“Dayanamıyoruz ve katlanamıyoruz…”

Abone Ol

Kurucu Cumhurbaşkanı Denktaş, 13 Ocak 2012’de vefat ettiğinde “Onu nereye gömelim?” tartışması yaşanmıştı…
Rahmetli Denktaş’ın; Lefkoşa mezarlığında yatan oğlu Raif’in yanına gömülmek istediği herkesçe biliniyordu…
“Beni dağlara taşlara gömmeyin” diye vasiyeti de vardı rahmetli Denktaş’ın…
Ama bu “büyük devlet”in, büyük büyük adamları, Denktaş yağcılığı yaparak “O artık bu devlete mal olmuştur. Ona özel anıt ve mezar yapacağız” dediler…
Rahmetli Denktaş’ı “Cumhuriyet Parkı”nın hemen hemen ortasına gömdüler, yanına bir polis kulübesi koydular ve onu oracıkta yapayalnız bıraktılar…
Bu durum tam 5 yıl sürdü…
Ancak 2016 yılında, “Anıt Mezar” yapma kararı alınabildi ve 13 Ekim 2016 günü müteahhit ile imzalar atılarak inşaat başladı…
Sözleşmeye göre, anıt mezar 12 ayda bitirilecekti.
Aradan tam 40 ay geçti…
Rahmetli’nin naaşı; çirkin bir demir ve beton yığını olan “anıt mezar” içinde bir odaya hapsedildi…
Anıt mezara gelen ziyaretçiler arayıp sorarak kilitli demir kapıya kadar gidiyor ve etraftaki dağınıklığa bakarak “dua” yerine “küfür”le oradan ayrılıyor…
Lefkoşa’nın en güzel bölgelerinden birinde yer alan bu “görüntü”nün ne kadar incitici, ne kadar onur kırıcı olduğunu defalarca yazdım…
Birincisi; Kıbrıslı Türklerin “vefasızlığının” göklere yükselen bir anıtı haline geldi…
İkincisi; “devlet” dedikleri “entite”nin; çaresizliğinin, parasızlığının, iş bilmezliğinin, sorumsuzluğunun, planlamadaki yeteneksizliğinin “anıtı” haline geldi…
Üçüncüsü ve en önemlisi; şimdiki hükümetin her iki ortağının da “cılk” çıktıklarının beton bir “anıtı” oldu…
Bugünkü hükümetin her iki ortağı da “Denktaş ekolünden” nemalanmış siyasetçilerdir…
Onun “çizgisinin” kaymağı ile siyaset yapıyorlar…
Ona övgüler düzüyorlar ama bir miktar para bularak süratle bu projeyi tamamlamayı beceremiyorlar…
Denktaş’ın “iki devlet” taleplerini yıllar sonra ağızlarına sakız yapmayı ve bundan siyasi çıkar sağlamayı biliyorlar ama bu tezin telif hakkı sahibinin mezarını tamamlama becerisini ve duyarlığını gösteremiyorlar.
Rahmetli Denktaş’ın kızı Ender Vangöl "Bu konuda yüreğimiz yanık. "Dayanamıyoruz ve katlanamıyoruz.” diye çığlık atmaktadır.
Torunu, dedesinin mezarının önünde Türkiye basınına bu “ayıbı” anlatmaktadır.
Gelinen “nokta” gerçekten ayıptır ve utanç duyulması gereken bir gecikme ve rezillik yaşanmaktadır.
Bu gecikmenin de, rezilliğin de, utancın da “muhatapları” UBP Başkanı Ersin Tatar ile ortağı Özersay’dan başkası değildir.
Bu iki siyasetçi, her şeyi yüzlerine gözlerine bulaştırdıkları gibi, bu konuyu da yeteneksizlikleri nedeniyle sürüncemede bırakmışlardır…
İsteseler; Türkiye’den “koparmakla” övündükleri milyonlardan ya da bu ülke insanının ak sütü gibi helal vergilerinden kaynak yaratarak bu utancı sonlandırabilirler…
Ama yeteneksizlikleri nedeniyle; başka öncelikleri nedeniyle, utanç üstüne yeni utançların eklenmesine de vesile oluyorlar…
Sonuçta; bir işadamı, bu rezilliğin sürmesini içine sindiremiyor ve “Anıt mezarı ben tamamlarım” diye ortaya çıkıyor…
İşadamı samimi ve iyi niyetli olabilir…
Ancak özel “sponsorluğun” bir “devlet adamı” mezarının yapımında devreye girmesi, ayıpların en büyüğü değil midir?
Geçmişte Dr. Küçük’ün mezarına ilişkin de benzeri durumlar yaşanmıştı.
“Devlet” dediklerinde, mangalda kül bırakmayan şimdinin hükümet edenlerinin “devlet”in yurttaş gözünde bu kadar aşağılanmasını içine sindirebilmeleri anlaşılır gibi değildir…
Bu ülkenin yerel kaynakları, bu projeyi tamamlamak için yeterlidir.
Bu koalisyonun iki ortağı; yurttaştan alınan “fahiş vergiler”i yönetmek, harcamaları özenle yapmak ve öncelikleri belirlemek becerisini gösteremeyeceklerse Cumhurbaşkanlığı’na nasıl aday olmayı kendilerinde hak görürler?
Bir de şu var…
Bu anıt mezarın bu “acınacak” hali yurttaşı rahatsız ederken, belli ki kendileri durumu daha kavramış bile değiller…
Geçen gün Başbakanlığın bu konuda yaptığı açıklama gösteriyor ki, bu iş bir “maskaralığa” dönüştü…
Proje bitmiş, müteahhit “geçici kabul” ile parasını da almış, bir tek çevre düzenlemesi kalmış…
Havalar düzelince onu da yapacaklarmış… Bu iki çakma “Denktaşçı” siyasetçinin ve bu hükümetin “vizyonu” bu ise, gerçekten utanç verici…
2016’da Lefkoşa’nın en güzel parklarından birini müteahhide teslim et… Dozerlerle altını üstüne getirsin, anıt mezar yapacağım diye ağaçları katletsin, toprak yığınlarını yürüyüş yollarının içine yığsın, sonra da tüm tahribatı öylece bıraksın… Sen de “geçici kabul” ver, parasını da öde…
Lefkoşa’da Cumhuriyet Parkı’nda rahmetli Denktaş’ın anıt mezarının birazcık etrafını düzenlemekle bu projeyi tamamlayacaklarını sanıyorlar…
Hükümet ortaklarının “vizyonu” bu…
Oysa; bu park tümüyle projenin içinde yer almalı, yalnızca mezarın etrafı değil, her tarafta yapılan tahribat düzeltilmeli ve orası bütünüyle “canlı, yaşayan bir mekân”a dönüştürülmelidir…
Anıt mezarın beton görüntüsü ancak o zaman dengelenir ve bu güzelim park da “tecavüz” görüntüsünden kurtulur…
Hem anıt mezarı güzelleştirmeyi ve hem de bu parka bütünüyle sahip çıkmayı birlikte yapamaz mı bu ortaklar?
Bisiklet sürerken sakız çiğneyemezler mi?