Dr. Küçük ve “küçük gomonist…”

Abone Ol

Halkın Sesi’nde ilk yazılarım çıktığında henüz ilkokula gidiyordum…
Sevgili Akay Cemal’e, çocuklar için hazırladığım ufak tefek yazı ve bulmacalar gönderiyordum…
Gazetenin ekinde adımı gördüğümde dünyalar benim olurdu…
Lefkoşa Türk Lisesi’ne girer girmez, rahmetli müdürümüz Erol Özçelik okulun aylık gazetesi olan “Çığır”ın hazırlanmasında bana da görev vermişti…
Okul gazetemiz Halkın Sesi’nde basılıyordu… Oraya sıkça girip çıkmaya başlamıştım… Rahmetli Dr. Küçük, birkaç arkadaşımla matbaada geçirdiğimiz saatler boyunca bizimle sohbet etmekten büyük keyif duyardı…
Mütevazı kişiliğine hayran kalmıştık… Bizimle şakalar yapardı… Özellikle Şeyh Nazım’la ilgili yaptığı yayınlar, dincilere karşı gazetesindeki cesur yazıları dikkatimizi çekerdi… Bu konuları açar, fikrimizi öğrenmeye çalışırdı…
Lise’nin yıllığı da Halkın Sesi’nde basılıyordu. Her yıl en az bir hafta süreyle, Halkın Sesi’nde geceli gündüzlü çalışırdım. Sayfa tasarımlarını yaparken kurşun kalıplar kullanılırdı… Halkın Sesi’nde, bu işleri yapan “sayfacılar” vardı. Hıfzı Dayı, Memduh Dayı, Halkın Sesi’nin kıdemli “usta”ları idiler…
Dizgi işlerini, Linotyp makinesinde Zafer Abi ile Musa Abi yaparlardı. Şimdi küçücük bir bilgisayarda yapılan iş; o zamanlar dev bir makinede, sıcak kurşun kazanından dökülen kalıplarla gerçekleşirdi…
Linotyp’in klavyesinde yazdıkları yazıları satır satır gönderen dizgicilerin ritmik el hareketlerini izlemek başlı başına bir keyifti…
Dr. Küçük, matbaada bu makinelerin arasında dolaşır, sigaranın birini söndürür, birini yakardı. Bazen onu baskı makinesinin üzerine yaslanmış olarak görürdüm. Kahvesini makine üzerine koyarlardı. Müthiş bir keyifle yudumlardı kahvesini… Sanki eline ilk kez fincan alıyor ve ilk kez kahve ile tanışıyordu…
Bir gün ona “Doktor Bey, ben arkadaşlarımla bir gazete çıkarmak istiyorum. Bana yardımcı olur musunuz?” diye sordum…
Bir Lise öğrencisinin gazete çıkarması ona çok cazip gelmişti ama bir sorun vardı… Bazı fikirlerimi, Nazım Hikmet hayranlığımı kuşku ile karşılıyor ve ikide bir bana takılıyordu…
“Gazeteyi basarım ama gomonistlik momonistlik istemem…” demişti.
Nazım Hikmet’in kitaplarının yasaklı olduğu bir dönemdi… Bizler de hem mücahittik hem de öğrenci…
“Karnaval” adını koyduğumuz gazete Dr. Küçük’ün matbaada bize sağladığı katkılarla büyük boy dört sayfa olarak yayımlandı. “Magazin” yanı ağır basan gazete, özellikle gençler arasında büyük “sükse” yapmıştı.
Henüz ofset baskı tekniğinin bilinmediği o dönemde yeşil başlıklı çift renk gazete basmak büyük külfetti ama Dr. Küçük, bizim bu “farklı” taleplerimize hep “teşvik” sıcaklığı ile yaklaşıyordu…
“Karnaval”ı çıkarırken, Ahmet Okan, Kemal Selim gibi arkadaşlar vardı yanımda… Kocaman baskı makinesinden gazetenin ilk kopyasını elimize aldığımızda adeta kendimizden geçmiştik…
Samanbahça’da evinde ziyaret ettiğimiz ünlü Kıbrıslı artist Feri Cansel’le söyleşi yapmış, fotoğraflarını çekmiştik.
Gazeteyi bastığımız akşam, matbaada toplanır, paketleme yapardık. Oradan da köy otobüslerine yetiştirirdik… Ekip çalışmamızı gören Dr. Küçük mutlaka yanımıza gelir, bizimle sohbet ederdi…
Bana “Be küçük gomonist” diye hitap ederdi… Sonra da arkadaşlarıma döner “Be çocuklar, buna güvenmeyin bu gomonisttir” derdi…
Bir ara da şair Zeki Ali ile birlikte “Çağdaş” adında bir fikir ve sanat dergisi yayımlamıştık. Onu da Halkın Sesi’nde basmaktaydık…
1974’ten sonra Pergama’ya öğretmen olarak gittiğimde, zaman zaman Dr. Küçük’ü bazı akşamlar köyde ağırlardık…
Büyük ve kalabalık bir masa kurardık… Kahkahalarla, şakalarla ve anılarla dopdolu harika saatler geçirirdik…
Organizasyonu daima, yakın arkadaşım, birkaç yıl önce zamansız olarak kaybettiğimiz merhum yazar ve şair Çetin Kasapoğlu yapardı. Doktor, Çetin’i çok severdi…
Bir akşam, Pergama’nın köy meydanında, böyle bir buluşmada yanımıza bir köylü gelmişti…
Yapmacık bir öfke içinde “Doktor Bey senden şikâyetim var. Bu kadar yıl geçti sana söylemedim ama aha şimdi söylüyorum…” dedi…
Hepimiz dikkat kesildik… “Bu sol kulağım otuz senedir senin yüzünden duymaz” demez mi?
Daha da meraklandık. Doktor Küçük pür dikkat adama bakıyor…
Adam devam etti: “Bizim köye ilk geldiğinde Doktor, hani yere mersin dalları serptik ve seni girişte karşıladık, hatırlang mı?”
Doktor “hatırlarım tabii…” diye karşılık verdi…
İşte o gün, atıldım ve seni omuzlarıma aldım. Sola yatırırım olmaz, tutarım sağa yatırırım gene olmaz. Kaçar kaçar sol tarafıma gider. Kulağıma bir vurdu, beni sağır etti… O gün bugündür çekerim…”
Doktor altında kalır mı?
“Ben kime dokundurduysam hayır etti be oğlum, senin kulağın sağır oldu. İnanmam…”
Masa ve etrafımızdaki onlarca kişi kahkahaya boğuldu…
Gerçek ve halkçı bir liderdi… Saygılarla anıyorum…