Döviz kurlarının yükselişi ve TL’nin değer kaybı

Abone Ol

Yazının başlığı KKTC’deki güncel konuyu belirtmektedir. Dikkat edilecek olursa son bir ayın en gözde konusu döviz kurlarındaki artış olmuştur. KKTC’de döviz kurlarındaki artışın önemsenmesi Türk Lirası kullanan Türkiye’deki halkın bu konuyu önemsemesinden daha da öndedir. Bunun nedeni de  halkın günlük yaşamında ve bilhassa sabit yatırımlarında Sterlinin önemli bir yer tutmasıdır.

KKTC’de sabit yatırım yapmak isteyen her kişi bu yatırımı bilhassa sterlin bazında düşünmektedir. Sabit yatırım bağlamında alınan ev, arsa, arazi, araba, mutfak cihazı, bilgisayar ve buna benzer her türlü taşınır ve taşınmaz mal değerleri sterlin olarak belirlenmekte, ödemeler sterlin olarak yapılmakta hatta bankadan alınan kredi de sterlin olarak alınmaktadır. Bu kadar sterlin bazlı işlem sonrasında kişilerin döviz kurlarındaki artış dolayısı ile paniklemesi  olağan bir davranıştır.

KKTC’de döviz kurlarındaki artış nedeni ile panik, genelde yabancı parada borcu olanlar arasında yaygındır. Bu kişilere ilave olarak döviz kurlarındaki artışın başta elektrik olmak üzere çarşıdaki fiyatları  artıracağı korkusuna kapılan sabit gelirliler olmaktadır. Türk Lirası geliri olan ve her ay sabit bir maaş alan kişilerin değişmeyen maaşlarına karşı aldıkları mal ve hizmetlerin dövizin etkisi ile fiyatlarının artması dolayısı ile harcayabilecekleri miktarların azalması hayat standartlarının düşmesi demektir. Bu nedenledir ki KKTC’de yaşayan işadamı olsun , sabit gelirli olsun herkesin konuştuğu konu döviz kurlarındaki artış karşısında ne yapılabileceğidir.

Halkın son birkaç haftadır merak ettiği konu dövizin ani artışına karşı alınabilecek ekonomik önlemlerdir.  Bu konuda görüşü sorulan ekonomistlerin ortak noktası KKTC’de hükümetin bu tip bir para krizine karşı elinde fazla bir enstrümanı bulunmadığıdır. Bunun temeli de para politikasının Türkiye Cumhuriyeti Merkez Bankasının yetki alanı içinde olmasıdır.

KKTC’de hükümetin döviz kurlarındaki artışa karşı mücadele edecek gerekli enstrümanın olmaması halkın moralini daha da bozmaktadır. Bu nedenle halk hükümetten soruna kısmen de olsa bir çare üretmesini istemektedir.  Başbakanın Salı günkü basın toplantısı halkın beklentisine karşı birşeyler söylemek amacı ile yapılmıştır. Yapılan toplantı sonucunda yapılan açıklamalar ve ortaya konulan görüşler çözüm yönünde çok da umutlu bir tablo çizmemektedir.

Bugün itibarı ile KKTC’de maaş alan sabit gelirli vatandaşların en büyük kaygısı satın alma gücünü korumaktır. Diğer yandan büyük veya orta büyüklükte bir işyeri  veya esnaf, çiftçi ve sanatkar  gibi daha küçük ölçekli bir işyerine sahip olan ve piyasada iş yapan her kişi veya kurum, vatandaşın harcama gücünün azalması sonucu sattığı mal veya hizmete olan talebin düşeceği korkusu içersindedir. Talebin düşmesi ekonominin çarklarının dönmesinde negatif etki yapmakta ve bunun arkasından  durgunluk gelmektedir. Durgunluk sadece işadamlarını değil hükümeti de aksi şekilde etkilemektedir.

