“Dergah, tezgah, ben her yere girerim…”

Abone Ol

Yanınıza “devlet”in Gençlik Dairesi Müdürü’nü de aldınız…
Ansızın bir kapı açılıyor ve adamın biri “Buyurun bir çayımızı için” diyor…
İçeriye girip, kanapeye yerleşiyorsunuz…
Müdürünüz de oturduğunuz kanapenin dibine, yere çöküyor…
Karşınızda koca koca adamlar “def” çalmaya başlıyor…
Sizin böyle bir “gösteri”den hiç mi hiç haberiniz yok…
Nasıl da bu kadar adam ve çocuk anında toplandı, ne zaman hazırlandılar; bunu da merak etmiyorsunuz…
“Zikir” nedir de bilmiyorsunuz…
“Saf” bir devletçiğin “Saf” Başbakanı olarak, gıkınızı çıkarmıyorsunuz…
Adamlar topluca hem def çalıyor, hem de Arapça dualar etmeye başlıyorlar… Hiçbir şey anlamıyorsunuz…
“Bu hayırlı insanı bu memlekette Cumhurbaşkanı olarak başımıza getirmeyi nasip eyle Ya Rabbim” dediklerinde bunun “yağmur duası” değil de, size özel bir “seçim duası” olduğunu düşünüp keyifleniyorsunuz…
Hele rakipleriniz için “beddua” nitelikli “dua” sizi mest ediyor…
“Gafilleri Zalimleri uzaklaştır Allahım...” diyen kafası takkeli adamı can kulağı ile dinliyorsunuz…
Arkasından avuçlarınızı iki yana açarak, onların Arapça dualarına “Amin” çeken çocukların önünde siz de “toplu zikir partisi”ne gönülden katılıyorsunuz…
Görüntüler sosyal medyada yer aldığında “O dergâhın içinden biri çekti” diyerek orasının bir “dergah” olduğunu kabul ediyorsunuz…
Savunmanız; “5 taika uğradım, girdim içeri… Ben her yere girerim… Ne var yani?... Ben dergâhın tezgâhın adamı mıyım? Çekindiğim bir şey yok ki…” şeklinde oldu…
İşte asıl “vahim” durum da budur zaten… “Laik” bir devletin Başbakanı’nın bu gibi durumları olağanmış gibi sunmasıdır…
“Birkaç döblek” diyerek “özürü kabahatinden büyük” pozisyonlara girmesidir…
Ülkesindeki “dini örgütlenmeler”le ilgili “gaile” duymamasıdır…
Hem de; Uşşaki Tarikatı Şeyhi’nin 12 yaşındaki kız çocuğuna cinsel istismarda bulunduğu günlerde bu toplumun “hassasiyeti”ne saygı göstermemesidir…
Bu tür “dergah”ların, şeyhlerin bu topraklara kadar uzandığını, yaptıkları “tahribatı” görememesidir…
Anayasa’sının daha birinci maddesinde; “KKTC laik bir cumhuriyettir” yazan bir “devlet”in Başbakan’ı, bu acayip giyimli insanların içine girmez, onlarla beraber “amin” çekmez…
Kapıda durur, içeri girmeyi reddeder ve derhal polisi çağırır…
Kıbrıs’ın kuzeyinde daha nerelerde bu tür yerlerin faaliyette olduğunu merak eder…
Hemen araştırılması için “direktif” verir…
Hatta Din İşleri Dairesi’ni…
Vakıflar Yönetimi’ni derhal toplantıya çağırır…
Bunların hiçbirini yapmamak ve “5 taika uğradım” diyerek işi hafife almak, Kuran Kursları konusunda zamanında gösterilen “acizliğin”       tekrarlanmasıdır…
Kuran Kursları zamanla sağ ve sol partilerin “katkıları” ile meşrulaştı, şimdi de dergâhlar her yanda mantar gibi bitiyor…
Bizde; 29/1993 sayılı “Din İşleri Dairesi (Kuruluş, Görev ve Çalışma Esasları) diye bir yasa vardır.
Bu yasaya göre bu dairenin “Dinle ilgili bütün işleri yönetme” gibi bir görevi bulunmaktadır.
Dini hizmetlerin yerine getirilmesi için bu dairenin devletten maaş alan 300 kişilik kadrosu vardır.
Peki; bu dergâhtan, bu dairenin haberi var mıdır?
Bu dergâh, bu daireden ve Vakıflar İdaresi’nden “izinli” olarak mı faaliyet gösteriyor?
Burada bir “Şeyh”in bulunması yasal mıdır? Bizim “marka” devlet bundan haberdar mıdır?
Bu “dergah”ın faaliyetlerinin 29/1993 Sayılı yasanın 13. ve 14. maddelerinde 2 yıl hapisliğe kadar uzanan suç oluşturabileceğini Başbakan biliyor mu? 
Yoksa; tam tersine bu dergâha Vakıflar İdaresi yardım mı yapıyor?
Daha da ileriye giderek şu soruları da soralım:
-KKTC’de dergâhlar kaç tanedir? İzinleri var mıdır? Vakıflar’da izinli ve izinsiz dergâhların bir listesi var mıdır?
-Bu dergâhların faaliyet gösterdikleri binalardan kaçı Vakıflar İdaresi’ne aittir?
-Vakıflar, bu dergâhlara mali yardım yapıyor mu?
-Bu dergâhlarda çocuklara dini eğitim verenlerin listesi devletin elinde var mıdır?
-Din İşleri Dairesi’nin bu dergâhlarla ilişkisi var mı?
-Ülkenin hükümeti; dergâh ve tarikatları “yasal” sivil toplum kuruluşu olarak mı kabul ediyor?
-Bizzat Başbakan, bu işi gözleri ile görüp şahit olduğuna göre, kılını kıpırdatacak mı?
Bu konunun araştırılmasını talep edecek mi?
-Hükümetin ortağı Halkın Partisi, bu yaşananları gündemine alıp “din istismarı” konusunda zırnık bir “hassasiyet” göstermeyi düşünüyor mu?
-Muhalefet bu konuyu Meclis’e taşımayı düşünüyor mu?
İşte bu noktada Rahmetli Dr. Küçük’ü bir kez daha saygı ile anmadan geçemeyeceğim…
O şimdi hayatta olsaydı ortalığı velveleye verir, bunun hesabını sorardı…
Bu ülkeyi; din bağnazlarının siyasetçi ile “aşna fişna” olduğu bir “cahil kalabalık” görüntüsü ile mi “marka” yapacaksınız?
Dışarıdan bakınca buranın bir “dinsel topluluk” olarak görünmesi “İslam cemaati” görüntüsü sizi hiç mi rahatsız etmedi ey hükümet edenler?