Anan Planı öncesi açılan kapılarla birlikte başlayan karşılıklı gidiş, gelişler döneminde ilk fark ettiğimiz davranış şekillerinden biriydi Rumların kuzeyde alış-verişlerdeki isteksizliği!
Sanki de kuzeye geçen her Rum un yanı başında ne yaptığını izleyen, alış veriş yapıp yapmadığını kontrol eden birileri vardı.
O günlerde bizzat şahit olduğum bu davranış şekillerinden bazı örnekler vererek sizlerle paylaşmaya çalışmıştım!
Seneler önce kapıların yeni açıldığı günlerde Ardahan dan Kantaraya doğru yol alırken, yol kenarına kadar uzayan ormanlık alanın başladığı yerde bir hareketlenme gördüm.
Merak ettim direksiyonu o yöne çevirdim. Gördüğüm manzara karşısında her fırsatta güneye geçip alış veriş yapanların bu manzarayı görmelerini diledim. Strada bir arabanın etrafında ayakta kadınlı erkekli beş Rum, ellerinde güneyden getirdikleri sandviçleri yiyorları, kolalarını yudumluyorları.
Halbuki gittikleri Kantara da temiz bir lokanta vardı, Kaplıcada balık lokantalarından et lokantalarına her şey vardı. Bu manzara gördüklerimden sadece bir tanesi. Daha sonraları onlarcasını gördüm.
Eminim sizlerde Rumların buna benzer davranış şekillerine şahit olmuşsunuzdur.
Aradan uzun bir zaman dilimi geçti! Dövizin alıp başını yukarılara tırmanmasına aldırış etmeyen Kıbrıslı Türkler tıpkı kapıların ilk açıldığı günlerdeki gibi, belki de o günlerdekindeki oranlardan da fazla güneyden alış verişlerini sürdürmeye devam ediyorlar.
Hele tatil günlerinde kuzeyden güneye akın eden binlerce Kıbrıslı Türk delicesine alış verişini güneyden yapmaya devam ediyor.
Dün günlük gazetelerimizden birinde, Karpazda Apostolos Andreas manastırını ziyarete giden Rumların, manastırın karşı tarafında dizilmiş olan esnaftan alış veriş yapmaları Papazlar tarafından engelleniyor haberi vardı!
Hele kafile halinde güneyden gelen Papazlar esnafın dönüp tarafına bile bakmıyormuş!
“Can çıkar, huy çıkmazmış “ derler ya, Türklerden alış verişe ta başından beri Kilisenin karşı çıktığı bilinen bir gerçek!
Bu telkinler sayesinde Güneyden, kuzeye geçenlerin Türklerden alış veriş oranlarının, kuzeyden güneye geçenlere oranla devede kulak ölçüsünde kaldığı bilindiği halde bir türlü bu dengeyi sağlayacak bir girişim hayata geçirilmemiş!
Gerek KKTC nin öz kaynaklarının, gerekse Türkiye nin yapmış olduğu yardımların, kredi adı altında sağlanan paraların oluk, oluk güney ekonomisine kaydırılması bindiğimiz dalı kendi ellerimizle kesmek anlamı taşımaz mı?
Nasıl karşılık görüyorsak öyle davranmak en doğru olan yol değil midir?