EĞİTİM

Eğitim Sistemi Yeniden Yapılandırılmalı

Deneyimli eğitimci, Eğitim Eski Bakanı, eski milletvekili Cemal Özyiğit, eğitim sektörüne yönelik geniş kapsamlı görüş ve önerilerden oluşan bir rapor hazırladı, eğitimin geleceğine ışık tutacak saptamalarda bulundu Konteyner dersliklerde eğitim yapılacak olmasına dikkat çeken Özyiğit, "Okulları gezerken bir an 1963-66 yıllarında mıyız diye düşündüm" ifadelerini kullandı. Özyiğit, 6 Şubat depreminin üzerinden bir buçuk yıl geçmesine rağmen okullarda çalışmaların bir türlü sonuçlandırılmadığını vurgulayarak, Eğitim Bakanlığı'na "Bir buçuk yıldır neredeydiniz? Ne yapıyordunuz?" diye sordu

Abone Ol

Deneyimli eğitimci ve sendikacı, Milli Eğitim Eski Bakanı, Toplumcu Demokrasi Partisi (TDP) eski milletvekili Cemal Özyiğit, ülkede büyük sıkıntılar yaşanan eğitim sektörüne yönelik geniş kapsamlı görüş ve önerilerden oluşan bir rapor hazırladı.

Eğitimin hemen hemen her kademesinde görev yapan, Şehit Ertuğrul İlkokulu’nda 3 yıl uygulanan ve kısa adı OGEM olan Okul Geliştirme Projesi'nin mimarı ve uygulayıcısı olan Özyiğit, yazısında eğitimin geleceğine ışık tutacak saptamalarda bulundu.


Konteyner dersliklerde eğitim yapılacak olmasına dikkat çeken Özyiğit, "Okulları gezerken bir an 1963-66 yıllarında mıyız diye düşündüm" ifadelerini kullandı.

6 Şubat depreminin üzerinden bir buçuk yıl geçmesine rağmen hala daha pek çok okulda deprem dayanıklılık testinin yaptırılmadığını ve yıkılan ya da güçlendirme yapılan okullarda çalışmaların bir türlü sonuçlandırılmadığını vurgulayan Özyiğit, Eğitim Bakanlığı'na "Bir buçuk yıldır neredeydiniz? Ne yapıyordunuz?" diye sordu.

Özyiğit'in konu başlıklarıyla birlikte hazırladığı yazısı şöyle:

