Cenevre’de Şapkadan Tavşancık Çıkar mı?
Geçtiğimiz günlerde, “Bu Memleket Bizim Platformu” içinde yer alan sendikalar ve siyasi partiler, Lefkoşa’da “Federasyon Yolunda Birlikte” mitinginde, Kıbrıslı Türklerin “çözüm” yönündeki iradesini güçlü biçimde haykırdılar.
Pandemi yasaklamalarına ve resmi uyarılara karşın, görkemli mitinge gösterilen yoğun katılım, aynı zamanda bir “sivil itaatsizlik” gösterisiydi…
Ancak; Cenevre öncesinde verilen bu güçlü mesajın Türkiye’de bir karşılığı yok…
Türkiye’deki “rejim” Cenevre’deki masayı hallaç pamuğu gibi dağıtmaya hazırlanıyor…
AKP’nin seçtirdiği Ersin Tatar ise Cenevre’ye; yakın tarihimizde denenmiş, masaya taşınmış, orada hiçbir karşılık bulmamış ve sonradan “terkedilmiş” fikirlerle gidiyor…
Üstelik ortaya attığı ve siyasal terminolojide yeri bulunmayan “egemen eşitlik temelinde iki devlet” tezini, yakası açılmadık, yeni bir tez gibi sunuyor…
Oysa Tatar’ın buralarda yaşamadığı, politikayla ilgili olmadığı dönemde; Kıbrıs’ta; bu tezleri daha güçlü biçimde ve tarihsel bir ağırlıkla savunan, BM masalarında dirsek çürüten, bir “lider” vardı ve bu “iki devlet” tezinin telif hakkı da bu lidere aitti…
Denktaş, tarihi boyunca birçok Kıbrıs görüşmesine ev sahipliği yapan Cenevre’de, büyük bir olasılıkla aynı binada, Tatar’ın ve Türkiye’nin bugün seslendirdiği “tez”leri, tam 22 yıl önce masaya taşımıştı…
Aralık 1999’da Denktaş’ın BM raporuna geçen “pozisyonu” şuydu: “Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin varlığı, Sn. Klerides tarafından tanınmadıkça kendisiyle yüz yüze görüşmeyeceğim.”
Klerides KKTC’yi tanımadı… Kimse tanımadı…
Rauf Bey’in “blöf” denemesi havada kaldı… Klerides yoluna devam etti…
BM, Rauf Bey’i masaya oturtmak için “dolaylı görüşmeler” adında bir “mekanizma” oluşturdu…
Rauf Denktaş ile Klerides; Cenevre ile New York arasında aylarca gidip geldiler… BM ile yan yana odalarda tam 54 toplantı yapıldı… Birbirlerinin yüzüne bile bakmadılar… Kaldıkları otelin asansöründe karşılaşmamaları için özel önlemler alındı…
Rauf Bey, bu maraton halindeki dolaylı görüşmelerden sıkılınca, BM Genel Sekreteri’ne “rest” çekti ve masayı üzerimize devirip Saray’a döndü…
Yıllar akıp geçti. Kimse “iki devlet” tezini ciddiye almadı… Rauf Bey, baktı ki olacak gibi değil, “tanımazsa görüşmem” dediği Klerides’i evine davet etti ve diyaloğu yeniden başlattı…
Ancak bu süreçte de, o günlerde Kıbrıs’ın haritadaki yerini bile bilmeyen Çavuşoğlu’nun “yeni” dediği bu “tez”ler tekrar masaya sürüldü…
BM belgelerinden okuyalım…
BM Genel Sekreteri’nin Güvenlik Konseyi’ne Raporu 1 Nisan 2003, 25. madde:
“Sn. Klerides, Güvenlik Konseyi kararlarına atıfta bulunarak, tek egemenlik ve tek uluslar arası kimliği olan ve tek vatandaşlıklı, ilgili Güvenlik Konseyi kararlarında tarif edildiği gibi politik olarak eşit iki toplumdan oluşan iki bölgeli, iki toplumlu bir federasyondan oluşan Kıbrıs Devleti temelinde bir çözüm tercih etti. Sn. Denktaş, gerçekler olarak kabul ettiklerine uyumlu bir çözüm olarak, önceden var olan egemen devletlerce kurulan bir Kıbrıs Konfederasyonu’nu tercih etti. Konfederasyon, tek bir uluslararası yasal kimliğe sahip olacak fakat sadece kurucu devletler tarafından kendisine verilen yetkiler kadar egemen olacaktı. Görüşmeler Gordian düğümü (kördüğüm) biçimini aldı.”
Sonradan Güvenlik Konseyi kararına dönüşen BM belgesine göre; Rum tarafı federasyonu, Türk tarafı ise iki devlet ve konfederasyonu savunuyordu…
Oysa Sayın Çavuşoğlu “53 yıldır federasyon görüşülüyor” diyor ve “bıkkınlık” üzerinden yanlış bir bilgiyi pazarlıyor…
Aslında federasyon; 53 yıllık süreçte; sadece Talat- Hristofyas ve Akıncı-Anastasiades dönemlerinde görüşülebildi…
Toplasanız; 6 yılı geçmeyen bir zaman dilimidir bu…
Bu günlerde; Cenevre’de BM’nin ve dünyanın gözü önünde, Türkiye ile birlikte masaya konacak tez aslında bir “bomba” olacak…
Patlayacak ve Tatar ile Çavuşoğlu devrilen masanın altına kaçacak…
Tabii Cenevre buluşması “Gayrıresmi” bir toplantı olacağı için, BM; herkesin “eteğindeki taşları” dökmesi konusunda tarafları serbest bırakacak…
Ama ya sonrası?
Onu kimse bilmiyor… “Bindik bir alamete, gidiyoruz kıyamete” gibi bir durum…
2017’de Anastasiades üzerine masayı yıkan Türk tarafı Anastasiades için tam bir “kurtarıcı” olarak orada bulunacak.
Hem kendi toplumunda, hem AB’de giderek “yalnızlaşan” Rum liderin sırtındaki “çözüm karşıtı” levhası, törenle Çavuşoğlu ve Tatar tarafından indirilip, Türkiye’nin boynuna asılacak.
Peki birileri “şapkadan tavşancık çıkarır mı?”
Bugüne kadar, Kıbrıs konusunda, en az altı kez “tez”lerini değiştiren Türk tarafı, Erdoğan’ın bir “iş’arı” ile ciddi ciddi masada “federasyon” görüşür mü?
Türkiye’nin “rejim”i, dış ilişkilerde böylesi “manvera”lara yabancı değil…
Eğer, Erdoğan “Kıbrıs”ı AB’ye ve BM’ye karşı avucunun içinde bir “koz” olarak tutmayı kafasına koymuş ve iki devlet tezini “stratejik” anlamda Tatar’a söyletiyorsa, bu da “sürpriz” olmayacaktır.