DR. KÜÇÜK’ÜN İLK ZAFERİ EVKAF’TI
Bu konuda en büyük mücadeleyi Dr. Küçük vermişti. Adeta Dr. Küçük’ün İngiliz Komiserle görüşmek için, nerdeyse kapıdan kovdular, O pencereden girdi.
İngilizler farkındaydılar Halkın Sesi gazetesinin halkı tahrik ettiğini. Zaten o gerçekleri ters yüz etmeksizin köşe yazılarında anlatırken, İngilizler de kendisine kağıt ambargosu koymuştu. O dönemde İngilizler sırf basını kontrol altında tutmak için, gazete kağıtlarını tabir yerindeyse damla damla veriyordu. Yani o kadar büyük mücadeleden geçerek Vakıflar’ın Türk Cemaatine devrini sağlamıştır.
İlk uyanış ve ilk kıpırtılar böyle başladı. Neticede İngilizler pes ederek Vakıflar İdaresi’ni Türklere devretti.
Bu maksatla Vakıflar’ın bahçesine kocaman bir Türk bayrağı çekmişlerdi. O gün, ağabeyim heykeltraş Mehmet Erdel’le o bayrağın biraz ötesindeydik. Bütün o kalabalık resimleri taradım ama kendimi veya ağabeyimi göremedim.
O günü unutmam mümkün değil. Yani tarihin bir parçası olmak ve o anı dolu dolu yaşamak bambaşka birşeydi.
Dr. Küçük, Vakıflar’ın kemerli giriş kapısındaki sekiye çıkarak vermiş olduğu o büyük mücadeleyi anlatıyordu. O tarihi anı, yıllar sonra Dr. Küçük’ün Özel Kalem görevlisi olunca kendisine anlatmıştım. Zaten hatıralarını yazarken, Dr. Küçük Vakıflar konusunda verdiği mücadeleyi uzun uzun anlatmıştı.
Geçmişle gelecek arasında bir bağ kurmaya çalışıyorum, Vakıfların son halini görünce.
Eskiden varlıklı insanlar, bütün çocuklarına birer ev alırlar ve içine evlendirirlerdi. Yalnız aldıkları evleri, adlarına vakfederek, ölünceye kadar bir geliri olsun diye elden çıkarmazlardı. Veya satıp paraya çevirmemeleri için öyle yaparlardı. Elden çıkarma veya elde tutma, ata ile evlat arasındaki güvene dayanırdı.
Köşklüçiftlik’te bir eve taşınmıştık... O evin sahibi, eski fahişelerdendi. Artık ekmeğini yemiş, ununu elemiş ve eleğini asmış bir fahişeydi. Annesi de eski fahişelerdendi. Kadın kızının adına koçanlamamış, evi vakfetmişti.
Ayrıca Ömerge Mahallesinden tanıdığım yaşını almış iki kadın vardı. Hiç evlenmemişler, ama iyi gün görmüşlerdi. Saray gibi bir evde oturuyorlardı. Geniş bir bahçesi ve uzun sündürmeleri vardı. Babaları dindar bir adamdı. O kızlardan biri, ekonomik durumu iyi bir adamla kırıştırmaya başlamıştı. Adam evin vakfa bırakıldığını öğrenince kadını terk etmişti. Yani bir diğer şekliyle, zaman zaman sosyolojik sorunlar da yaşanırdı.
Eski Evkaf Müdürlerinden Derviş Coşkuner bana bir olayı anlatmıştı. Henüz genç bir evkaf memuru iken, ne bileyim karma bir köye gitmiş, vakıf mallarını meydana çıkarmak için. O köye gittiğinde kahvehanede oturan Rumlara mükemmel Rumcası ile seslenmişti.
Konuşma konuşmayı açar misali kahvehanedeki Rumlara, köydeki Vakıf mallarını araştırmaya geldiğini söyleyince bütün kahvehane boşalmış.
Sadece kahvehanenin arka taraflarından bir adam, kendisine “sus” işareti yapmıştı. Belli ki o adam kendisine yardım etmek istiyordu.
Kahvehane boşalınca o adam yanına gidince kendini tanıtmış.
“Ben Niko Ahmet’im” deyince, o adamın dinini değiştirip, bir Rum kızı ile evlendiğini anlamış. Neticede o adamdan pek çok bilgi toplamış.
Evkaf henüz Türklere devredilmeden İngilizler birçok Vakıf malını kiliseye vermiş. Bu da Vakıf için kapanmaz bir yaradır. Kıbrıs Osmanlı’dan İngilizlerin eline geçince yapmadıkları fenalık kalmamış Evkaf’a.
Tabii ki bu olayın altını kaşıdığımızda, gerçekte çok büyük ihmalimizin ortaya çıktığını görürüz. Hem Evkaf meselesi, hem de dinini değiştiren Türkler açısından.
Dinini değiştiren Türk sayısı azdır esasında. Lakin Rumların sistemli bir şekilde Türklerin Rumlaşmaları için kilisenin neler yaptıklarını öğreniyoruz.
O kahvedeki adam bir de nasıl Rum olduğunu anlatmış...
“Bizim köyün camisi yıkılmıştı. Okulumuz da yıkılmıştı. Bzimkiler bize ne cami, ne de okul yaptılar. Köyde Türk sayısı az olduğu için Rum okullarına giderdik. Karım Eleni ile sevgiliydik. Papaz araya girdi ve bizi evlendirdi. Evlendirince de beni kilisede vaftis etti. Papaz bize ne demişti bilir misiniz?
‘Siz ibadet etmek mi istiyorsunuz? İşte kilise burada. Bütün kilise ve camiler Allah’ın evi değil mi? İşte size kilise. Size iş mi yok? Hemen size iş bulayım’ demiş. Yani öyle öyle ihmalden ötürü bazı Türkler Rumlaştı.”
Çok şükür artık zaman değişti ve Rumlara ihtiyacımız yoktur. Vakıf mallarına çöreklenen Rumlar da mahkeme kararı ile o mallara oturamadılar.
Diyeceğim şudur:
Dr. Küçük bu kavgayı boşuna vermedi. Eski yaşananlar hatırlatılır, hatırlatılanlar da unutulmaz.