Yıllardır bize 'Depreme hazırlıklı olmak için her evde mutlaka bir deprem çantası olmalı' deniyor. Peki deprem çantasının mantığı nedir? Amacı bir deprem sonrasında enkaz altında kalırsak hayatta kalmamızı sağlamak mıdır yoksa depremden sağ salim kurtulduğumuzda dışarıda işimizi kolaylaştırmak, yardım gelene kadar ihtiyaçlarımızı karşılamak mı? Dolayısıyla deprem çantasını nerede tutacağız? Evde mi aracımızda mı? "Öncelikle bu çantaları aracınızda nasıl tutacaksınız?" diye soran Çelikmen, şu anda deprem bölgelerinde kişisel araçların neredeyse hepsinin enkaz altında olduğunu, gelecekteki depremlerde de durumun bundan farklı olmayacağını, yeni yapı yönetmeliğine göre bina altındaki otoparklarda tutulması gereken araçların deprem esnasında bina yıkılırsa enkaz altında kalacağını dile getirdi ve ekledi: "Deprem çantası hazırlayıp araçlarda saklamanın bir diğer dezavantajı da içine koyduğumuz şeylerin bozulmasıdır. Arabanın içi sağlıklı bir saklama ortamı değildir. Deprem çantası, çok kısa sürede çok hızlı bir şekilde uygulayacağımız bir eylem planımızın olması gereken yerde ayağımızı bağlayan bir prangadır. Deprem esnasında alacağınız pozisyon bundan çok daha önemlidir.” Deprem çantası, ilk sarsıntıyı hissettiğinizde, sevdiklerinizle enkaz altında kalmamak için önceden tasarladığınız acil durum eylem planını uygulamanız gerekirken ayağınıza takılan bir prangadır. Hayatınızı kurtaracak olan ve ilk yapmanız gereken şey, içeriği itibarı ile bavul haline gelmiş çanta değil, gece dahi olsa yakınınızda, şarjda olan bir cep telefonu ve bir pet şişe su bulundurmaktır.
Acil Tıp Uzmanı Dr. Öğr. Üyesi Mustafa Ferudun Çelikmen
Çelikmen, “Deprem çantası dediğiniz şey içine doldurulacaklar ile birlikte resmen bavul gibi bir şeye dönüşüyor” ifadelerini kullandı ve şöyle devam etti: “Bu çantalarda mücevher gözü, para gözü, pasaport gözü ve kıymetli evrak gözü var. Bu çantayı evde en yakınınızda tutmanız lazım ki hırsız çalıp götürmesin. Diyelim ki deprem çantanız evde. Bir sallantı hissedildiği anda çoluğu çocuğu bırakıp bu çantaya mı sarılacaksınız?"
İKİNCİ DÜNYA SAVAŞINDAN KALMA BİR KÜLTÜR
Deprem çantası diye lanse edilen şeyin kökenini, nereden geldiğini bilmemiz gerektiğini vurgulayan Çelikmen, şu bilgileri verdi: “Deprem çantası, İkinci Dünya Savaşı sırasında Londra’nın bombalanması sırasında metroda sığınakta kalan insanların mama ihtiyacı, haberleşmek için radyo ihtiyacı, beslenmek için konserve, aydınlanmak için ışık, ısınmak için battaniye ihtiyacı nedeniyle ortaya çıktı. Sonradan rant haline döndü. Enkazdan kurtulmayı başaranlar emin olun bu yiyeceklere ihtiyaç duymaz. Enkazdan çıkan insan, en fakir ülkelerde bile (Çin, Pakistan, Hindistan) bir kuru ekmek, bir tas çorba bulur.”
"BİR KİŞİ BİLE YANINDA ÇANTASI VAR DİYE ENKAZDAN KURTARILMADI"
"Siz kurtulanların yanında deprem çantası gördünüz mü?" sorusunu yönelttiğimiz Çelikmen, “Bugüne kadar bir tek kişi dahi yanında deprem çantası var diye enkazdan kurtarılmadı. İnsanlar enkaz altında kıpırdayamıyorlar bile. Çanta önünde olsa bile kolunu uzatıp alamayabiliyor. İşte bu yüzden 'Deprem çantası işe yaramaz' diyorum. Önemli olan deprem olduğunda enkaz altından bir şekilde kurtulmak" dedi.
1992 yılından beri afet sonrası faaliyetlerin içinde yer aldığını belirten Çelikel, sadece deprem özelinde değil her zaman herkese yatağın yanına bir şişe su koyulmasını tavsiye ettiğini, bunun hayati öneme sahip olduğunu ifade etti.
