Siyasi iktidar bir toplumdaki en kapsayıcı, en üstün güçtür.
Bu anlamıyla siyasi iktidar,toplumda birlik ve düzenin sağlanması açısından büyük önem taşır.
Bunun yanında,temel toplumsal ihtiyaçların giderilmesine yönelik işlerin yapılması,hizmetleringörülmesi de siyasi iktidarın kullanılmasıyla mümkündür.
Siyasi iktidar bu boyutuyla toplumsal yaşamın vazgeçilmez bir unsuru olmakla birlikte, toplumsal yaşam açısından ciddi bir tehlikeyi de içinde taşır.
Düşünür Lord Actonın iyi bilinen ve sık sık atıf yapılan şu sözü bu tehlikeye işaret eder:
“Iktidar kötüye kullanıldığında yani iktidara sahip olanlar ellerindeki gücü keyfi
bir biçimde iktidarasahip olmayanlar aleyhine kullanıldıklarında, bu güç bir baskı aracına
dönüşebilir ve iktidara sahip olmayanların dışlanması, ezilmesi, hatta yok edilmesi söz konusu olabilir.”
Yürütme Organı, yani bizim sistemimizde hükümet en geniş anlamıyla, yasama organının yaptığı yasaları uygulamak ve öngördüğü politikaları hayata geçirmekle görevli organdır.
Bununla birlikte, günümüzde yürütme organının etkisi bu geleneksel görev alanının sınırlarını çoktan aşmış ve yürütme, ülkedeki kısa ve uzun vadeli politikaları belirleyen esas siyasi aktör haline gelmiştir.
Böylece bu sistemde yürütme organı öne çıkmış ve sistemdeki asli yönetme faaliyeti bu organ tarafından yerine getirilmeye başlanmıştır.
Hukuk Devletinden söz edebilmek için en başta; genel, soyut, önceden bilinebilir, anlaşılabilir ve nispi olarak istikrarlı kurallardan oluşan bir hukuk düzeni mevcut olmalıdır.
Ancak bu yetmez; söz konusu hukuk düzeni, yönetilenler, yani vatandaşlar kadar siyasi iktidarı kullanan devlet organlarını, yani yöneticileri de bağlamalıdır.
Siyasi iktidarın çılgınlığını kontrol altında tutmak yani denetlemek en önemli demokratik görevlerden ve işlevlerden biri halini almıştır. Bu hem siyasi etik hem de hukuk açısından çok büyük önem taşımaktadır.
Çağdaş demokrasilerde, siyasi iktidarı kontrol altında tutmaya yönelik mekanizmalar, kuvvetler ayrılığından veya Ombudsman, Sayıştay gibi devlete ait olan ama devleti denetleyen kuruluşlardan öte bir tartışma olmalıdır.
Demokratik rejimin doğası ve işleyişinden kaynaklanan denetleme ve dengeleme mekanizmaları da en az onlar kadar önemli bir işlev görürler.
Bu mekanizmaları, yukarıda açıkladığımız mekanizmalardan ayıran en önemli unsur, , halkın, yani vatandaşların, mekanizmaların işleyişine katılıyor olmasıdır.
Vatandaş için, kuvvetlere direk bağlı kalmaksızın denetleme yapabilecek unsurların varlığı, Yargı, Meclis – Muhalefet kadar önemlidir. Herkesin bildiği genel mekanizmaları şöyle hatırlayabiliriz:
1. Seçim: Seçim, Seçmenin direk olarak denetime katıldığı ve yapılanları değerlendirdiği birinci olanak.
2. Sivil toplum örgütleri, yani devletin etkisi ve kontrolü dışında, belli bir amaç etrafında, gönüllülük esasına göre örgütlenmiş vatandaş toplulukları, iktidara gelme amacı taşımamaları ve iktidar yarışına, yani seçimlere resmi olarak katılmamaları yönünden siyasi partilerden ayrılırlar. Bu özellikleri sivil toplum örgütlerinin, yeri geldiğinde, siyasi partilerden çok daha etkili bir denetim gerçekleştirmelerine imkan verir
3. Çağdaş demokratik rejimlerde medya da siyasi iktidarı denetleyen bir mekanizma olarak büyük önem taşımaktadır. Hatta, medyanın kuvvetler ayrılığı ilkesinden hareketle, dördüncü kuvvet olarak nitelendirilmesi, bu denetleyici işlevinin önemini vurgulamaktadır. Buna göre, medyanın da, yasama, yürütme ve yargı kuvvetleri gibi bağımsızlığının sağlanması, bu kuvvetlerin herhangi biriyle birleşmemesi, ve siyasi iktidarla arasına mesafe koyabilmesi gerekmektedir .
Medyanın siyasi iktidarı denetleme işlevini yerine getirebilmesi için bunu sağlayacak bilgiye ulaşabilmesi gereklidir. Medyanın siyasi iktidar üzerinde etkili bir denetim gerçekleştirebilmesi için devlet kontrolünün ve belirli tekellerin dışında yer alması gerekmektedir. Bu tartışmayı son günlerde belirli gazetelerimiz için yaşadık.
4. Yerinden yönetim kuruluşlarının etkin olması, denge ve denetleme açısından katkı sağlayacaktır diye düşünmekteyim.
Bu konu aklıma bugün UBP-DP-Azınlık hükümetine Mecliste Muhalefetin sormakta olduğu sorulara ne kadar yanıltıcı veya geç cevaplar verildiği (ihaleler, vatandaşlıklar, orman arazileri, T izinleri, Z arabalar) , hukuk arkasına sığınma çabası ile etik dışı hareketlerin olduğu, Medyanın uyduda kalabilmesi adına veya baskı ve yayın yapabilmesi adına hükümetle iyi geçinme zorunluluğu hissi gibi durumlar, büyük resmi kaçırmalamıza sebebiyet verebiliyor.
Yapmadığımız her denetim, sormadığımız her soru ve verilmeyen hesap geleceğimizden götürüyor...