Denenmişin denenmişi: İki egemen devlet…

Abone Ol

Sanıyor ki bu içi doldurulmamış “iki devlet” hayalini kendisi “icat” etti…
Topluma bunu “yeni bir fikir” gibi sunuyor ve büyük paralar harcayarak dış anket şirketlerine “algı” operasyonları yaptırıyor…
Kıbrıs sorununun geçmişini iyi bilmediği anlaşılan TC Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu da, Tatar’a seçimlerde “destek” olurum kaygısıyla; “iki devlet” ve “konfederasyon”u; BM’nin gözetiminde seçimler sonrasında yapılması beklenen “5+1” görüşmelerinde “güçlü bir biçimde ifade edeceğiz” diyor…
Oysa; bu “ana” ve “yavru”nun iki politikacısı, gençliklerini yaşarken, rahmetli Denktaş bütün bu “tez”leri “güçlü biçimde” masaya taşımaya çalışmış, hatta “inadı” BM raporlarına geçmiş, ancak bu “tez”ler hiçbir zaman bir milim ileriye gitmemiştir…
BM Genel Sekreteri Kofi Annan’ın, 1 Nisan 2003’te yayımlanan 35 sayfalık “Annan Raporu”nda ve arkasından alınan 1475 sayılı BM Güvenlik Konseyi Kararı’nda, Türk tarafının “konfederasyon” ve “iki devlet”i yıllarca savunmak istediği ama ikide bir fikir değiştirerek bundan caymak zorunda kaldığı yazılıdır.
Tatar’dan, Özersay’dan ve Çavuşoğlu’ndan çok önceleri ve çok daha gür bir sesle Rauf Bey’in denediğini tekrar “denemek” isteyenlerin bu raporu satır satır okumasını salık veririm.
Rapor’un 135. maddesinde “Sn. Denktaş, on yıllar boyunca Kıbrıs sorunu ile ilgili esaslar konusunda son derece tutarlı bir tavır sergilemiştir. Görüşlerini; güçlü ve samimi bir şekilde sürdürdüğü son derece açıktır.” denmektedir.
“50 yıl daha mı bekleyeceğiz?” diyenlerin sözünü ettiği “zaman kaybı” aslında “federasyon” tartışmalarından ötürü değil, masaya “iki devlet” ve “konfederasyon” tezlerinin ısrarla ve inatla taşınmak istenmesinden dolayıdır.
Çok eskilere gitmeye gerek yok. 1990’ların sonuna geldiğimizde Rauf Bey ne diyordu?
“Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin varlığı Sn. Klerides tarafından tanınmadıkça kendisiyle yüz yüze görüşmeyeceğim…” (1 Nisan 2003 Annan Raporu Madde 25)
Sırf bu yüzden BM; “dolaylı görüşmeler” diye bir format icat etmişti…
Denktaş’la Klerides; New York’ta, Cenevre’de 1997’den itibaren tam 5 tur birbirini görmeden BM yetkilileri ile “havanda su dövdüler…”
Sonra, tam altıncısı yapılacak iken; Rauf Bey “görüşmüyorum” dedi…
Sonra ne oldu?
Onca yıl boşa harcandıktan sonra Rauf Bey “pozisyon” değiştirerek Klerides’i yemeğe davet etti ve görüşmeler yeniden başladı…
Başladılar ama “taraflar” gene federasyon-konfederasyon tartışmalarında yıllarca ömür tükettiler…
Yukarıda sözünü ettiğim Rapor’un 18. maddesinde Annan şöyle demektedir: “Sn. Klerides, Güvenlik Konseyi kararlarına atıfta bulunarak, tek egemenlik ve tek uluslararası kimliği olan ve tek vatandaşlığı olan, ilgili Güvenlik Konseyi kararlarında tarif edildiği gibi politik olarak eşit iki toplumdan oluşan iki bölgeli, iki toplumlu bir federasyondan oluşan Kıbrıs Devleti temelinde bir çözüm tercih etti. Sn. Denktaş, gerçekler olarak kabul ettiklerine uyumlu bir çözüm olarak, önceden var olan egemen devletlerce kurulan bir Kıbrıs Konfederasyonu’nu tercih etti.”
Annan, bu tartışmaları şöyle tarif ediyor: “Süreç taktiksel bir ağız dalaşı, söz jimnastiği, gölgeyle boks ve mini-kriz idi…”
Annan bu “iki devlet” ve “tek devlet” tartışmalarının çok uzunca sürelerle tartışıldığını ve işin tam bir “Gordion Düğümü’ne benzediğini de yazmaktadır.
2003’te Annan’ın, Denktaş’ın “yarattığı”nı iddia ettiği ve tarihte Büyük İskender’in bile çözemediği “Gordion düğümü”nü kim çözdü biliyor musunuz?
Akıncı değil…
Derviş Eroğlu çözdü…
Tam 11 yıl sonra 2014’te Anastasiades ile oturup “tek devlet ve tek egemenlik”te uzlaştı ve imzasını attı…
Akıncı; görevde olduğu 5 yıl boyunca bu “belge”den milim uzaklaşmadı…
Oysa; AKP’li Çavuşoğlu, partisinin “programı”ndaki “tez”leri terk etmek yetkisini kendisinde görerek 1999’lara yeniden dönmemizi talep ediyor…
Ne garip bir tecellidir ki; Çavuşoğlu’nun bugün ortaya attığı iki “tez”i savunduğu için Denktaş, aynı parti tarafından 2004’lerde çok hırpalanmıştı.
AKP Dışişleri Bakanı Yaşar Yakış’ın cebinde bir mektupla 25 Kasım 2002’de ta New York’a giderek, Denktaş’ı hasta yatağında ziyaret etmesi ve AB Kopenhag Zirvesi’nde imza atmasını garantiye alma çabası, tarihe “baskı” olarak not edilmiştir.
Daha sonra, 11 Şubat 2004’te New York’ta Abdullah Gül’ün emriyle; Uğur Ziyal’ın Denktaş’a “yazılı talimat”la federasyon görüşmesinden kaçmamasını talep etmesi de hafızalardan silinmemiştir.
Kısacası; 2002’den 2017’ye kadar “federasyon” için Kıbrıslı Türk yöneticiler üzerinde “baskıcı” olan AKP, şimdilerde bir başka “dal”a zıplayınca, herkes arkasından gitmek zorunda mıdır?
2004’lerdeki “irade”sini değiştiren AKP’nin; haklı, ya da doğru olduğunu gösteren tarihsel bir tek “gerekçe” ortada yoktur.
Geçmişte denenmiş, zaman kaybına yol açtığı BM belgelerine geçmiş “tez”lerle görüşmelere katılmak bizi yeni “macera”lara sürüklemeye adaydır. Kıbrıslı Türkler böyle bir “kaos”u hak etmiyor.