bunları?
TC Milli Eğitim Bakanlığı…
Peki Bay Çavuşoğlu ne yapacak?
Herşeyi TC Eğitim Bakanı’na havale ettikten sonra, kendisi hangi işlere bakacak acaba?
“Bakan” koltuğunda oturup partili şoförlere öğrenci taşımacılığı dağıtmanın dışında bir işi ve fonksiyonu olacak mı?
Ya da okul kantinlerini partililere peşkeş çekmek için mi “okkalı” bakan maaşını almayı sürdürecek?
Ne yazıktır ki hiçbir işe yaramayan, asli işlerini TC’ye devretmekten çekinmeyen, utanıp sıkılmayan bir yeni “politikacı” türü ile karşı karşıyayız…
“Entegrasyon” bu işbirlikçi, teslimiyetçi kişilerin eliyle ilmik ilmik dokunuyor…
Öte yandan, TC Büyükelçisi de 1970’lerdeki “cemaat” modelini yeniden inşa etmekle uğraşıyor…
Başbakan’ı, Maliye Bakanı’nı karşısına alıp “vergi matrahları”na el atıyor…
Ticaret adamları, sanayiciler, narenciyeciler, iş insanları, eczacılar; hepsi, sorunların nerede “çözüldüğünü” gücün ve paranın nerede olduğunu en erken fark eden kesimler olarak Lefkoşa Büyükelçiliği’ndeki upuzun masanın etrafında toplanmaya başladılar…
Tabii arıza çıkaranlar da var…
KTMMO Birliği, Acil Durum Hastanesi’nde, külliyede, sosyal konut inşaatında “vize” mi talep ediyor?
O zaman “Hemen yasayı değiştireceksiniz bayım…” buyruğu devreye giriyor…
Meclis’teki siyasetçiler de canla başla, Ankara’yı mutlu etmek için çalışıyor…
Mimar ve mühendislerin bugün eylemi var. Direnişleri yıkılırsa, arkası gelecek tabii…
Hepimiz, kurumlarımıza yönelik bu “hiçleştirme” politikasının karşısında durmalı ve KTMMOB eylemini desteklemeliyiz…
Bu; toplumun var olma ve hayat mayat meselesidir…