Ekonomiyi Düzeltmek

Abone Ol

            Geçmişte söylemiştik... Bütün marketler ve piyasa kontrol altına alınmalıdır.  Nerdeyse bir ordu niteliğinde marketleri ve piyasayı kontrol edecek memurlar görevlerdrilmelidir.  Bu memurlar, öyle bir çalışma içine girerse ve mütemadi dönen bir çark gibi o denetimleri yaparlarsa, sanırım kimse gözünü açamayacak.
            Otelciler Birliği Başkanı Dimağ Çağıner pahalılık konusunda şöyle dedi:
            “Enflasyon ile mücadele konusunda hiçbir bilgisi olmayanlar bizi yönetiyor.  Bundan en çok düşük gelirli kesim etkilenecek.  İşletmeler de rekabetçiliğini yitireceği için küçülecek, küçülme ile işsizlik bizi vuracak.”
            Öte taraftan Ticaret Odası As Başkanı Ali Başman da durumu yorumladı.
            “Asgari ücretin, mevcut şartların devamı halinde yine yetmeyecek.”
            Piyasada ve piyasanın içinde olan bu kompeten insanlar bunları söylerken, insanın aklına birşeyler geliyor.
,           Nerde hata var?
            Nerede hatalıyız ve durmak bilmeyen pahalılıkla baş edilemiyor.
            Zaman zaman Reşat Akar’ın televizyon muhabiri marketlerde halkla mülkat yapıyor.  O mülakatlarda söylenen şudur.
            “Devlet artış vermesin, marketleri ve piyasayı sıkı denetime tabi tutsun.”
            Bu sözler gerçekleri yansıtıyor.
            Demek iş gelir gelir denetimde düğümlenir.
            İçinde bulunduğumuz durum, bana İkinci Dünya Savaşı sonrasındaki sıkıntıları ve mali açmazları hatırlattı.
            İnsanlar o savaş sonrasında o kadar büyük sıkıntı çekiyorlardı ki, evlerinde tavuk ve güvercin beslemeye başlamışlardı.  Sadece güvercin veya tavuk değildi besledikleri.
            Sırf bütçelerini denkleştirmek için tavuk ve güvercinin yanında, kaz, hindi ve tavşan da besliyorlardı.
            Özellikle et fiyatları öyle bir fırladı ki, insanlar gramla almaya başladılar etlerini veya kıymalarını.
            Bazen tavuk satılan dükkana girdiğimde, bazı insanların ya tabuk boynu, ya da tavuk ciğeri aldıklarını görürüm.  En ucuzu onlarsa, onları alıyor dar gelirliler.  Hiç yoktan kursaklarından tavuk eti geçiyor.
            Kırsal yöre insanları daha bir dayanışma içindedir.  Hattaa evlerinin yanında bulunann küçük arazilerine günlük ihtiyaçlarını karşılayacak sebze ve zerzavat ekiyorlar.  Ondan öte, kölerde insanlar birbirine akraba ve dostturlar.  Nerdeyse teklifsiz bir diğerinin bahçesinden ihtiyaçlarını karşılarlar.  Ya kentliler...
            Her zaman ekonomiyi ard arda dizilen iskambil kağıtlarına benzetirim.  Birine dokundun mu, ötekiler de bir bir kendi üzerlerine devrilirler.  İşte Dimağ Çağıner’in sözünü ettiği durum tıpkı iskambil kağıtlarına benzer.
            Ali Başman’ın söylediği şu sözler de kulağımıza küpe olmalı.
            “Asgari ücretin 24 bin TL’ye çıkmasına destek verdik.  Yani asgari ücretle geçinen insanlarımıza destek olmaya çalıştık.  Ülkedeki ekonomik yapının değişmesi gerekiyor.  Maalesef enflasyon sarmalı kısa sürede alım gücünün düşmesine neden oluyor.”
            Ali Başman “ülkedeki ekonomik yapının değişmesi gerekiyor” derken bunu daha açması gerekir.  Mesela ülkenin ekonomik yapısının kompetan kişilerden oluşan devasa bir kurul oluşturarak, ekonomimiz masaya yatırılmalıdır.
            Bunu yapabildik mi?
            Ülkedeki pahalılık aldı başını gidiyor ve kimse de bunun önüne geçemiyor.  Bazı düşük gelirli insanlar da soluğu Rum tarafında çalışmakla bütçelerini düzeltmeye çalışıyorlar.
            Esasında  Ali Başman bu labirentten çıkmanın yolunu gösteriyor.  Bakınız o çıkış yollarını nasıl yorumluyor:
            “Asgari ücretin oy birliği ile belirlenmesinden memnun olduk.  Ancak memnun olmak yetmez.  Hükümetin de yapması gerekenler vardır. Doğru alanlara teşvik sistemi uygulamak, KDV oranlarını düşürmek, gereksiz  fonlardan vageçilmesi, vergi adaletinin sağlanması, atılması gereken ilk adımlardır.  Bu adımlar atılmadığı sürece, asgari ücretle geçinmek zorunda kalan vatandaşlarımız kısa süre içinde yine krize girecektir.  Alım gücünü yükseltecek tedbirler son derece önemlidir.”
            Daha nice ticaret insanımız var.  Onlar da çıkış yolu arıyorlar.  Adeta tavuk mu yumurtadan çıktı, yoksa yumurta mı tavuktan çıktı misali bir döngüde yuvarlanıp gidiyoruz.  Siz ay başından sonra yükselecek seslere kulak verin.