KKTC’NİN İHTİYACI OLAN EĞİTİM SİSTEMİ

Okula öğrenci olarak başladığım ilk yıldan itibaren, öğretmen ve okul idarecisi olarak da görev yaptığım sürece, Eylül ayı her geldiğinde içimi ayrı bir heyecan kaplardı. Bakan olarak görev yaptığım sürede bu heyecan daha da yoğunlaştı. Ne ilginçtir ki, aktif eğitim ve siyasi yaşamıma nokta koyduğum şimdilerde de bu heyecan devam ediyor. Dolayısıyla okulların açılacağı bu günlerde bazı okullarda gözlem yapma fırsatı buldum. Fakat üzülerek belirtmek isterim ki, idareci ve öğretmen arkadaşlarımın pek çoğu, benim duyduğum o tatlı heyecanın yerine endişe içerisindeler. Bunun nedeni de görevde bulunan Milli Eğitim Bakanlığının, 6 Şubat Depreminin üzerinden bir buçuk yıl geçmesine rağmen hala daha pek çok okulda deprem dayanıklılık testi yaptırmamış olması, yaptırılıp yıkılan ya da güçlendirme yapılan okullarda çalışmaların bir türlü sonuçlandırılmaması ve yerine Konteyner Dersliklerde eğitim yapmak durumunda olmalarıdır. Okulları gezerken bir an 1963-66 yıllarında mıyız diye düşündüm. 1963 Toplumlararası çatışmaların başlamasıyla birlikte 103 köyümüzdeki kardeşlerimiz göç etmek durumunda kalmışlardı. Sığındıkları Enklavlarda bazı köylerde yeterli ya da uygun bina bulunmaması nedeniyle çadırlarda yaşam ve eğitim yapılmıştı. 1974 Savaşı’ndan sonra da pek çok kardeşimiz, Güneyden Kuzeye geçmiş olmasına rağmen yeterli bina ve olanak bulunduğu için bu durumu yaşamamıştı. Sn. Eğitim Bakanı başta olmak üzere yetkililere sesleniyorum. Bir buçuk yıldır neredeydiniz? Ne yapıyordunuz? Sakın para yoktu, demeyiniz. Külliyeye, Hava alanı işletmecisine, bir avuç vurguncu ve soyguncuya devlet olanaklarını sunarken para var da okulların tamirine mi para yok? Dolayısıyla Konteyner Sınıfları kalıcı hale getirmeyi aklınızın ucundan bile geçirmeyin. Bir an önce gerekli tamir ve bakımı yaptırıp bu çarpıklığa son verin. Bu arada bir yandan okullarımızda tamir-bakım sürerken öte yandan aynı bahçede eğitimin devam etmesi çocuklarımızın güvenliği açısından da ne derece güvenlidir, bilemem. Ciddi olarak endişeliyim. Bu konuda da önerim şudur. Tamir-Bakım tamamlanana kadar geçici çözümler üretilebilir. Lefkoşa Fuar Alanındaki binalar ya da uygun kamu binaları bir süreliğine öğrencilerimize okul olarak hizmet verebilir.

Altı yıl ilkokul, altı yıl Ortaokul ve Lise, üç yıl Kıbrıs Türk Öğretmen Koleji olmak üzere toplam 15 yıllık eğitim hayatımın ardından, yaklaşık 30 yıl da İlkokul Öğretmeni ve Okul Müdürü olarak görev yaptım. Bu 30 yılın içerisinde 4 yıl da izinli KTÖS Genel Sekreterliği var. 12 yıllık aktif siyasi hayatımın yaklaşık 16 ayında da Milli Eğitim ve Kültür Bakanı olarak görev üstlendim. Yani kısacası Eğitimin hemen hemen her kademesinde görev yaptım. Dolayısıyla eğitime her açıdan bakma fırsatı buldum. Öğretmen olarak eğitimimizin sorunlarını ortaya koydum. Sendikacı olarak çözüm önerileri sundum. Okul Müdürü olarak önerdiğim çözüm önerilerinin nasıl uygulanacağını gösterdim. Bütün bu deneyimlerimin ışığında ülkemizin nasıl bir eğitim sistemine ihtiyacı olduğunu aşağıda ana hatlarıyla özet olarak kamuoyuna duyurmayı bir görev olarak addediyorum.

 

I. 0-3 YAŞ: Bireyin doğumundan 36 aya kadar geçen süreyi kapsar. Bu sürede birey evde Annesi tarafından eğitilebileceği gibi, Belediyelerin kontrolündeki ya da özel kişiler tarafından organize edilen Kreşlerde de eğitilebilir.

II. 4-5 YAŞ: Okul Öncesi ve Ana okul Eğitimi. Hala daha okul öncesi eğitim yasal olarak zorunlu hale getirilememiştir. İdeal olan bu eğitimin,sayıları 28’den18’e düşürülen Belediyelerimizin Yerinden Yönetim İlkesi ile yeniden yapılandırılarak Birinci Basamak Sağlık Hizmeti ile birlikte Çağdaş Belediyelerimizin kontrolünde yapılmasıdır. Elbette Milli Eğitim Bakanlığı başta olmak üzere ilgili paydaşların katılım ve katkıları ile. 37 ile 60 aylık periyodu kapsayan bu dönemdeki eğitim, Çocuk Sağlığı, Eğitimi ve Gelişimi alanlarından ya da Atatürk Öğretmen Akademisinin ilgili bölümünden mezun olan kişiler tarafından verilirken yanlarında mutlaka Meslek Liselerimizin ilgili bölümlerinden ya da İlgili Alanda Ön lisans sahibi kişiler de yer almalıdır. Bu arada okul öncesi eğitim kurumlarımız Belediyelere devredilene kadar Bakanlık kontrolündeyken, buralarda görev yapan Öğretmen Yardımcılarının ödenekleri için Velilerden oldukça yüksek rakamlarda katkı toplanmaktadır. Buna derhal son verilmelidir. Bu arkadaşlarımızın ödenekleri Devlet tarafından karşılanmalıdır.

