Defolu çocuklar 2

<p class="MsoNoSpacing"><span>Geçen hafta “Defolu Çocuklar 1” başlığı altında öğrenci-öğretmen, eğitim-öğretim ve çocuklardaki okul ortamından kaynaklanan kaygılardaki artışa değinmeye çalışmış, 1974 sonrasından şimdiye...

Abone Ol

Geçen hafta “Defolu Çocuklar 1” başlığı altında öğrenci-öğretmen, eğitim-öğretim ve çocuklardaki okul ortamından kaynaklanan kaygılardaki artışa değinmeye çalışmış, 1974 sonrasından şimdiye kısa bir gezintiye çıkmıştım kendi penceremden. O zamanların emeği şimdinin parasıyla satın alınamaz aslında. Öğretim, o zamanlar eğitimle içiçeydi ve  öğretmenler aynı zamanda öğrencilerine birer rehber olmalarının yanısıra toplum içinde de kılavuz olduklarının bilinciye hareket ediyorlardı. Kısaca mesleki donanımlarını içselleştirmişlerdi. Hal böyle olunca sorumluluk bilinci ile hareket etmek doğal bir sonuç oluyordu.  Hani her zaman vardır geneli bozan unsurlar, kişiler. O zamanlarda uyumsuz(ki o zamanların uyumsuzları bugünün uyumluları, sistemin önde giden adamları), sorun yaratan eğitimciler daha azınlıkta, vicdanlar ise daha güçlüydü. Şimdilerde sözde ilerledik ama insani özelliklerimizi sanki bir tarafa bıraktık. Uymsuzluklar, eşek sesini andıran sesler, vicdansızlık, aklını tek yönlü(çıkara dayalı) kullanma her nedense daha bir kabul gördü. Eğitimde merkeze öğrenciyi değil de albenili, ayartıcı laf dizelerinin arkasına ‘parayı ve ‘kişisel menfaati koyduk. Yani öğrenci ya direk para getirecek ya da egoları tatmin ettirecek bir makam. Bu durumda eğitim ticaret ile eş anlamlı olurken öğrenci de müşteri konumuna doğallıkla yerleşti.  Hem de bu ticareti okul öncesinden başlattık. Çocuk doğmadan kendimizi taksitlere bağladık. Hoş artık biliyorsunuz doğurmak da taksite bağlandı. Çünkü insanlar bir şekilde her nedense devlet hastanelerinde doğurmayı beceremiyor da devlet hastanesinde görev yapan aynı doktorun özel kliniğinde ya da bağlı olduğu özel hastanede doğurabiliyor. Bunun gibi bir öğrenci haftada 4 gördüğü dersi sınıfta anlamıyor da sihirli bir biçimde özel derste bir saatte anlıyor. Bir öğretmen kendi çocuğuna toz konduramıyor her yerde anlata anlata bitiremiyor da okuldaki bir çocuğu acımasızca eleştirebiliyor, hatta dayak bile atabiliyor. İnsanlar arasındaki bireysel farklılıklar, gelişim özellikleri göz ardı edilip tek tip çocuk yetiştirmeye yönelik bilinçsiz gibi görünen ancak bilinçli yürütülen albenili eğitim artık error veriyor. Öğrenci de veli de hizmeti parayı verse de alamıyor. Akredite edilmiş okulların yüksek duvarlarının arkasında her havadan çalınıyor. Gerçi bu her telden çalma her okulun kaderi. Yöneticilerin, kaprislerin, karakterlerin çatışması kendini bir çok şekilde gösteriyor.  Genellikle de  hizmet edilen yani öğrenci zarar görüyor. Çok doğal çünkü amaç unutulunca geriye abesle iştigalden başka bir şey kalmıyor. O azınlıktaki fikri hür vicdanı hür eğitimciler de yetmiyor artık çocukların yetişmesine çünkü engellenme yaşıyorlar. Ne mi oluyor?

Problemli çocuklar... Sanki bu problemli çocuklar uzaydan KKTCye iniş yaptılar. Sanki aileler de çocuklar da damgalı. Bu çocukların ve ailelerin  hallerini kendilerince (bilimsel niteliğin her özelliğinden uzakta) açıklayabilecek bir dolu eğitmen var. Öyle ya bizim toplum her konuda uzmanlaşmış insanlarla dolu. Bu nedenle bu bağlamdaki bilimsel yaklaşımlar da error veriyor. Aile de çocuk da hem eğitim hem de gerektiğinde uzman yardımı alabilecek bir durumda olmalıyken tu kaka konumuna düşürülebiliyor. Ör; eskiden sınıfta problem yaratan çocuk ön sıralara yerleştirilip derse katılımı sağlanmaya çalışılırken şimdilerde en arkaya atılıp sınıftan izole edilebiliyor. Eskiden öğretmenler sınıfa motive edici sözlerle girerken şimdilerde ‘bu sınıf geri zekalılar sınıfı mı? diyerek giren öğretmenlerimiz var.  Mesela çocuğunuzda dikkat eksikliği var denilebiliniyor üstüne yaka silkiniyor da çözüm sunulamıyor. Çocuk defolu. Çocuğun anne babası boşanmış, çocuk hırçın, derslerinde biraz da geriyse hem aile hem çocuk defolu. Diyelim ki okulda akran zorbalığı var ve kurban çocuk kendini koruyamıyor. Zaten bu nedenle kurban konumunda. Şiddet gösterene pek bir şey yok idarei maslahat var da kurban çocuk bir de yetişkine de kurban edilebiliyor. Bu durumda kurban defolu, zorba da ailenin durumuna göre takdir bile edilebiliyor. Yani getirildiğimiz sistemde neyin doğru neyin yanlış olduğu karıştırıldığından, yapılması gerekenler unutulup odak noktası şaşmış durumda. Üstüne bir de ‘güç ezici kuvvetle desteklendiğinden öğrenci ve aile bir karmaşa yaşıyor. Okulların iklimi çocuklarda iyileştirici bir etkiye sahip olabilmeliyken tüm bu süreçte çocuğa yetişkini idare etmesi ve susması öğretiliyor. Kimisi uyum sağlıyor, kimisi kaygı yaşıyor, kimisi korkuya kapılıp endişelerini besleyip yıkıcı davranışlara yönelirken, kimisi tümden boş verebiliyor.

Çocuklarımızı duymak, davranışlarını anlamlandırmak, iletişim kurabilmek çok önemli. Bunun yanında bireysel farklılıklarını kabullenip saygı duymak, geliştirmek, destekleyici ve açıklayıcı bir tutum içerisinde olmak da çok önemli. Ortaya çıkan sorunları abartmaktansa yetişkinliğimize sahip çıkıp yetişkin olduğumuzu unutmadan gerçekçi, bir o kadar da güven verici davranmakta yarar var. Çocukların pes edip kendilerine zarar verici davranışlarını sabırla, hakiki eğitimle kendilerine ve dünyaya umut dolu bakmalarına yardımcı olmak yetişkinlerin sorumluluğudur. En önemli görevimizdir aslında onların yeteneklerini desteklemek, onları kabul edip kendilerine ve başkalarına saygı duymalarını sağlamak, kendilerine güvenlerini artırmak.

 

Çocuklarımızı oldukları gibi  kabul edip farklılıklarına saygı duyarak onları sevginin ve bilginin gücüyle yetiştirmek, kendilerine ve insanlığa kazandırmak umuduyla sevgiyle kalın...