ENGELLİLER HAFTASININ DÜŞÜNDÜRDÜKLERİ
Esasında acılı veya engelliler için “kutlama” kelimesi bence biraz ağır bir ifadedir. Engelli insanlar neyi kutlayacaklar? O nedenle bu kemisinin böyle bir gün için bu kelimeyi kulanmanın onur kırıcı olduğunu düşünüyorum.
Mesela “Şehitler Haftası” kutlamaları da olur.
O şehitleri anmak adına bir araya geliyoruz desek, herhalde daha uygun olur.
Kutlama kelimesini bir tarafa fırlatıp atarsak, farkındalık kelimesini kullanmamız gerekir herhalde. Özellikle engelliler için.
Farkındalık yaratmak için türlü etkinlikler yapılıyor.
Özürlüler haftasında bir tekerlekli sandalyenin sembolize edilişinin yerinde bir obje olduğu bir gerçek. Bir de Kanserliler Haftası yapılıyor.
Bu tür etkinlikler, biz insanlara bazı şeyleri hatırlama fırsatı verir. Kanserliler kendilerince farkındalık yaratmak adına pembe balonları uçuruyorlar gökyüzüne. Her ne kadar pembe renk mutluluk veren bir renk olsa da, o balonlar, umudu çağrıştırıyor.
“Hayata tutunmalısınız” der gibi uçuyor balonlar gökyüzünün boşluğunda.
Tekerlekli sandalye çizimi de bize o çağrışımı yapıyor. “Hayata tutununuz” der sanki o çizim.
Tekerlekli sandalyeye mahkum olmak, dünyanın sonu değildir, diye düşünmek lazım. Düşünmek lazım da, bir de engelliye sorunuz dünyanın sonu olup olmadığını. Her sabah uyandıklarında o sandalyeye otururlar, affedersiniz sandalye ile tuvalete giderler, banyolarını yine o sandalyenin yardımı ile yaparlar, banyo sonrasında kurulanmaları, giyinmeleri hep saldalyeleriyledir.
Ama görüyoruz ki, o tekerlekli insanlar takım kurmuşlar, basket oynamaya başlamışlar. Hatta, dünya özürlüler maçlarına katılmışlar ve başarı elde etmişler.
Özürlüleri iki sınıfta toplamak lazım. Birincisi doğuştan özürlü, ikincisi de sonradan özürlü olanlar. Ama neticede özürlü özürlüdür ve çıkış yolu ararlar.
Evlerinde telefon çalsa telefona bakamazlar... Kapı çalsa açamazlar. Bahçelerinde budama yapacaklarında dışarıdan birilerinin çağırırlar.
Önemli olan nedir bilir misiniz?
Kendi gerçeklerinizle yaşamak.
Özürlü kardeşlerimiz de kendi gerçekleri ile yaşarlar. Özürlü olmayanlar da kendi gerçekleri ile yaşarlar hatta.
Özellikle özürlü olarak kabul ettiğimiz kardeşlerimiz, hayata pozitif baktıkları sürece başarılı olmamaları için bir neden yoktur. Sadece başarılı olmak değil, onların naormal insanlardan farkları yoktur da, bedensel engelle yaşama zorunlulukları vardır.
Şöyle bir araştırınız...
Dünya üzerinde ne kadar engelli doktor, avukat, mimar ve mühendir var anlamış olacaksınız.
Bir engellinin kavramsal anlamdaki yapısı ve yaşantısı, hiç şüphe yok ki azime dayanır. Azim olmazsa, daha ileriye gidemezler. Çok sevdiğim bir arkadaşımın bir bacağı kesilmişti, ağır şeker hastalığından. O dostumu öyle görünce o kadar üzülmüştüm ki, anlatamam. O dostum bana şöyle demişti:
“Neden üzülüyorsun? Bak ben üzülüyor muyum? Bak kardeşim ben kendimle barışık bir insanım. Azmettim ve çok rahat protez bacakla yürüyorum.”
Gerçekten de protez bacakla normal insan gibi yürüyor. O, kendi gerçeklerini kabul ederek hayatını idame ettiriyor. İşte kendi gerçekleri dediğimiz şey, yaşamak zorunda olduğumuz hakikatlerdir. Zorunlu yaşam gibi...
Gelelim özürlülerin yolunu açmaya...
Bakıyoruz her zaman böyle günlerde devlet büyüklerine nezaket ziyaretlerinde bulunurlar ve derlerini anlatırlar Özürlüler Cemiyeti.. Onların her zaman “dertleri” vardır. Önemli olan onların sorunlarına ve dertlerine eğilmektir. Özürlülerin hayatlarını idamede en önemli şey, devlet güvencesidir. O nedenle özürlü kardeşlerimin ilk talepleri, her zaman “istihdam” sözü olmuştur.
Haksız da değiller hani... Devlet özürlülerin rehabilitasyonu için elinden geleni yapıyor da, her halde yeterli olmuyor. Bir program çerçevesinde özürlülerin istihdamını sağlamak, yine bize düşer. Özürlünün bedensel sakatlığında devlet, durumlarına göre bir iş ayarlar elbette. Telefon santralına mı koyarsınız, posta işi mi yaptırırsınız, dosya tasnifleri veya dosya tanzimleri mi yaparsınız... Elbet onlar için de yapılacak işler çıkacaktır.
Özürlüler için daha çok şey vardır. Eski yazılarımı karıştırsam, herhalde özürlüler için yazdıklarım kocaman bir kitap olur.
Allah’tan gelen herşeye razı oluyor insan. Yaşamanın çok güzel olduğunu bilerek yaşamak, hakikaten çok önemlidir. Özellikle özürlü kardeşlerimin hayata tutunmaları gibi...