DÖRT ŞEHİDİMİZİ KAYBETTİĞİMİZ GÜN DAVAMIZIN DÖNÜM NOKTASIYDI
O meş’um olayı yaşayanlar hatırlayacaklar. Onların definleri için adanın dört bir tarafından insanlar oluk oluk Girne Kapısı’na akmıştı. Bense henüz 14 yaşında bir ortaokul öğrenciydim Ağabeyim Mehmet Erdel Ziya da 19 yaşında bir gençti.
O günün görüntüleri, dağın taşın insan seline dönüştüğü inançlı insanların davasını anlatıyordu. Girne Kapısı’nın entik binasının üstü de insan başından görünmüyordu. Eski mezarlık, Cuma Pazarı ve her yeri o inaçlı insanlarla dolmuştu.
O günü anlatan bir fotoğraf karesinde görmüştüm kendimi ve ağabeyimi. Biz de o acılı günde oradaydık herkes gibi. Tabutlar omuzlarda ta Selimiye Camii’nden alınarak, Küçükkaymaklı mezarlığına taşınmıştı.
Tam bir yıl önce de, 23 Nisan 1956 tarihinde Emine Aziz isimli 16 yaşında bir Türk kızı da, polis Nihat’ı vuran EOKA’cı Yorgo’yu korkusuzca yakalamış ve onun idamını sağlamıştı. Öte taraftan aynı gün Ardath Tütün fabrikasında çalışan Lefkeli Cüfer’i vurmuştu EOKA’cılar. Ve ard arda dizilen şehitlerimiz... Lisani Çavuş, İrfan Çavuş ve dahaları...
67 yıl önce o bombadan şehit olan arkadaşlar, Ulus Ülfet, İsmail Beyoğlu, Mustafa Ertan Celal ve Kubilay Altaylı’ydı.
Henüz TMT’nin kurulmadığı bir süreçti o. 9 Eylül, Karaçete gibi mücadele grupları o yıllarda oluşmaya başlamışlardı. Bu şehitlerimiz 9 Eylül’ün şehitleriydiler.
Yani uyanışın şehitleri.
Gerçektan bu gencecik kardeşlerimizin toprağa düşüşleri, Kıbrıs Türkü’nün davasında bir dönüm ve uyanış noktasıydı. Nitekim ondan sonra Dr. Küçük’ün kurmuş olduğu ve başına da mobilyacı Şakir Özel’i getirdiği VOLKAN vardı. Bu öyle bir inançtı.
Artık su borularından silahlar yapılıyordu. Kaçak olarak ele geçirilen birkaç tabanca da iş görüyordu. Lakin yetersizdi. Şayet Milli Mücadele Müzemizi ziyaret ederseniz o günlerin iptidai silahlarını görebilirsiniz.
Daha sonra bu dört şehitin resimlerini büyük poster yaparak bütün köylere dağıtılmıştı. Bir sembol gibi o poster her evin duvarına asılmıştı.
Artık davanın çemberi genişletiliyordu. Volkan daha bir örgütlü çalışmaya başlamıştı. Volkan yeterli miydi? Değildi elbette. EOKA’ya panzehir olacak kadar güçlü olmasa da, Rumların yüreklerine korku salıyordu. Bütün duvarlara VOLKAN ibaresi yazılmıştı.
1 Ağustos 1958 tarihinde merhum Denktaş, merhum Nalbantoğlu ve merhum TC Konsolosluğu ateşesi Kemal Tanrısevdi ile TMT’yi kurmuşlar ve ilk bildirilerini adanın dört bir tarafına dağıtmışlardı. Bölgelere atılan Rumca bildiriler de kısmen EOKA’yı geriletmişti.
Rahmetli İsmail Tansu yazdığı “Aslında Hiç Kimse Uyumuyordu” adlı kitapta, Kıbrıs Türklerinin örgütlenmesi anlatılır. Erenköylü balıkçıların balıkçı sandalları ile Anamur sahillerine çıkışları ve Türkiye’den silah sevkiyatının başlaması uzun uzun anlatılır. O balıkçılara Bereketçiler denmişti.
Esasında Kıbrıs’ta kurulan TMT ile Adnan Menderes, Fatin Rüştü Zorlu, Ferit Karabelen ve İsmail Tansu’nun harekete geçtiği tarih çatışıyor. Bundan sonraki dönemde Dr. Küçük’le Denktaş’ın Ankara ziyareti, Kıbrıs Türküne organiz bir şekilde silah sevkiyatına yönelikti.
21 Aralık 1963 olayları başladığında Mücahitlerimiz o silahlarla halkımızı savunmuştur.
Harekat sonrasında bir bayram arifesinde Denktaş Bey’le Küçükkaymaklı mezarlığında buluştuğumuzda bana şöyle demişti:
“Gel bütün şehit mezarlarını birlikte gezelim.”
Elinde yine fotoğraf makinası vardı. O gün bütün şehit mezarlarının resmin çekmiş ve bana şöyle demişti.
“Bu insanlar hayatlarını verdiler bu dava için. Şimdi onlar toprak altında. Lakin insanlarımız da ganimetten kudurdu.”
Söyledikleri doğruydu.
O an bir kere daha dua okumuştuk bomba yaparken 67 yıl önce ölen şehitlerimize. Dördünün de mezarı yanyanaydı, Allah rahmet eylesin.
Yılların Sönmezliler Ocağı bir organize yaptı bu dört şehitin anısına. Bugün ilk tören Sönmezliler Ocağı önünde, sonra da mezarları başında anılacak bu dört şehidimiz.
Ruhları şad olsun. Mekanları da cennet olsun. Onlar esasında hep gönüllerde ve dava arkadaşlarının anılarında yaşayacaklar.
Yürekli ve cesur kardeşlerim. Yattığınız yer nurlarla dolsun.