Artan döviz kurlarına karşı alınması gereken önlemler konusunda yaşanan çıkmaz kısa zamanda aşılabilecek bir durum değildir. Bu duruma gelinmesinde KKTC’nin son on yılda ekonomik yönde aynı yerde saymasının büyük bir etkisi vardır. 2006 yılında kişi başı gelirin 15,000 ABD Doları olmasına karşılık 2018 bunun 12,000 ABD Doları olması ekonomik yönden çok da ileri gitmediğimizin bir göstergesidir. Bunun için belirli bir hükümetin suçlanması doğru  olmaz. Doğru olan bu duruma gelinmesinde siyaset merciinin ekonomide istikrar sağlayacak formasyonu sağlayamamasının tesbit edilmesidir. Eğer 2006 yılından sonra uygulanan ekonomi politikaları istikrarlı bir şekilde yürütülmüş olsa ve her gelen hükümet farklı tellerden çalmamış olsa idi bugün  ülke vatandaşının refahı daha yüksek olur ve bu gibi kur artışlarının yarattığı sorunlarla mücadele bireysel bazda çok daha kolay olurdu. Bu da gösteriyor ki ülkemizin karşılaşabileceği her türlü ekonomik olumsuzluklara karşı direnebilmenin yolu refah düzeyini yükseltmektir.

Vatandaşın refah düzeyini yükseltmek çok iyi bir ekonomik plan ve bu planı destekleyecek finansal imkanlarla olur. Plan hazırlamak ve finansmana erişmek hükümetin görevi olması yanında finansmanın alınacağı ülke olan Türkiye Cumhuriyeti ile aynı doğrultuda hareket etmek gereklidir. Refahı artırmak için hazırlanacak planın finansman ayağını sağlayacak Türkiye Cumhuriyetinin planın uygulanabilirliliği konusunda ikna edilmesi gerekmektedir. Bu da ekonomik her türlü kriz ile mücadelenin olmazsa olmazıdır.

Halkın beklentisinin döviz kurlarının artışına karşı önlemler olması dolayısı ile kısa vadede yapılabileceklere de bakmak gereklidir. Hükümetin gümrükte döviz kurlarını sabitlemesi bana göre iyi bir önlemdir. Ancak hükümetin bu kaybını vergi olarak başka bir alanda çıkarmaması gerekmektedir. Halk  bir taraftan satın aldığı malların ucuzlaması için alınan önlemlere sevinirken, yine satın alma gücüne etki edebilecek bir ilave vergiyi ödemek istemez. Bu nedenle hükümetin de aldığı önlemleri ters yüz edecek eylemlerden uzak durması gerekmektedir. Halkımızın yanlış anlamaması açısından kur sabitlemesinin piyasadaki mal ve hizmet fiyatlarına değil de sadece gümrük noktasında yabancı faturaların gümrük vergisi hesaplamasında uygulanacağını tekrar belirtmek gerekmektedir.

Döviz kurlarındaki artışa karşı alınabilecek önlemler arasında yabancı para birimine geçiş de sıralanmaktadır. Farklı gazetelere yaptığım açıklamalarda bunun ideal bir uygulama olduğu ancak realitelerle yüz yüze gelindiğinde pratik sorunlar nedeni ile uygulanamayacağını belirtmiştim. Geçmiş tecrübelerim sizi bir varlık olarak kabul etmeyen ülkelerin para birimini kullanmanın belirli bir istikrar sağlamak yerine farklı sıkıntılara neden olacağını göstermektedir. Avrupa Merkez Bankasının Euro kullanmamızı mutluluk ile karşılaması dışında bizimle yapabileceği fazla bir işbirliği yoktur. Bu da Euro olsun farklı bir para birimi olsun Türk Lirası kullanımı dışında istenilen rahatlamayacağı sağlayamayacağını göstermektedir.

Yabancı para birimine geçmek bu para birimini muhasebe birimi olarak kullanmak ile olabilir. Bu durumda devletin ödediği maaşlar , alacağı vergi ve harçlar yabancı para birimi olarak kaydedilir, piyasada satılan mal ve hizmetler de yabancı para birimi olarak belirlenir, ancak tedavüldeki para Türk Lirası olur. Böylece sabit gelirlilerin maaşları da her zaman yabancı para birimi olarak kalır. İş adamı da mal veya hizmeti yabancı para birimine satacağından bu malı satıp yerine koymasında sıkıntı çekmez. Buna dayalı olarak yabancı para birimine muhasebe kaydı olarak geçmeyi bir düşünmek gerekebilir.