Devlet mevlet yok, vilayetle idare edin…

Abone Ol

18 Ekim darbesinden sonra böyle bir “haykırış”ta bulunanlara verilecek yanıt hazırdır:
-Devlet mevlet yok, vilayetle idare edeceksiniz…
Tabii o da “şimdilik…”
Darbeden ve artçı darbeciklerden sonra, ortada; o eski, tanınmamış ve sadece birkaç yüz bin kişiye hitap eden bir “devlet” bile kalmadı…
Kıbrıs’ın kuzeyinde toplanmış bulunan Kıbrıslı Türkler; elbette bir “yönetim” aygıtına sahip olmalıdırlar…
Yıllarca “cemaat” idiler… Yönetim oldular… Otonom oldular… Federe devlet oldular… Sonra kendi kendilerine “devlet” demeye başladılar…
Dünyada, bizden başka hiç kimse Kıbrıs’ın kuzeyinde bir “devlet” olduğunu kabul etmiyor…
Buna; Türkiye de dahildir…
Türkiye’yi yönetenler, burada bir “devlet” olduğunu kabul etseler, 18 Ekim darbesi yaşanmazdı…
UBP’nin başkanlık seçimi yapacağı kurultay iptal edilmezdi…
Başbakanlığa, partisinin kurultayında aday bile olmayan biri oturtulmazdı…
Demem o ki; BM parametreleri içinde “kabul” gören bir “devlet”imiz yoktu ama en azından 18 Ekim’e kadar BM’den ve AB’den “demokratik bir toplum” muamelesi görüyorduk…
Uluslararası toplumda hiçbir kimse “Cumhurbaşkanı” ya da “KKTC” gibi ifadeleri kullanmıyordu ama “Seçilmiş toplum lideri” ifadesi artık yer etmeye başlamıştı…
Bu küçücük toplum; 18 Ekim öncesinde, bağrından çıkan “toplum lideri” sayesinde kendi boyutlarını aşarak, dünyanın en büyük örgütü olan BM’yi, AB’yi, Yunanistan’ı, Türkiye’yi, İngiltere’yi ta Crans Montana’ya kadar taşımayı başarmıştı…
Kıbrıslı Türkler ciddi anlamda bir “moral üstünlük” duygusunu tatmışlardı…
Anastasiades’in ipliği pazara çıkarılmıştı aslında… Dünya bunu görüp anlamıştı…
Sonra birileri çıktı ve “İki egemen devlet isteriz” demeye başladı…
Tabii; aklı başında insanlar bunun kocaman bir “hamaset”ten ibaret olduğunu biliyor ve anlıyor…
Elbette “iki devlet” istemek, bir kocaman hayal olarak, bir ideal olarak, bir “ütopik” yaklaşım olarak muamele görecektir…
Peki insanlar, politikacılar hayal kuramaz mı? “Büyük ideal”ler peşinde koşamaz mı?
Tabii ki koşabilir… Hatta bunun için “savaş” bile yapabilir…
Enver Paşa’nın da hayalleri vardı, Hitler’in de…
1800’lerin başlarındaki “Etnik-i Eterya”cıların hayalleri az mıydı? Enosisçilerin, Megali İdeacıların hayalleri Kıbrıs’ın bölünmesine kadar capcanlı değil miydi?
Siz de; elbette bir hukuksal temeli olmasa da tarihteki başka siyasetçiler gibi “iki egemen devlet” talep edebilirsiniz…
Ama bunun adını “iki devletli çözüm” diye koyamazsınız…
Bu hamaseti, “çözüm” modellerinden biri imiş gibi sunmanız, sadece bir “algı” operasyonudur…
Halkınızı “ahmak” yerine koymaktır…
Hele bu “iki egemen devlet” sloganını “federal çözüm”ün alternatifi gibi sunmak, tam bir “yoksunluk” ilamıdır…
Bu yoksunluk ise; tarih bilgisi noksanlığından, siyaset derinliğinden, uluslararası hukuk anlayışından bihaber olmak anlamındadır…
Üstelik bir başka “nokta” daha vardır…
18 Ekim’e kadar; kimse Kıbrıs’ın kuzeyindeki yapıya “devlet” demese de, uluslararası toplum nezdinde burada “barış ve çözüm isteyen” bir toplumun yaşadığı kanıtlanmıştı…
18 Ekim’de buradaki “devlet” yerlerde tepelenince, daha doğrusu canlı yayında ortadan silinince, “iki devlet” tezi de kendi kendini yok etti…
Burada; devlet değil ama en azından demokratik bir devlet gibi “işleyen” bir varlık var diyebilecek durumda olsaydık…
Ekonomisi, demokrasisi ile “imrenilecek” bir yapıyı kurabilmiş olsaydık…
Dünyaya öfke kusan, BM’ye saldıran, AB’yi aşağılayan bir “pohporozluk” sergilemeseydik…
Bu “iki devlet” söylemi, belki biraz daha “anlayışla” karşılanabilirdi…
Ancak; bunu “savunan” ve sabah akşam temcit pilavı gibi BRT’de durmadan tekrarlayanlar, hem Kıbrıs’ta iki tane eşit “devlet” istiyor, hem de öte yandan kendi çarpık “devlet”çiğini yerlerde süründürüyor…
Verilen görüntü “Biz devlet olmayı, Rumlardan ayrı egemenliğe sahip olmayı hak ediyoruz” diye bağıran bir görüntü değil…
Tam tersine “vilayet” görüntüsü, “biat” görüntüsü ağır basıyor…
Ve tabii size AİHM’in taktığı o ünlü “alt yönetim” unvanı da yerli yerine oturmuş oluyor…
Ne yazıktır ki bu “vilayet” sevdalısı ayrılıkçı politika, Şubat ayında “5+1” toplantısında, BM Genel Sekreteri’nin önünde kayıtlara geçirilmeyi bekliyor…
Elbette böylesi “gayrı resmi” bir toplantıda “gayrı ciddi” şeyler de konuşulacak…
Sonra dönüp topluma “Orada iki devletli çözümü savunduk” denecek…
Aslında “beşli” konusunda, BM Genel Sekreteri’nin pek de “iştahlı” olmadığı son raporlarından anlaşılıyor.
18 Ekim darbesi ile Kıbrıs “manivela”sını eline alanlar, bakalım bu beşli masada ne yapacak?
“Kıbrıs” kozunu ve “dama taşı”na dönüşmüş güzelim adamızı, Doğu Akdeniz için nasıl kullanacak?
Anastasiades, yıllardan beridir talep ettiği “şey”i, doğrudan Türkiye ile konuşma fırsatını yakalayacak…
Yerel “İki devletçi”ler mi? Onların masada gölgesi bile olmayacak…