III. 6-11/12 YAŞ: Öncelikle Eğitim Bilimciler, Bakanlık, Sendikacılar ve Öğretmenler başta olmak üzere ilgili tüm kesimler tarafından, 12 yaşın yani 6.Sınıfın yeniden ilkokullara eklenmesi, açık ve önyargısız bir şekilde tartışılmalıdır. Bana göre yeniden ilkokullara eklenmesi daha doğrudur. Bilindiği gibi ilkokul eğitiminde 1994 yılından beridir Merkezileştirme vardır. Yani kapatılan küçük köy ilkokullarındaki öğrenciler daha büyük okullara taşınmaktadır. O dönemin Milli Eğitim Bakanı Sn. Mehmet Ali Talat’ın bu önerisine KTÖS Genel Sekreteri olarak ben de imza koymuştum. Ancak süreç içerisinde gördük ki, küçük köy okullarının kapatılması büyük bir hataydı. Nitekim Sn. Altınay Milli Eğitim Bakanı iken bazı küçük okullar 4 yaş ya da anaokulu olarak yeniden açıldı. Bakan olarak görev yaptığım dönemde Beylerbeyi ilkokulu da yeniden eğitime kazandırıldı. Sözün kısası küçük köy ilkokulları yeniden açılmalı; 4 yaş, anasınıf, birinci ve ikinci sınıf öğrenciler kendi köylerinde öğrenim görmelidirler. Ayrıca uzun zamandan beridir, pek çok okul müdürü, artan öğrenci sayısı nedeniyle Ek Derslik ihtiyacını dile getirmektedir. Oysa çare ek derslik değil Yeni Okuldur. Yıllar önce yapılan Eğitim Şuralarından birinde komisyonlardan birisi de Eğitimde Standartlar idi. Nitekim o komisyonda ilkokullarımız için öğrenci sayısı maksimum 500 öğrenci olarak benimsenmişti. Bu yüzden hiçbir zaman kalabalık okullarımızdaki ek derslik ihtiyaçlarına sıcak bakmadım. Hatta Şehit Ertuğrul İlkokulu Müdürü iken öğrenci sayımız 750-780 idi. Birinci ve İkinci Sınıf öğrencilerinin Gelibolu İlkokuluna kaydırılmasını oradaki üçüncü, dördüncü ve beşinci sınıf öğrencilerin de Şehit Ertuğrul’a kaydırılması sayesinde; her iki okulumuzun da derslik, eğitsel etkinlik, oyun alanı, kantin ve tuvalet sayısı olarak öğrencilerin ihtiyaçlarına çok daha yeterli olacaktı. Fakat olmadı, öğretmen arkadaşlarımızın pek çoğu buna karşı çıktı.