CEP TELEFONLARI TAM BİR DEPREM ÇANTASI
"Bana göre ateşten ve tekerlekten bile daha önemli bir icat” diye tabir ettiği cep telefonlarının ulaşabilir yerde ve şarjının dolu olmasının en önemli şey olduğunu vurgulayan Çelikel, sadece su ve telefonun deprem sonrasında yeterli olacağını, o bavul haline gelmiş çantalara ihtiyacımız olmadığını bir kez daha yineledi. Enkaz altında kalanlar için düdüğün de aynı derece önemli olup olmadığını sorduğumuz Çelikel, cep telefonlarının, düdük, fener gibi özelliklere sahip olduğunu, hem konum atarak kurtarma ekiplerine yer bildirimi yapmanıza hem de dışarı ile irtibat kurmanıza yardımcı olacağını, kısacası telefonların adeta birer Deprem Çantası olduğunu ama sallantı halinde ulaşabileceğiniz bir mesafede olması gerektiğini sözlerine ekledi.
Tabii ki enkaz altından sağ kurtulmak için hiçbir pozisyonun garantisi yok ama bugüne kadar enkaz altından kurtarılan kişiler genelde hangi pozisyonda oluyorlar? Çök-kapan-tutun pozisyonunda istenen yüksekliğin 80-100 santimetre olduğunu, kendi önerdiğinin ise sağlam bir eşyanın yanında yere yatıp cenin pozisyonunu almak olduğunu belirten Çelikel, kurtardıkları insanların hep bu pozisyonda olduklarını, bu pozisyonun hedef küçülttüğünden dolayı hayatta kalma şansını artıracağını belirtti ve neden en ideal pozisyon olduğunu anlattı: “Özellikle bu soğuk havalarda hipotermi riskine karşı en sağlıklı pozisyonun cenin pozisyonudur. Üzerinizden yorgan çekildiğinde istemsiz olarak ne yaparsınız bir düşünün. Küçülür ve cenin pozisyonunu alırsınız ve bu sizi korur. Neden enkaz altından en çok bebek ve çocuklar çıkarılıyor? Küçük oldukları, içgüdüsel olarak bu pozisyonu aldıkları ve yaralanma riskleri azaldığı için. Bu İzmir Depremi'nde de böyleydi, bu depremde de böyle. Küçük oldukları için yaralanma riskleri de azalıyor." Enkaz altından geç çıkarılanların Crush sendromu nedeniyle hayati tehlikelerinin olabileceğini hatırlatan Çelikel, bu depremde 250’ye yakın kişiyi kurtardıklarını, bu kişilerin enkaz altında cenin pozisyonunda yattıklarını, bunun teorik bir bilgi olmaktan ziyade kurtulanların gerçeği olduğunu ifade etti. Yıllarca ‘Deprem anında sıranın, masanın altına girin’ bilgisinin öğretildiğini ama bu uygulamanın yanlış olduğunu belirten Çelikel, yıkım kararı alınan iki binada cansız mankenlerle bu durumu simüle ettiklerini, ezilse bile yok olmayan eşyaların yanında olabildiğince hedef küçültmenin yani cenin pozisyonunun daha koruyucu olduğunu gördüklerini söyledi ve “Bina yıkılırsa ve enkaz altında kalınırsa bu şansı iyi kullanmak lazım” dedi.
Çelikel, “Bina yıkılsa dahi binayı ayakta tutan kolonlar ve kirişler tıpkı kitap sayfalarının arasındaki kalemin yarattığı boşluklar gibi yaşam üçgeni oluşturur” diye konuştu ve bu yaşam üçgenlerine örnekler verdi: “Yatakların altındaki bazaya kitaplarınızı doldurun ya da nevresimlerinizi koyun yani altı dolu olsun. Kafanıza düşebilecek olan eşyaların sabitlenmiş olması gerekir. Yatağın yanına uzanıp cenin pozisyonunu alın. Ya da içi dolu çeyiz sandığı da yine sizi koruyabilecek sağlam bir eşyadır. Buzdolabı, çamaşır makinesi gibi eşyalar iri eşyalardır ama içleri boştur, sactan yapıldığı için incedir, bu nedenle onlara güvenemeyiz.” Çelikel, ayrıca kitapların betonarme yığıntılara karşı ciddi direnç gösterdiğini, kask ve baret gibi şeylere gerek olmadan kafanızı kalın kitaplarla koruyabileceğimizi söyledi.
40 SANTİMETRE İLE 1 METRE ARASINDAKİ FARK HAYAT KURTARIYOR
Çelikel “Çök-kapan-tutun pozisyonunda 1 metreye ihtiyaç var, cenin pozisyonunda ise 40 santimetre kalça yüksekliği gerekli. İşte o 40 santimetre ile 1 metre arasındaki fark hayat kurtarıyor” sözleri ile DEPREM anında aldığımız pozisyonun ne kadar önemli ve hayati olduğunu vurguladı. Çelikel, gece sarsıntıda uyanamayanlar için özel sismik alarmlar yanında tavandan sarkan lamba-avizelerin altına balıkçı zili bağlamak, yatağın başucunda bir raf üzerine sallantıda kafanıza düşecek bir plastik bardak içine su koymak, gardırop gibi eşyaların en üst kenarına sarsıntıda düşünce şıngırtı çıkaracak bir kumbara koymak gibi uyandırıcı önlemlerin de işe yarayacağının altını çizdi.