“Gelecek için gerçekçi bir değerlendirme yapacaksak, geçmişi unutmamalıyız. Geçmişte Türk halkına yaptıklarınızdan nedamet ve utanç duyuyorsanız ve bunları tekrarlamak niyetinde değilseniz, Türk halkının gelecekte bunların tekrarlanmasını önleyecek geçerli ve etkin tedbirler üzerinde durması sizi tedirgin etmemelidir. Türk halkının güvenceye olan ihtiyacını bertaraf etmek için tevessül ettiğiniz ‘geçmişi unutalım çağrısı, inanıyoruz ki Türk halkını iyice tedirgin etmekte ve halkın hakkınızdaki derin şüphe ve itimatsızlığını artırmaktadır”… 1979
Dr. Fazıl KÜÇÜK
Avrupa Ekonomik Topluluğu kurulduktan sonra İngiltere uzun sayılabilecek bir süre bu yapının dışında tutulmuştur. Üzerinde güneşin batmadığı İmparatorluktan adalara yerleşmesine karşın imparatorluk düşlerini görmeye devam ediyorlar. Birliğe üye olduktan iki yıl sonra üyelik konusunu referanduma götürdükleri biliniyor. Üyelikten ayrılma konusunu sürekli gündemde tutuklarından olacak konu adeta yalama olmuştur. Geçen yıl yapılan seçimde beklenmedik şekilde başarılı olan Muhafazakâr Parti konuyu yeniden harlı ateşte ısıtmaya başladı. Kraliçeden de referandum konusunda izin alındığı biliniyor.
Üye olduktan sonra sürekli olarak ayrıcalıklı olduklarını belirterek kazanım elde etmeyi başarıyorlar. Başarıları karşısında şapka çıkarmak gerekiyor. Elde ettikleri kazanımlarla Euro bölgesine de girmeyerek ulusal paraları olan sterlinin değerini koruduklarını da kaydetmek durumundayız. Bir hususa da dikkat çekmek istiyoruz. Ödün vermenin sonu olmadığına göre İngiltere şımarık çocuk gibi davranmaya devam edecek gibi görünüyor.
İngiliz yayın kuruluşu BBCnin en çok izlenen radyo programın Today sunucusu ABnin kararını ve Bay David Cameronu değerlendirirken “David Cameron bir satıcıyı andırıyor. ABnin 27 ülkesi olan bir grup ile diğer grup ve Muhafazakar Parti içindeki muhalifler. Onlar Cameronu suya düşürebilirler” diye konuşuyordu.
İngilterenin ABden “Özel statü” koparmayı başarması ve ayrılma referandumuna karşı başlayan tartışmalar yeni boyutlar kazanarak sürüyor. Bazı bakanların da karşı çıktıkları ve üyelikten ayrılma kararına sıcak baktıkları açıklanıyor. Muhafazakar Partinin geçen yıl seçime gidilirken duyurduğu seçim vaadi olarak AB üyeliğini müzakereye açmaktı. Şu anda kendi partili bakanlarının yanı sıra Londra Belediye Başkanı da üyelikten ayrılmak için bayrak açmış durumdadır. 23 Hazirana dek köprülerin altından ve üstünden çok su akacaktır.
Referandumdan AB ekonomisini de etkileneceğini söylemek fazladan abartı olmasa gerek. Ülkenin böyyük şirketleri ABden ayrılmanın iş olanaklarını ve ekonomiyi tehlikeye atacağı uyarısında bulunuyorlar. Tartışmanın başlamasına koşut İngiliz Sterlininin değer kaybetmeye başladığı belirtiliyor. Tartışmanın odağında olan Bay David Cameronun tartışma denizinden yara almadan çıkıp çıkamayacağı ayrı bir tartışma konusudur. İyi bir yüzücü olup olmadığına 23 Haziranda hep birlikte tanık olacağız.
Suriyeli sığınmacılar konusu önümüzdeki günlerin başat konusu olmaya devam edecektir.Yunanistan ülkesine sığınanlara karşı alınan önlemlerden rahatsızlığı duyduğunu sıklıkla yineliyor. Diğer üye ülkelerin de sığınmacılara karşı daha duyarlı olmalarını istiyor. ABnin 09 Martta alacağı kararın konuya ışık tutacağını kaydediyor.
Bu arada dünya ekonomisinin yeniden durgunluğa gireceği belirtiliyor. Amerikada durgunluğun başladığı duyuruluyor.
Adada sürdürülen müzakere sürecinde ne zaman sona gelineceği tartışılırken kurulması konuşulan Oluşturucu Devletçiğin veya devletçiklerin anayasalarının yazılması aşamasına gelindiği belirtiliyor. Uluslararası hukukta devletlerin tanımı yapılırken Oluşturucu Devlet tanımı kullanılmamaktadır. Kathimerini gazetesinde yer alan habere göre devletçiklerin anayasalarının Kıbrıslı Türk ve Rum hukukçular tarafından yazılmasının görüşmecilerce kabul edildiğini yazıyor.
Bir anlamda kendin pişir kendin ye olacak bir anayasa taslağının söz konusu olabileceğini söylemek olasıdır. Hazırlanacağı duyurulan bu devletçiğin hangi yetkileri kullanacağını Kıbrıs Cumhuriyeti Anayasasında yer alan Toplum Meclislerine tanınmış olan yetkileri kullanabileceği veya kullandırılacağı bile kuşkuludur. Bunun ötesinde Federal Hükümetin oluşturucu devletçikler üzerinde kullanacağı yetkiler vardır. İki toplumun eşit olacağı Federal Devlet Anayasasında mutlaka yer alacaktır. Bunun yeterli olamayacağını sıklıkla yineliyoruz. Egemenliğin birincil koşul olmasını kaydediyoruz. Bu günkü yöneticilerin iyi niyetli oldukları söyleniyor. Ki bize göre bu sav doğru değildir. Yarın gelecek olan Rum yöneticilerin iyi niyetli olacaklarının güvencesi de yoktur. Bu günkü Rum yöneticilerin Türklere karşı ılımlı davranmaları konusunda anlaştıklarını da bir kez daha yinelemek istiyoruz.
Hazırlanacak yeni anayasanın geçmişte yaşananları aratmayacak güvencelerin olduğu bir anayasa olması gerekiyor mu ne…
SEVGİ ile kalınız…