Rum lider Anastasiadisin geçenlerde açıkladığı 10 kırmızı çizgisinden sonra müzakerelerin çıkmaza girmesi kaçınılmaz olmuştu. Son olarak Rum Meclis Başkanı Omiru, kırmızı çizgilerini şöyle sıraladı: “Garantilerin kaldırılması, ABnin dört özgürlüğünün uygulanması, federasyon çerçevesinde güçlü bir merkezi yönetim ve Kıbrıs Cumhuriyetinin federasyona dönüşümü ile devamının sağlanması.” Bunlar Anastasiadisin 10 kırmızı çizgisinin bir özeti gibi. Burada dikkatle üzerinde durulması gereken bir nokta var. Kimse 33 yıllık bağımsız, egemen KKTC Devletinden söz etmiyor. Sanki bu devlet yokmuş gibi bir imaj yaratmaya çalışıyor Rumlar da ABde. KKTCnin var olduğunu üstüne basa basa söylemeliyiz. Bu bizim sorunumuz... Rumların “kırmızı çizgilerini” gördükten sonra, “Kıbrıs Sorunu” müzakerelerinin tekrar başlatılmasının ne kadar yanlış olduğunu bir kez daha tüm açıklığıyla görüyoruz.
33 yıllık bağımsız, egemen KKTC Devleti ve halkına “ Kıbrıs Cumhuriyetinin kuzey bölgesinde yaşayan azınlık Kıbrıs Türk Toplumu” yakıştırmasını layık gören ABye ne demeli? ABnin Rum politikasını aynen uygulaması, KKTCnin bağımsız, egemen statüsünü hiçe saymasının yanı sıra, şimdi AB mevzuatının tüm adada uygulanmasına hazırlık yönünde ciddiyetle ilerlenilmesi konusunu ele aldığını görüyoruz. Bir kere, KKTC AB dışında bir devlet... O halde, ABnin KKTCnin hiçbir işine karışmaması gerekir. ABnin bu girişimi uluslararası hukuka aykırı. Ancak ne yaparsınız? Bizimkilerin içindeki bazı AB hayranları “AB yasalarına uyum, AB normları” diye diye adamlara ön ayak oldu. Ayıkla pirincin taşını... AB ilk olarak KKTCnin bağımsız, egemen statüsünü kabul etmeli. KKTC böyle bir politika uygulamalı. Ama nerede?...
Unutulmamalı ki KKTCnin bağımsız, egemen statüsüne saygı duyulması için böyle bir politika izlemek şart. Biz KKTC olarak “federal çözüm” politikasını sürdürdükçe, KKTC Devletinin resmen tanınması konusunu hep ertelemek durumunda kalıyoruz. İşte esas mesele bundan ibaret. Müzakereler sürdükçe, dünya KKTC halkının devleti ile yola devam etmesi konusuna sıcak bakmayacak ve hatta KKTCnin tanınmasını hep rafa kaldıracaktır. “İki toplum, birleşik Kıbrıs” düşüncesiyle hareket eden BM, AB ve dış dünya, KKTCnin ayrı bir devlet olarak tanınmasına sıcak bakmayacaktır. Bu kesin...
Efendim neymiş? Müzakerelerde yönetim ve mülkiyet konularında yaşanan temel anlaşmazlıkların süreci frenlediği ve görüşmelerin tamamlanmasına ilişkin planlamaları etkilediği belirtilmiş. Yönetim ve dönüşümlü başkanlığa boşverin. Rumlar bunu kabul etmez. Davayı kaybettikten sonra dönüşümlü başkanlık ne yazar?... Önemli olan mülkiyet konusu. Daha önceleri de belirtmiş olduğumuz gibi “Kıbrıs Sorunu” ancak iki tarafada tazminat ödenmekle çözümlenecektir. Tazminatlar konusundan başka görüşülecek konu yoktur. Tazminatlar ödenince, başka görüşülecek konu kalmayacaktır. Bu kadar basit... İki ayrı, bağımsız, egemen devlet yollarına ayrı ayrı devam edeceklerdir. İster işbirliği yaparlar, ister yapmazlar. Ekonomik işbirliği, turizmde işbirliği ve daha birçok konularda işbirliği yapılabilir. Tüm bunlar, iki ayrı bağımsız, egemen devlet arasında gerçekleşebilir. Hepsi bu... O kadar....