BÜYÜKELÇİ METİN FEYZİOĞLU’NUN SULAMA PROJESİ HEYECANI

Abone Ol

            Büyükelçi Metin Feyzioğlu konuşmasında şunları söyledi.
            “Tarımsal sulamanın projesini başlattık.  Üç yıl içinde kurutopraklar binlerce yıl sonra suya kavuşacak. Bambaşka bir coğrafya göreceksiniz.”
            Bu sözler bana Türkiye gezilerimizi hatırlattı.  Onun kullandığı en önmli vurgu, bambaşka coğrafya bir coğrafyaya kavuşacağımız vurgusudur.
            Takriben bundan on beş yirmi yıl önce Adana üzerinden Gaziantep’e gitmiştik bir gazeteci grubu ile.  Adana uçağından indiğimizde bizi bekleyen minibüse binmiştik.  O gezi, gerçekten görsellik ve bilgilenme açısından çok önemliydi.
            Bütün yol boyunca akan dereler ve çaylar, bütün tarlaları yeşertmişti.  Yani bambaşka bir coğrafya görüyorduk.  Yeşil sebze ve ayçiçeği ovaları adeta gelin gibi olmuştu.  O an içimden şu düşünceler geçmişti:
            “Bizim ülkemiz hiçbir zaman bu ovalar gibi yeşermeyecek.  Bu sular boşa akıp gidiyor.”
            Esasında boşa akıp giden su yoktu Adana-Gaziantep arasındaki güzergahta.  Bütün su kaynakları projelendirilmiş ve o ovalar yeşile bürünmüştü.  Mevsim kış çıkışıydı.  Türkiye’de o kadar akar su var ki...
            Bizler Kıbrıs’ta ancak kışın görebiliriz yeşil tarlaları. Yeşil tarlalar dediğimiz şey, kuru ziraat yapan çiftçinin yeşeren tohumlarıdır esasında.
            Bir de Londra’daki yeşil kırları kıskanmıştım.  Devamlı yeşil ve canlı bir doğa.
            İngilizler Kıbrıs’ta bunu başaramadılar.  Topraklarımız hep yazın kuru kaldı.  Sulu ziraatı ancak sulak yerlerde yapardı çifçilerimiz.  Çünkü su yoktu.  Kuraklık Kıbrıs çifçisinin belini bükmüştü.
            Şimdi gelelim Türk suyuna...
            Büyükelçi Metin Feyzioğlu Türk suyuyla ilgili olarak şu açıklamaları yaptı:
            “Cumhurbaşkanımızın talimatıyla Ada’ya birkaç yıl önce Dragon Çayı’ndan bereket suyu geldi.  Yıllık 70 milyon metreküp su geliyor.  Bugün adada Türkiye’nin suyunun erişemeyediği hiçbir yerleşim mahalli yok.  Birtakım belediyelerin dağıtım amaçlı yapacağı işler kaldı.   Şimdi tarımsal sulamanın projesini başlattık.  Üç yıl içinde uçaktan inerken  gördüğünüz o kuru topraklar binlerce yıl sonra suya kavuşacak.  Bambaşka bir coğrafya göreceksiniz.”
            Bu açıklamalar yüreğimize su serpti.  Özlemler bitiyor.  Şayet kuru tarlalarımız sulu ziraata dönerse, herhalde artık Türkiye’den sebze ve meyve ithal etmeye gerek kalmayacak.
            Büyükelçi’nin verdiği havadan görüntü misai en doğrusudur.  Öyle değil mi?
            Uçak inmeye başlayınca bir çarşaf gibi bütün Mesarya altımıza serilir.  İşte o kuru Mesarya, artık Yeşil mesarya olacak.
            Gün gelecek ve yeni nesiller hep yeşille doğacak, yeşille öleceker.  Belki de bu anlatılanlar onlara bir masal gibi gelecek.  “Kıbrıs bir zamanlar hep kuraklık yaşadı” ifadesi.
            Ülkedeki toptancılar da hizaya gelecek.  Bahçedeki ürünü kapatan ve malın kaymağını yiyen toptancılar, ülke gerçeğini görerek fiyat belirleyecekler.  Bizim Kıbrıs’ta herkes birbiriyle arkadaş veya akrabadır.  Kökenleri de köylerdir.  Bolluk sürecine girdiğimizde siz de göreceksiniz geçmişte ne kadar kazık yediğimizi.
            Yazın Monarga’daki yazlığımıza giderken Mesarya’dan geçeriz.  Takriben 3-4 yıldan beri hem yol tamiratı var, hem de devasa borular döşeniyor.
            O borular, herhalde Mesarya’dan sonra Karpaz yöresi içindir.  Karpaz, Mesaryanın uzantısıdır.  O bölge kısmen daha yeşil olsa da istikrarlı su kullanımı olsa da, Karpaz yöresi de yeşillenecek ve Sayın Büyükelçi’nin dediği gibi “bambaşka bir coğrafya göreceğiz.”
            KKTC’nin bütün topraklarının 12 ay sulanır ve sulu araziye dönüşürse, turizm için de bir avantaj olacaktır.
            Bizde maalesef kış turizmi yok.  Yani karlı dağlarımız yoktur.  Bu bakımdan Rum tarafı daha avantjlıdır.  Özellikle kayak yapmak isteyen turistler Rum tarafına giderler ki, bu da normaldir.
            KKTC’yi turizm için de hazırlamamız lazım.  Beklenti yılın on iki ayı turist ağırlama yönünde. 
            Demek Türkiye’den KKTC’ye taşınan su, tamamen çehremizi değiştirecek.  Nasıl ki İngiliz döneminde bataklık için okaliptüs ağaçları kullanılmış ve insanlara zarar veren sinekleri ve bataklıkları kurutulmuş, bize düşen görev de hem Mesarya’yı hem de Karpazı yeşile boyamak.
            İsrail o toprakları kendine vatan yaptığında, ilk işi topraklarına su sevkiyatı yapmak ve yeşili yaratmaktı.  Bizim onlardan neyimiz eksik.  Koskoca Anavatan bize su verdi, ekmek verdi, hayat verdi. Haydi bakalım bundan sonraki çehremiz ne olacak görelim.