IV. 11-14 (12-15) YAŞ: KKTC Anayasasına göre Eğitim 15 yaşına kadar zorunludur. Oysa şimdiki sistemde öğrencilerimiz ortaokullardan 14 yaşında mezun olmaktadırlar. Yani bur durumda bile bir anomali vardır ve ilkokulların 12 yaşına kadar yani 6 sene olması gerektiği açıkça görülmektedir. Gelelim uygulamaya; yıllardan beridir 6. Ve 7. Sınıflarda sınıfta kalma yoktur. Bu durum nedeniyle, kıl payı kolejlere giremeyip BEAL ve Fen Lisesine girme hedefi ile Meslek Liselerinin belirli bölümlerine girmeyi hedefleyen öğrenciler hariç, diğer öğrencilerde ders çalışma ve başarılı olma motivasyonu oldukça düşüktür. Nitekim Bakanlık görevini üstelendikten kısa bir süre sonra ortaokullara yaptığım ziyaretlerde mesleğe yeni başlamış öğretmen kardeşlerimin bu konudaki serzenişleri hala kulağımdadır. Maalesef kısa süren görev süremiz içerisinde bu konuyu ilgili sendika yetkilileri ile de tartışmaya çalıştıysak da yeterince tartışıp adım atamadık. Kısacası ortaokullarda sınıfta kalma yeniden uygulamaya konmalıdır. Bu çerçevede iki defa sınıfta kalan bir öğrenci klasik liselere veya meslek liselerine değil, Esnaf ve Zanaatkarlar Odası bünyesinde açılan Pratik Sanat Okullarına yönlendirilerek orada 1-2 yıllık meslek edinme eğitimi almalıdır. Bu çerçevede meslek edinen öğrencilerimiz, ülkemizde Ara Eleman ya da Kalifiye Eleman olarak istihdam edilmelidir. Motivasyonu olan öğrencilerimiz ise şimdiki gibi BEAL ve Fen Lisesi ile Meslek Liselerine veya klasik liselere yönlendirilmelidir. Bu yönlendirilme için Okul Öncesinden başlayarak ilkokullar ve ortaokullar bünyesinde gerekli sayıda PDR uzmanı istihdam edilmelidir. PDR uzmanlarının gözetim ve denetiminde hazırlanacak Portfolio Sistemi yani Öğrenci Ürün Dosyaları yönlendirmede esas olmalıdır. Ortaokulun son sınıfında bu dosyalar öğrenci velileri ile birlikte değerlendirilip gerekli yönlendirmeler yapılmalıdır.

V. 14/15-18 YAŞ: Eğer üzerinde uzlaşılır ve ilkokullar yeniden 6 sene olursa, o zaman liseler de yeniden 3 yıl olarak düzenlenebilir. Öğrencilerimiz de bu çerçevede Lise 1. Sınıfta genel akademik eğitim alarak, Lisenin geriye kalan dönemlerinde de yönlendirilmeyle gidecekleri akademik eğitime göre dersler almalıdır. İlerideki akademik eğitimlerinde hiçbir şekilde yararlanamayacakları konularla boş yere meşgul edilerek sorumlu tutulmamalıdırlar. Böylece daha az sayıda derslere daha yoğun çalışma olanağı bulacaklarından, gerek üniversitelere girişte gerekse üniversite dönemlerinde daha başarılı olacakları apaçık ortadadır. Bunun yanısıra lise öğrencilerimizin yoğun ders periyodlarının arasında çeşitli ilgi ve yeteneklerini ortaya koyma veya ders yoğunluğundan biraz olsun uzaklaşıp nefes alma bağlamında Resim, Müzik ve B.E. gibi dersleri de alması gereklidir. Ancak bu derslerden akademik başarılarını etkileyecek anlamda sorumlu tutulmamalıdırlar.

VI. Meslek Liseleri: Eğer ileride ilkokul eğitimi yeniden 6 yıla çıkarılırsa, meslek liselerimizin süresi de yeniden 3 yıla düşürülebilir. Biz şimdiki duruma göre Meslek Liselerimizi ele alacak olursak; bu liselerimizin daha kaliteli eğitim vermek ve kalifiye insan yetiştirmek amacıyla yeniden düzenlenmesi şarttır. Bu arada şunu da hatırlatmakta yarar vardır. Bakanlık görevindeyken Meslek Liselerindeki öğrencilerimizin işyerlerindeki Staj ya da Uygulama Olanaklarını 12. Sınıftan 11. Sınıfa çekmiştik. Özetleyecek olursak, Meslek Liselerimizin çalışma esasları aşağıdaki gibi yeniden düzenlenmelidir.

