Siyaset, sendika, medya; bu üç kuruma her geçen gün güven azalıyor. Neden KKTCde, bu küçücük ada parçasında güven sorunu yaşanıyor? Bireysel olarak acaba bizler kime güvenebileceğiz? Siyaset, çıkmaz sokağını yaşarken, seçilen, mevki-makam alan, bir anda nereden geldiğini unutarak davranıyor. Telefonlara çıkmazlar, randevu almak dahi mesele olur; çok işleri vardır. Devletin arzuhalciliğinden ve takipçiliğinden başka ne işe yarar ki milletvekilliği? Gün geçe… maaş gele… al parayı… diğer seçimlere kadar Allah kerim… hele de bir bakan oldun mu, köşeyi döndün. Rant kolay; vereceksin bazı izinleri, yüzdelik kolay… Rüşvetin adı var, ama kendi kolay ispat edilemez ancak kokusu her zaman çıkar.
Sendika başkanları da müdürlük ve amirlik kavgaları vermekten, halkı unuttu, zümreleşti. Ülke sorunları beri taraf edildi. 37 sendikanın her başkanı da farklı davranmakta, sanki bir den fazla meclis varmış gibi… İçlerinden bazıları hesap vermezler, servetlerini nereden bulduklarını açıklayamazlar.
Gelelim büyük gazetecilere… Bunlar beyaz zarflarda bazı maaşcıklar alırlar ve karşılığında da zaman zaman bu zarfı dağıtan elleri öven yazılar yazarlarken, suya sabuna dokunmazlar. Mercedesler, villalar… onlar da yollarını bulur ve kazançlarıyla ilgili hesap vermezler. Aralarında sözde solcuları ya da milliyetçileri de vardır. Bunlar megalomandırlar biraz; yükseklik komplekslerinden dolayı, kendilerinden başka kimseyi beğenmezler, sadece iş adamlarını ve zenginleri severler ayrıca Avrupa Birliği fonlarına da bayılırlar. Derneklere yardım yapılmasını sağlayıp, yüzdelik isterler. Vatandaşların sorunlarını görmezden gelirler. “Bakanla görüşüp işini hallederim, ama yüzdeliğimi isterim” şeklindedir cümleleri… rüşvetin yeni adı “Yüzdelik” oldu.
Halkı kandırmanın boyutu değişti artık. Ahlak, ilke, etik değerleri arama artık büyük gazetecilerde. Araştırma- dedikoduyla yapılır; bayanlara ayrıcalık tanınır, insanlara şirin görünüp, servetlerine servet katarlar.
Köşelerinde garibanı aşağılayıp, ayrımcılık yaparak büyük gazeteci olurlar. Bu güne kadar neyi araştırdınız? Halkın hangi sorununa parmak bastınız veya çözümüne yardımcı oldunuz? İlerici ve aydın olmak, tepeden bakmakla olmaz. Toplumun çıkarlarını ilke almak yerine, solculuk adına bencillik, paylaşım adına megalomanlık ön plana çıkarıldı maalesef.
Bir de mesleğe yeni başlayan ve genç olanlar var; mahkemeye gitmezler… onlar da büyüklerini göre göre onları taklit eder olurlar. Şeffaflık yok, doğru bilgi yok; hep duygu sömürüsü… Nasıl yaşıyor bu arkadaşlar? Bir görseniz, bakanlardan daha bakan, zenginlerden daha zenginler.
14-15 yaşlarında iken, Ahmet Kayanın konserine gitmiştim Gülhane parkında. Hazır canlı görmüşken, bir de imza alayım demiştim. Baktım ki, yeşil, gıcır gıcır, yepyeni bir Mercedese biniyor. “Ahmet Bey, Kıbrıstan geldim sizin için. Bir imza lütfen…” dedim. Durdu, imzaladı. “Mercedesiniz hayırlı olsun” dedim. “Sağ ol gözüm” diye teşekkür etti. “Halk için, özgürlük için mücadele ederken, Mercedes ayıp olmuyor mu?” diye sordum. “Ben bütün halkımın Mercedes2e binmesi için mücadele ediyorum” dedi. O gün Ahmet Kaya gözümden düşmüştü. Bütün duygularımı sömürmüştü, sadece benim değil, kasetini alan herkesin… işte bizim durumumuz da bundan ibarettir. Duygularımızı sömürüyorlar… Büyük gazeteciler de böylelerini deşifre edeceğine, kendi yarattıkları kuyunun dışına çıkamıyorlar.
Büyük gazetecilerin yaşadıkları eve, bindikleri arabaya, yılda kaç kez yurt dışına seyehat ettiklerine bir göz atarsanız, menfaat ve çıkarları için elde ettikleri karla beraber, siyasilerle ve patronlarla olan ilişkilerindeki seviye belli olmaktadır. “Nereden buldun?” yasası siyasilerden önce gazetecilere sorulmalı. Halk böyle gazeteciler yüzünden doğu bilgiye ulaşamamaktadır. Medya maymunları her geçen gün arttığından dolayı suya sabuna dokunmadan büyüklerin menfaatleri gözetilerekten yazılar ve programlar yapıldığından dolayı geriye gidiş ve çöküş kaçınılmaz olmuştur. Kendi fikirlerini halktan saklayan, cesaretten yoksun ve kişiliksiz bir yapıyla program yapsanız ne olur, gazeteci olsanız ne olur?
Bu ülkede namuslular da namussuzlar kadar cesur olsa, bir yol alabiliriz. İşin özü budur.