Başlık sizleri yanıltmasın sakın. Defolu çocuk diye bir kavram zaten yok da bizlerin fabrikasyon üzerine çocuk yetiştirme modelimizle ilgili olarak başka bir kavram bulamadım. Tahmin edeceğiniz üzere defolu çocuk yok, olsa olsa defolu yetişkin olabilir. Defolu yetişkinlerin defolu çocuk yetiştirmedeki üstün gayretleri var.
Son dönemlerde bana gelen bazı çocukların okulla ilgili kaygılarında artış var. Öğretmenlerin bazılarının öğrencilere lakap takmasının ya da sınıfta bazı öğrencilerin arka sıralara atılıp sanki sınıftan izole edilir konuma getirilmesinin sakıncalarını görüyorum. Elbette her çocuk diğerinden farklıdır. Zaten insanlık farklılıklarla zenginleşmiyor mu? Önemli olan bizim çocuklarımızın farklılıklarını kabullenip onları hem kendilerine, hem toplumumuza, hem de insanlığa kazandırmamızdır diye düşünüyorum.
Öğretmenlikten istifa etmeden hemen önce bir öğretmen arkadaşımın kilolu bir öğrencimize ‘dombili dediğini duyduğum zaman ona kendisinin eğitimde doktora yapan biri olarak bu ifade tarzının ne kadar doğru olduğunu sordum. O da bana tez konusunun şiddet ile ilgili olduğunu ifade etti ve öğrencilerini bu şekilde sevdiğini, onların da sevildiğini bildiğini söyledi. Hem de tepkisini ölçmek istemiş. Bu şekildeki iletişim öğretmenin kendi tarzıydı. Fakaaat öğretmenlerin böyle tarzları olması eğitimde kabul edilebilir değildir ve olamaz da. Bu şiddetten başka bir şey değildir. Hele hele eğitim yuvasında. KKTC her türlü çarpıtmanın doğallıkla yaşandığı, kabul edilebilirliğinin olduğu bir ülke aslında. Bu da süreç içinde normalleşmiş. Bir öğretmenin, bir öğrencinin veya bir başka kişinin bir çocuğa lakap takması, bir çocuğu izole edici bir davranışta bulunması o çocuğun kendine güvenini zedeler, benlik değerini azaltır, başarısını ve diğer insanlarla iletişimini olumsuz yönde etkiler. Bir çocuğu şu ya da bu şekilde kazanamayıp damgaladığımız zaman o çocuğu hedef haline getiririz ve geleceğine bir darbe vururuz demektir. Tenefüsler bile çocuğun nefes alacağı bir ara olmaktan çıkar ve sanki diğer çocuklara av haline gelir. Azımsanamayacak miktarda çocuk bana tenefüste yorulduğunu ifade etmiştir. Peki suçlu kim?
28 Aralık 1974te Kıbrısın kuzeyine kaçak yollardan geldiğimizde canımızı kurtarıp babamıza kavuşmanın heyecanı içindeydik. Babam öğretmendi ve esirlerin iadesinde bizden önce kuzeye geçmiş, kaçak yollardan bizi de yanına getirtmeye çalışmıştı. Kardeşim 1, ben 6 yaşındaydım. Hemen okula başladım. Babam öğretmenimdi. Aynı derslikte 1., 2., 3. sınıflar eğitim görüyorduk. Oldukça da kalabalıktık. Hiçbir zaman babamın bir öğrencisini veya öğrenci velisini eleştirdiğine yaşamım boyunca şahit olmadım. Sabırla, açıklayarak, emeğinden esirgemeden, bilginin, sevginin gücünden yararlanarak, her öğrenciyi kendi gelişim sürecinde değerlendirerek eğiten ve öğreten bir kılavuz olduğunu gururla ifade edebiliyorum. Bir derslikte tam 3 ayrı sınıf hem okuma-yazma öğrendi, hem hayat bilgisi, hem çıkarma, toplama, çarpma, bölme vb… amaç öğretmek olunca, amaç eğitim olunca yol yordam da bulunur vesselam. Amacım o zamanın öğretmenleri ile bu zamanın öğretmenlerini kıyaslamak değil, gelinen süreçte bakış açısını biraz irdelemektir.
Tabi o zamanlarda öğrenci müşteri değildi her şeyden önce. Denklem çok basitti. Öğrenci öğrenen, öğretmen ise hem öğreten hem de rehberdi. Merkez öğrencinin kendisiydi. Şimdiki gibi öyle sözde falan değil, özdeydi. Eğitim para ile özdeşleşmiyordu. Süreç içinde özel dersler, dersaneler derken özel okullar ile doldu ülke. Bir anda ailelerin gelirlerinden neredeyse daha fazla olmaya başladı eğitimin giderleri. Eğitim de üniversite gibi taksite bağlandı. Hatta özel okulların özel ders furyası da bir başka skandal bence. Buna ek olarak bir de ekstadan aileler para ile çocuklarını mutsuz etmeye başladı. Kimi özel okullar ise bazı aileler için etüd vazifesi gördü. Devlet okulları hükümet eden partilerin yardımıyla özel okulların yolunu aydınlatıp okulların sosyo-kültürel-ekonomik demografik yapısının bozulmasına ön ayak oldu(Keza hastaneler de öyle.). Aslında tüm bu süreçte yavaş yavaş görünse de hızlı bir yozlaşma yaşandı her kurumumuzda. Tek tip çocuk yetiştirmeye döndü eğitimin işi. Oysa çocuklar farklıdır tıpkı biz yetişkinler gibi(devam edecek)…