Daha önce çeşitli gazetelerde köşe yazıları yazmıştım. Halkın Sesi’nde ilk kez yazı yazma fırsatı buluyorum. Halkın Sesi toplum liderlerimizden Dr. Fazıl Küçük’le birlikte tarihe mal olmuş ülkemizin en önemli gazetelerinden biri. Bu gazetede yazmak uzun zamandan sonra beni heyecanlandırmadı dersem yalan olur. Bundan sonra Halkın Sesi’nde her pazartesi görüşmek üzere....
Nikos Kazancakis’in "Hiçbir şey ummuyorum, hiçbir şeyden korkmuyorum ben özgürüm..." sözünün benim için ayrı bir önemi vardır. KKTC’de siyasetin içinde olanların genelde, seçme-seçilme, parti içi dengeler gibi kaygıları olur. Bizim gibi siyasetle arasına belli bir mesafe koymuş kişilerin ise artık herhangi bir kaygı duymaksızın düşüncelerini dile getirme özgürlüğü vardır. Ben de bu köşe aracılığıyla bu özgürlüğümü sonuna kadar kullanmak niyetindeyim. İlk köşe yazımızı da herşeyin başı olan sağlık meselesine ayırmaya karar verdim. Geçmişte Sağlık Bakanlığı yapmış biri olarak memleketin sağlık sistemi üzerine ahkam kesecek olursam “Sizi da gördük Eşref Bey” deyecek olanlar çıkabilir. Bu bakımdan yaptığımız iyi işler kadar, o günün koşullarında yaptığımız hataları da bu köşede dile getireceğim. Hatta hemen bir tanesi ile başlayalım. Şimdiki aklım olsaydı, Tabipler Birliği ve Sendika’nın (TIP-iŞ) tüm ısrarcı taleplerine karşın bakanlığım döneminde öncelikli olarak Kamu Sağlık Çalışanları Yasasını çıkartmaz, işe önce döner sermaye yasasını çıkarmakla başlardım. İnsan belli bir siyasi olgunluğa gelince, keşke sağı solu bu kadar dinlemeden kendi burnumun dikine gitseydim de diyebiliyor. “Memleketin sağlık sistemi nasıl çöktü” konusuna bu yazı dizisinin devamında mutlaka değinmeye devam edeceğiz ama önce şunu soralım: Sağlık Sistemi dediğimiz şeyin amacı nedir?”
Sağlık sistemlerinin üç temel amacının olması beklenir. Bunlar; (1)toplumda yaşayan bireylerin tümüne, (2)gereksinim duydukları yerde ve ölçüde sağlanabilen, (3) en kaliteli hizmetin götürülmesidir. Sorun tek başına Doktorların maaşı veya 1. 2. İşi yapmasıda değildir. Sorun DEVLET'in vatandaşlarına kaliteli, kolay ulaşılabilir, eşit, nitelikli hizmeti nasıl vereceği meselesidir. Her ülke kendine göre farklı sistemler uygular. Ancak “Sosyal Devlet” olduğunuz iddiasında iseniz çalışan personel ve hastaların mutlu olacağı, altyapısı çağdaş, olabildiğince en son teknolojiyle donatılmış, yeterli hekim, hemşire ve personeli olan, çok güzel hastane ve ekipler kurmalı ve bunları sürekli geliştirmelisiniz.
Özel hastane ve muayenehaneler elbet olacaktır. Devlet iki alanı da geliştirip denetlemekle yükümlüdür. Sağlık hizmetleri, emeğin hem nitelikli hem de çok yoğun olduğu, riskin insan hayatıyla ölçüldüğü önemli hizmetlerden biridir. Bundan dolayı başka meslek gurupları sağlık çalışanlarının çalışma koşulları ve biçimlerini doğru değerlendiremeyebilirler. Tanı hizmetlerinde makineleşme giderek artmakta iken, hasta bakımı, dahili, cerrahi ve invaziv hizmetler emeğe bağlı olarak gerçekleşmektedir. Sağlık hizmetleri, ertelenemez, acildir. Hizmete olan ihtiyacın ne zaman ortaya çıkacağı kestirilemez ve ikamesi bulunmamaktadır. Hatta ihtiyaç ortaya çıktığı anda hemen giderilmesi gerekmektedir. Sonuç olarak Devlet eğer “sosyal devlet” olduğunu iddia ediyorsa kendi sorumluluğunu bu kadar hayati bir konuda özele devredemez. Yıllardır yürütülen yanlış politikalar KKTC’de Devlet Hastanelerinin çökmesine yol açacaktır. Bunu görememek, görüp de tedbir almamak veya doğacak olan kaostan siyasi veya bireysel menfaat ve kariyer hesapları yapmak tarihsel bir hata olacaktır. Kamu sağlık hizmetleri, tüm sosyal devlet anlayışına sahip ülkelerde olduğu gibi mutlaka korunmalıdır. Devlet sağlığı terketmemelidir, aksi halde vatandaş devleti terk edecektir…