Sınıf

1. Dönem

2. Dönem

9. Sınıf

Teori

Teori ve Gözlem

10. Sınıf

Teori ve Gözlem

Gözlem ve Uygulama

11. Sınıf

Teori/Gözlem ve Uygulama

Uygulama

12. Sınıf

Gözlem ve Uygulama

Uygulama

VII. Kolejler: İngiliz Sömürge Yönetiminin kontrol altında tuttuğu dünyanın her yerinde, o bölgedeki üst düzey çocukları tespit edip İngiltere’de eğiterek kazanmak amacıyla kurduğu İngiliz Okulu mantığı maalesef ülkemizde kalıcı hale gelmiştir. Hatta Toplumlararası çatışmaların başlayıp Kıbrıslı Türk öğrencilerin Güneydeki İngiliz Okuluna gidememesi üzerin kurulan Türk Maarif Kolejine 1980’li yıllara kadar İngiliz Yüksek Komiserliğinin desteği devam etmiş ve bu okulda İngiliz öğretmenler görevlendirilmiştir. Ayrıca 1974 sonrası dönemdeki eğitim anlayışımızda İngilizce öğretimi konusunda pek çok sorun yaşanırken kolejlerdeki İngilizce eğitiminin kalitesi hep yukarılarda olmuştur. Süreç içerisinde ailelerin, çocuklarının ille de kolejde okumasını istemelerinin bir nedeni de kolejlerdeki İngilizce eğitiminin kalitesidir. Bu nedenle kolejlere giriş sınavının iki defa kaldırılıp kolejlerin orta bölümünün kapatılmasına rağmen yeniden açılmasının en önemli nedenlerinden biri de budur. Nitekim Şubat 2018 - Mayıs 2019 tarihleri arasında Milli Eğitim Bakanı olarak görev yaptığım dönemde bazı kesimler, benim de kolej sınavını kaldırıp kolejlerin orta bölümünü kapatmamı beklemişti. Oysa bizim kolej sınavını kaldırmak diye bir niyetimiz yoktu. Tam aksine ezberci eğitimi tetikleyen ve çocuklarımızın kaderini bir (son yıllarda iki) sınava endeksleyen yarışmacı,çoktan seçmeli sıralama sınavı mantığını değiştirip yerine Güneydeki İngiliz Okuluna giriş sınavı gibi bir sistemi getirip belirli bir başarıya göre öğrencileri kolejlere kaydetmekti. Ayrıca her ilçede belirlenecek ortaokullarda kolej koridoru oluşturarak kolejlerdeki eğitim sistemini yaygınlaştırmaktı. Belirli bir başarı puanının üstünde puan alan öğrenciler, 6 ilçedeki kolejlerin herhangi birine yerleştirilmelidir. Oysa şimdi bazı kolejlerde daha yüksek puanlı öğrenciler okula kayıt hakkı alamazken, daha düşük puanlı öğrenciler diğer kolejlere girebilmektedir. Kanaatimce bu da ciddi bir haksızlıktır. Bunun yanısıra Brexit oylaması ile AB’den ayrılan İngiltere’deki eğitim olanaklarının daralması ya da çok pahalı olması nedeniyle GCE, A LEVEL vb. gibi sınavlardaki sonuçlarla öğrencilerimizin Türkiye’deki üniversitelere daha rahat girebilmesi sağlanmalıdır. Bizim dönemimizde başlatılan bu geçiş daha da geliştirildiyse de yeterli değildir. Ayrıca çeşitli AB ülkelerinin Fransız Bakalorya Sistemine göre eğitim yaptığı göz önüne alınırsa, GCE programlarının yanısıra Bakalorya sisteminin de eğitimimize enjekte edilmesi kaçınılmazdır. (Yarın devam edecek)