“Servetimizi, malımızı, emlakimizi istiyoruz. Bizim hür bir halk olarak yaşamamıza en büyük yardımı dokunacağına emin olduğumuz, dedelerimizin alın teri ile kazanarak malımızı istiyoruz. Ancak üç beş kişinin karnını doyurmaktan, onlara servet yapmaktan başka bugüne kadar halka en ufak bir hizmet göremeyen Evkafımız, artık bize devredilmelidir. Biz bunu ne Kıbrıs Hükümetinden ve ne de İngiltere Hükümetinden bir ihsan olarak bizlere lütfedilmesini rica etmiyoruz. Hakkımızı, bizim olan servetimizi istiyoruz”1952
Dr. Fazıl KÜÇÜK
Türkiyede son dönemde yaşanmakta olan terör olayları, yaşadığımız güzel olayların duyurulmasını geri plana itiyor. Terörün Türkiyenin değil bütün dünyanın sorunu olduğu biliniyor. Çözümünün ise ortak mücadele ve kaynaklarını kurutmakla olanaklı olacağı gerçeği herkesçe kabul ediliyor. Bu konuda Almanya Başbakanının bazı terör örgütlerinin korunmasını veya üzerlerine fazla gidilmemesini istemesi anlaşılır olmanın ötesindedir.
Terör olgusuna saplanıp kaldığımız için çevremizle olan iletişimi nerede ise sıfırlıyoruz. Her yıl düzenli olarak gerçekleştirilen Kitap Fuarları bu güzelliklerden yalnızca bir tanesidir. Yazarların okurları ile buluşması kısa süreli de olsa bile unutulmaz anılar olarak belleklere kaydediliyor. Buna karşın kitabım için güzel eleştiriler aldığımı da paylaşmak istiyorum.
Özelde Kıbrıs, bağlantılı olarak AB ve Ermeni savlarına ilişkin sorulara da muhatap oldum. Okurlarımızdan gelen can sıkıcı gelebilecek bazı soruları da sormalarından ayrıca mutlu olduğumu belirtmek istiyorum. Bu sorulardan neden mutlu olduğumuza gelince kendimiz çalıp kendimizin oynamadığımız gerçeği ile bu soruların sorulması ile anlaşılıyordu. Buna karşın boyalı kutularda program yapan sunuculara yukarıdaki konuların neden sıklıkla gündeme taşınmadığını sorduğumuzda, “Efendim televizyonda Kıbrıs ve AB konusunu işlemeye başladığımızda reytingimiz pat diye aşağılara düşüyor.”
Boyalı kutuların ağırlıklı olarak ülke gerçeklerinden uzak magazin konularını öne çıkarıyor olmalarından ayrıca üzüntü duyduğumuzu da kaydetmek istiyoruz.
“Barışa Koşarken” kitabımızın imza günlerinde Kıbrısa ilişkin sorular soruldu. Ağırlıklı olarak 2016 yılının sonuna kadar adada çözümün olup olamayacağının yanı sıra Türkiyeden giden su konusunda da sorularla karşılaşmış bulunuyoruz. Nerede ise her yaştan okur bu sorulara yanıt arıyordu. Hamaset yapmadan gerçekleri anlattığımız için mutlu olarak ayrılıyorlardı.
Ankarada 10.su düzenlenen Kitap Fuarına halkın yoğun ilgisi olduğunu da kaydetmek istiyoruz. Kitap fuarları tek elden yönetilmediği için aynı günlerde birkaç ilde de fuarlar düzenleniyor. Yayıncılarla yazarların bu fuarlar konusunda tercih yapma durumunda bırakılmaları üzüntü vericidir. Buna koşut olarak katılım açısından zorlandığımız da belirtmek istiyoruz. İlgililerin bu konuya gereken ilgiyi göstermelerini bekliyoruz.
Bizlerin yazmaktan ve yinelemekten bıkkınlık duyduğumuz konuların başında Mendil büyüklüğündeki ülkenin önde gidenlerinin söylemleridir. Sürekli olarak kırık plak gibi çözüm konusunda aynı konuşmaları yapıyor olmalarını algı yöntemi olarak okuyoruz. Son olarak Davosta bulunduğu sırada Financial Times gazetesine konuşan Bay Nikos Anastasiyadis, “Türk askeri adadan çekilmeden, garantörlük kalkmadan, AB ve BM garantisine girilmeden çözümün olanaklı olmadığına” vurgu yapıyordu.
Buna karşın Türk tarafı sürekli olarak müzakere masasından kalkmadan görüşmelerin devam etmesi görüntüsünü veriyoruz. Görüşme masasından “Sizin uzlaşmaya niyetinizin olmadığı belli olmuştur. Bizden buraya kadar” diyerek kalkılması gerektiğini düşünüyoruz. Aksi halde karşı taraf hedefine doğru koşar adım ilerlemesini sürdürüyor. Yukarıda da değindiğimiz gibi algı yöntemi ile bunu yaptığını bir kez daha yinelemek durumundayız…
Kıbrısta Halkın Sesi gazetesinde Özcan Özcanhanın 14 Kasım 2015 günlü “KKTC Hangi Noktada” başlıklı yazısına katıldığımızı belirtmek durumundayız. Evet, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti bu gün hangi noktadadır. Hep birlikte sorgulamalıyız. Geldiğimiz kritik eşikte Kıbrıs Türklerinin kendilerini Rumların insafına terk etmeyeceklerini düşünmek istiyoruz. Eğer çözüm federal bir yapıda olacaksa siyasi eşitlikten öte egemenlik hakkının nasıl ve ne şekilde kullanılacağı konusunda uzlaşılması gerekiyor. Bu gün iyi niyetli olduğu görüntüsünü verenlerin yarın benzer görüntüyü vermeyeceklerinin bilinmesi gerekiyor. Bu nedenle öncelikle eşitlikten öte Kıbrıs Türk Devletçiğinin (onlar öyle tanımlıyorlar) egemenliğini kullanma koşullarının kayıt altına alınması gerekiyor.
Kıbrıs Cumhuriyetinin kuruluşunda yönetim şekli olarak idari federasyon kurulması kabul edilmişti. Bu yapının yürümediği herkesçe biliniyor. Bu nedenle günümüz koşullarında Coğrafi Federasyon kurulabilmesinin yolunun eşitlikten değil egemenlikten geçmekte olduğunu kaydetmek istiyoruz.
Hamaset yapmadan gerçekleri paylaşarak kimseyi kırmadan bu noktaya ulaşabileceğimizin bilinmesi gerekiyor mu ne…
SEVGİ ile kalınız…